A Masked Ball

Arts & CultureJanuary 9, 2025
A Masked Ball

Toplumsal ikiyüzlülükler, modern çağa ait çarpık normlar ve hepsinin arkasına gizlenen sessiz itiraflar… İstanbul’un karmaşasında savrulurken Kadıköy’ün eski sokaklarından birinde bir kedinin peşine takılıp Ali Elmacı’nın stüdyosuna konuk oluyoruz. 

Hayatın umduklarımızdan çok ummadıklarımızla dolu olduğunu anlatır gibi bir havası var içerideki nesnelerin, kimi kendi hikayesini anlatmak için resim formunu benimsemiş kimi ise heykel olarak açığa çıkmanın peşinde. Kolektif olarak, toplumun kendi kendisiyle bile konuşurken çekindiği konuların açıkça sergilendiği bir alan—tanıdık ama bir o kadar da yabancı bir dünya tasviri. Ali, “Karakterlerim genellikle yüzeyde neşeli, renkli ve hatta gösterişli… Ancak derinlerde toplumun dayattığı normlara yenik düşmüş ikiyüzlü bireyleri simgeliyorlar.” diyor. İçeriden yükselen 90’lar rock melodileriyle birlikte, biz de bu maskeli balonun bir parçası oluyoruz. Tek bir soru kalıyor: Bu yüzeyin altında hangi yüzümüz ile karşılaşacağız?

YANKI Henüz tanışmamış olanlar için, Ali Elmacı yaratıcı personasını ve sanatını nasıl tanımlarsın?

ALİ Sıklıkla, kültürel semboller ve popüler imgelerle insanın ikiyüzlülüğüne, tüketim çılgınlığına, güç ilişkilerine ve statü takıntısına dair eleştiriler sunuyorum. Bunları yaparken de başta resim olmak üzere heykel, fotoğraf ve video gibi çeşitli disiplinlerden yararlanıyorum.

YANKI Kurguladığın görsel anlatıların şekillenmesinde kültürel mirasın ne kadar etkisi var?

ALİ Toplumsal yapıyı, geleneksel değerleri ve kültürel sembolleri, modern hayatın çelişkileriyle harmanlayarak bir anlatım dili yaratmaya çalışıyorum. Bu sayede kültürel miras, yalnızca geçmişe ait bir anı olarak kalmıyor; aksine bugünün meselelerine ışık tutan ve izleyiciyi düşündüren dinamik bir unsur haline geliyor. Böylelikle, kültürel miras işlerimde hem bir aidiyet hem de bir eleştiri alanı olarak yer alırken izleyiciyi de kendine ait olanı sorgulatan bir yapıya dönüşüyor. 

İşlerini “çirkini resmetmek” olarak tanımlıyorsun; bu popüler kültür eleştirisinin çıkış noktası ne oluyor? Toplumsal ve bireysel durumlar bu kadar çarpıcı bir hikayeye nasıl dönüşüyor?

ALİ Çirkini ‘içinde insan olan her şey’ olarak tanımlarım. İşlerimin merkezinde, toplumsal ve bireysel ikiyüzlülükler yatıyor. Popüler kültürün insanları kalıplara sokma eğiliminden ve bireylerin ‘olması gerektiği gibi’ davranma çabasından besleniyorum. Toplumun estetik, başarı, zenginlik gibi kriterlere verdiği değeri hicvederken bu değerlerin bireylerin içsel dünyasında yarattığı çatışmayı da gözler önüne sermeye çalışıyorum. Karakterlerim genellikle yüzeyde neşeli, renkli ve hatta gösterişli… Ancak derinlerde toplumun dayattığı normlara yenik düşmüş ikiyüzlü bireyleri simgeliyorlar. 

YANKI Sanatsal anlatımın resimden heykele ve videoya dönüşen bir eksende gelişim gösteriyor; bir ressamı farklı medyumlara iten yaratıcı perspektiften bahseder misin?

ALİ Farklı medyumlar sanatçının hikayesini daha geniş bir yelpazede iletmesine olanak tanır. Aslen her medyumun keşfi, kendi içinde sunduğu imkanları ve sınırlamaları deneyimleme arzusundan kaynaklanır. Her yeni medyum, sanatçıya ifade özgürlüğünü artırma, konularını farklı açılardan ele alma ve izleyiciyi farklı duygularla buluşturma fırsatı sunarken sanatsal ifadesini de sürekli evrimleştirir.

YANKI “Tanıdık olanı yabancı kılmak” eserlerinin anlatım dilinin merkezinde; eserlerindeki bu duygunun yaratım sürecinden bahsedersek, nasıl somutlaşıyor bu his?

ALİ Esasen ‘tanıdık olanı yabancı kılmak’ duygusu, izleyiciyi şaşırtarak ve alışılmış imgeler üzerinden yeni bir bakış açısı sunarak elde edilebilecek bir his.  Ben tanıdık sembolleri, günlük objeleri ve kültürel referansları kendi içlerindeki zıtlıklarla yorumlayarak somutlaştırma gayretindeyim. Popüler imgeleri ya da gündelik hayatta sıradanlaşmış unsurları alıp onları grotesk, abartılı ve mizahi biçimlerde yeniden tasarlayarak—geleneksel olan ile moderni, kutsal olanla sıradanı, hatta güzel olanla çirkini iç içe geçirerek kompozisyonlarımı oluşturmaya çalışıyorum. 

“Çirkini ‘içinde insan olan her şey’ olarak tanımlarım. İşlerimin merkezinde, toplumsal ve bireysel ikiyüzlülükler yatıyor.”

-Ali Elmacı

YANKI İşlerinde insan formuyla sıkça karşılaşıyoruz, toplumsal eleştirinin ana aracını insan olarak mı görüyorsun?

ALİ İnsan figürü olmazsa olmazım değil ama toplumsal eleştirinin ana aracı olarak kullanmak bana izleyiciye doğrudan bir bağ kurma fırsatı sunuyor. İzleyicinin kendi varoluşunu sorgulamasını sağlamak, toplumsal değerler ve bireysel kimlikler arasındaki ince çizgiyi görünür kılmak açısından da etkili bir yol. Böylece insan formu hem eleştirinin taşıyıcısı hem de izleyiciye mesajı ulaştıran bir köprü görevi görüyor. Bu anlamda kullanmaktan çekinmiyorum.

YANKI Eserlerin doğasındaki cesur renkler ve semboller adeta bir yüzleşme havası yaratıyor. Gözlemleyicinin ne tür bir duygusal ve düşünsel durumda olmasını hayal ediyorsun? Burada bir meydan okuma da bulunuyor mu?

ALİ Hayır, bir meydan okuma bulunmuyor. Kesinlikle şart değil fakat işlerimdeki renk ve sembol dili, izleyicinin sadece izleyip geçmesine değil zihinsel bir etkileşime girmesine sebep olsun ve bu etkileşimin sonucu ise tamamen izleyiciye kalsın isterim. 

YANKI Anlaşılmak senin üretiminde nasıl bir karşılık buluyor?

ALİ Aslında yukarıdaki sorunun cevabı ile ilintili. Anlaşılmak, izleyicinin benim mesajımı tam olarak çözmesi anlamında değil; aksine, izleyicinin kendi duygularını, değer yargılarını ve toplumsal algılarını sorgulaması için bir fırsat yaratmak anlamına geliyor. Eğer böyle bir duruma ucundan kıyısından yaklaşabiliyorsam ne mutlu bana!

YANKI Sanatının bir soundtrack’i olsa, şu anda ne dinliyor olurduk?

ALİ Çok zor bir soru, ama şu olabilirdi: “The Good, The Bad and The Ugly — Ennio Morricone”

YANKI Sırada ne var? İnsan sınırlarını bu kadar zorladıktan sonra nereye gider?

ALİ Benim programıma göre Pilevneli Galeri’de Nisan ayında ‘’Hepimiz Vampiriz Birimiz Hariç’ isimli yedinci kişisel sergim bulunuyor.

Sınırlara gelince, onları oluşturan çizgiler don lastiği gibi… İlk başta çok sıkı ancak kullanıldıkça gevşeyip yayvanlaşan esneklikte olmalarından dolayı sürekli olarak genişlemeye mecburdurlar. Nereye gidebileceğini bilmiyorum ama hiç durmadan ilerleyeceğine eminim.

From Based Istanbul N°44 – Confessions Issue. “World is basically a “dynamic” mess of jiggling things. You need to confess your messy parts first.” Buy your copy now!

Creative Direction by Duygu Bengi

Interview by Tunga Yankı Tan

Photography by Umutcan Öncü

Author: Based Istanbul

RELATED POSTS