Bu dergi, birçok büyülü anla dolu! Ama bunlardan en ilham vereni İpek Bilgin’le bir araya geldiğimiz zamanlar… Zaman gerçekten var mı? Yoksa insanların kendisine sınırlar çizmek için koyduğu bir kavram mı? Bir süredir bu sorularla doluydum, ama şimdi eminim. Zaman diye bir şey yok! Sadece siz ve doğrularınız var. Korku yok, vazgeçmişlikleriniz var. Ve hayat sadece sevdiğiniz şey için mücadele etme cesareti gösterdiğinizde sihrini ortaya çıkarıyor. İpek Bilgin, binlerce isme oyunculuk unvanı kazanmasına katkı sunduğu kariyerinde; tutkusundan hiç vazgeçmemiş ve tüm o “İş çıkarma.” sözlerine rağmen her seferinde kendisine biraz daha iş çıkarmış. Sizi yeni ilham perinizle tanıştırmamıza izin verin!
Oyunculukla ünlü olmayı birbirine karıştırıyor muyuz?
Hayır. Bunlar tamamen ayrı konular. Bazı insanlar o yolla meşhur olmak istiyorlar. Bunun hiçbir sakıncası yok. Ama o insanlar tiyatroda bir deneme yapamazlar çünkü orası her şeyin açıkça ortaya çıktığı bir alan. Ben kimseyi eleştirmiyorum, kaldı ki onlar kendilerini zorla oraya sokmuyorlar birileri kabul ediyor ki oradalar.
Peki siz oyunculuğa hangi hayallerle başladınız süreç nasıl ilerledi?
Ben işin kendisini çok sevdim. Hiçbir zaman tereddüt etmedim. “Geriye döneyim mi?” diye sorgulamadığım tek şey bu! Oyunculuk. Ben işin kendisini sevdiğim için sonuçları beni pek bağlamıyor. Benim sevmem bazen kızmalı olabiliyor. Ama o sevdiğim şey, sevdiğim gibi olsun diye bazen gergin olabiliyorum.
Craft’ın hikayesi nasıl başladı?
20’li yaşlarında küçücük kızlar gelip; “Biz burayı kuracağız.” dediklerinde bana sadece “korkma” rolü düştü. Ben fazla paniktim. Kirayı nasıl ödeyeceksiniz? O nasıl olacak? Bu nasıl olacak? Birçok sorum, endişem vardı. Fakat onlar serin kanlı yavaş, yavaş ilerlediler. Bu sene dokuzuncu seneleri.
“Hayatta devamlı savaşmamız gerekiyor, bunlar bazen en yakınlarımız da olabiliyor.”
Kızınız Çağ’ın da yeni bir yönünü keşfettiniz sanırım.
Kızımda benim yeni yeni anladığım çok özel yetenekler var. Hem rejisör olarak hem de hayatı yaşama biçimi olarak. Çok sakin, ben olsam hiç uyumazdım herhalde, onlar sakin sakin ilerlediler. Ben devlet tiyatrosu çıkışlıyım, biz bir çeşit memuriyet içerisindeydik. Girişimcilik benim pek bildiğim bir şey değil. Onlar hayata direk öyle başladılar ve götürdüler.
“‘Annem hep iş çıkarma.’ derdi, ben de derdim ki ‘Hayat iş çıkarmaktır!’ Tüm o kavgaları kendi kendine yaratıyorsun ve onları sürdürüyorsun.”
Günümüzde projeler çok hızlı tüketiliyor, bu sizi nasıl etkiliyor?
Ben kendi adıma böyle bir şey yaşamadım. Zaten bir sene olacağını bildiğim bir projeydim ki o da güzeldi sonucunu bildiğim için dozunda ilerledi. Benim bütün işlerim uzun soluklu oldu.
Size akıl danışanlara nasıl yönlendirme yapıyorsunuz?
1500’e yakın oyuncu, oyuncu adayı tanımışımdır. Oyunculuk tek bir şeydir. Dizi için, tiyatro için, sinema için ayrı düşünülemez. Oyuncu olmak istiyorlarsa, bir tiyatroya bağlanmaları gerekiyor. Bu bağlanma, hiçbir zaman bana hangi rolü vereceksiniz diye başlamaz, “Ben sizin için ne yapabilirim?” diye başlamak zorunda. Ve oraya ait hissetmeniz lazım. Hayatınızı nasıl kurduğunuzu belirlemeniz lazım.
Oyunculuk dayanıklılık gerektiriyor. Bir sene iş gelmeyebilir. O boşluklarda kendini kaybetmeyip direnmen gerekiyor. Düşünmen gerekiyor. Ben koçluk yaptığım için o arada düşmüyorum. Ve onlarla olan etkileşimim kendi oyunculuğuma da tesir ediyor. Ve bu süreci boş zaman olarak değerlendirmiyorum.
Mesleğin başka kolunda görev alıyorsunuz.
Evet. Hayatın sonralarına gelmişken, ders yapmakla yönetmek arasında pek bir fark kalmadı.
Sistemi bir bütün olarak görüyorum.
Sektörün güncel durumuna baktığınızda gelecek nasıl görünüyor?
Oyuncuların kısıtlı bir alanları var. Evet, ama ben bildim bileli böyleydi. Dizi sektörünün ortaya çıkması ile imkanlar biraz daha genişledi. TRT dizilerinden beri sektörün içerisindeyim. Zamanla talep arttı evet, ama bu hep zorlu bir yoldu ve öyle olmaya da devam edecek. Herkes hayatı kendisine göre yaşıyor. Bazısı sınırları sonuna kadar zorlamak için uğraşıyor Haluk Bilginer gibi… Bazısı da orta yolda bırakıyor.
İleriyi nasıl düşünüyorum? Türkiye’den farklı düşünmüyorum. Türkiye ne olacaksa biz de oyuz.
“Bir ülke, sağladığı imkanlar kadar sanatçı yetiştirir.” diyebilir miyiz?
Ülke hiçbir zaman sanatla ilgili değildi. Niye ilgili olması gerektiğini bile bilmedi.
Benim evimin köşesindeki eski çeşmenin üzerini Ytong kapladılar ve onun bu şekilde temiz pak olduğunu düşünüyorlar. Hiçbir zaman anlamadılar. Anlayacaklar mı? Bilemem. Sanat en azından insanı inceltir. Kabalıktan alıkoyar. Dolayısıyla insanın oyuncu olsun olmasın bu işlerin içine girip incelmesinde çok çok büyük fayda vardır. Belki o zaman, karısını öldürmez yahut dövmez yahut öyle kararlar almaz. Her türlü sanat inceltir edebiyat da müzik de tiyatro da!
Motivasyonunuz nedir?
Bir şey üretiyorsun ve onun karşılığını gözünle görüyorsun. Onların nasıl alkışladıklarını görüyorsun, bu kadar çölleşen bir durumda insanlara insanca bir şey sunduğunda kesinlikle karşılığını buluyor. İşte bu nedenle İstanbul’da 236 tiyatro var. Ve neredeyse hepsi dolu oynuyor. El atılmamasının nedeni de herhalde daha az kişiyi ilgilendirmesi.
Yaşam sadece para demek değil. Sen çok eğleniyorsan, bir yere kendini ait hissediyorsan ve sevdiğin şeyi yaptığını hissediyorsan tamamdır. Temel kriterimiz paylaşabilmek olmalı. Garaj isimli bir oyun yapmıştım Migros’taki adam yedi defa seyretti ve evet bu, bunu yaşamış olmak benim için bir kriter.
Sizi tiyatroya bağlayan bir dönüm noktası oldu mu?
Hayır! Hep bağlıydım başından itibaren. Boşken de bağlıydım, iş verilmemişken de… Çocukluğumdan beri hep sevdim. Sirk izlerken de bale izlerken de tiyatro izlerken de şahit olduğum o büyülü dünyaya bayılırdım.
Sanatla ilgili bir şeyler yaptığınızda bu bir iş değil de hobiymiş gibi bir bakış açısı var. Siz bunu nasıl aştınız?
Hayatta devamlı savaşmamız gerekiyor, bunlar bazen en yakınlarımız da olabiliyor.
Ben bu konuda pek çile çekmedim ama benim babam makine mühendisiydi ve onun her şeyi hemen anlamasını beklemedim. Önce mesleğini icra edersin, sonra onu iyi yapabilmek için etrafını temizlersin. Özgür bir insan yaratabilmek için kendini izah edebilmen gerekiyor.
Savaş değilse bile kabul görmek için lazım. Ya da kabul görmediğinde çekip gitmeyi bilmek lazım.
Herkesin en büyük korkusu zamana yeni düşmek. Siz her dönem güncelsiniz, bunu nasıl başarıyorsunuz?
Bu çok içten gelen bir şey. Bir sürü öğrenci ile karşı karşıya geliyorum ve benim ruhum sizden daha genç dediğim zamanlar oluyor. Tutuculuğa karşı söylüyorum bunu. Karşımdaki öğrenilmiş bir tutuculuğu taşıyorsa, yirmi yaşında olsa da tabii ki ben ondan daha gencim.
“Annem hep iş çıkarma.” derdi, ben de derdim ki “Hayat iş çıkarmaktır!” Tüm o kavgaları kendi kendine yaratıyorsun ve onları sürdürüyorsun. Pasif olduğun zamanlar oluyor ama o kavgalar hep devam ediyor. Daha iyi bir sanat için daha iyi bir dünya için hepsinin daha iyisi için.
Yaş meselesine geri dönersek, “Teşekkür ederim.” Oyuncunun iyisi yaşsız olur derler. Ben de Deniz Türkali’ye bakar bakar aynı şeyi söylerim. Bir genç kız gibi ortalıkta sekiyor. Bu içten gelen bir şey, politik şeyler illa güncel şeyle alakalı değildir. Yaş meselesi de çok politik bir durum. Algılanana ve beklenene doğru mu hareket edeceksin, kendi biçiminde mi? Bunlar hep hayat seçimleri.
Sanatçı olabilmek ve üretebilmek tam bu kırılımda başlamyor mu? Sanatçının da bütün o öğretilerden sıyrılması gerekmiyor mu?
Sanat özünde muhalefettir. Sanat destekleyici bir şey olamaz, özü karşı çıkmasıdır. Dolayısıyla onu bir avukat gibi yanında taşıyamazsın, sen o olmak zorundasın.
Sanatçı olmakla icracı olmak çok farklı.
Ben hiçbir zaman kendime sanatçı demedim, oyuncu dedim.
Sanatçılık da bireyin kendisini atayabileceği değil de kazanılan bir mertebe değil mi?
Kim ne derse desin. Ben hayatta oyuncu olarak durmanın çok güzel ve gurur verici olduğuna inanıyorum.
Neden?
Çünkü her şeyle dalga geçebiliyorsunuz. Özüne gidersek, “Kral çıplak.” lafı da bir soytarıdan geliyor. Karakterinizi en yalın şekilde ortaya koyabilmek için içine, dışına çok fazla bakıyorsunuz. Dolayısıyla insanların o çok ciddiye aldığı şeyler, sizin için hafif komik durumlara dönüşüyor.
Tüm bu düşüncelerle hayat zorlaşmıyor mu?
Hayır! Bu da böyle bir yaşama biçimi, zor diyemem.