A Sight for Sore Eyes – Martin Parr

Arts & CultureMarch 8, 2017
A Sight for Sore Eyes – Martin Parr

Martin Parr, yetenekli ve yaratıcı bir insanın göz korkutan özelliklerini sonuna kadar barındıran bir adam; davranışlarından ziyade, oldukça kalabalık CV’sinden dolayı. Fotoğraf çekmekten küratörlüğe ve filme kadar uzanan farklı tarzlardaki işleri, Parr’ın merakını sanatsal bir yaşam tarzınına çevirdiğinin en keskin örnekleri.

Çocukluğunu geçirdiği olağan ortamlar, Parr’ın bu işteki başarısı için çok güzel bir taban oluşturmuş: “Çok sıkıcı bir bölgede büyütüldüm ben – Londra’nın dışarısında – bu yüzden oranın sıkıcılığının her yeri daha heyecanlı kıldığını düşünüyorum. ‘Dışarıdaki’ dünyanın değerini anlamama yardımcı oldu orası. Gençken fotoğrafçılıkla ilgili beni ilk heyecanlandıran fotoğrafçı olan dedem oldu – ilk kıpırtılarımı ondan kaptım.”

Magnum fotoğrafçısının alışılmışın dışındaki portreleri son derece samimi olma özelliği taşırken aynı zamanda gözlemlenecek birçok tabakaya da sahipler. İç güdüsü belgesel fotoğraflar çekmek olsa da, sektörde yapabileceği farklı işlerden de çekinmiyor kendisi. “Moda fotoğrafçılığı yapıyorum, reklam yapıyorum, film yapıyorum. Birçok farklı şey yapıyorum aslında. Ana dalım belgesel fotoğrafçılık, fakat başka şeyler denemeyi de seviyorum. Belgesel fotoğrafların hepsinin kendi şeklinde hafızaya kazınır olma potansiyeli var zaten.” Dijital ve analog ile ilgili düşüncelerini merak ediyorum.

“Hiçbir zaman çok hızlı film değiştirebilen biri olmadım, o yüzden de son 10 yılda kameraların ulaştığı ilerlemeden çok memnunum. Bu artık film değiştirmek için beklememem ve iyi bir fotoğrafı kaçırmam için mazeretim olmadığı anlamına geliyor.”

Martin Parr’ın fotoğrafa olan tutkusu inkar edilemez. Fotoğrafçılıktan bahsederkenki konuşma hızı kendi mesleğine olan heyecanının hiç değişmediğini gösteriyor; tam tersine, yıllarla, fotoğraf çekimleriyle ve tecrübelerle katlandığını gösteriyor. Resmen fotoğraf çekmekle ilgili röportaj yapıyor olmaktansa fotoğraf çekmeyi tercih ettiğini anlıyor gibi oluyoruz.

Kendisine göre iyi bir fotoğrafçı olmakla iyi bir gözlemci ve meraklı olmak birbiriyle bağlantılı. “Fotoğraf çekmekte iyi olabilmek için, objeleri soyutlamak adına iyi bir gözlemci olmak gerekiyor. Sanırım iyi bir gözlemci olduğunuz kadar iyi bir yaratıcı olmanız da gerekiyor bu işte.” Peki onun için bir resmi güzel yapan nedir? “Grafik olarak güçlü olması gerekiyor galiba, bir şekilde rezonansı olması gerekiyor, farklı manaları olması ve çelişkileri olması gerekiyor.”

Bu da tam olarak kendi fotoğraflarının tuttuğu özellikler. Parr insanların iletişimlerini yakalamaya çalışıp, kritikleri, mizahı ve alışagelmedik özellikleri olan fotoğraflarına yansıtıyor. Beklenmedik renkler, kadrajlar ve özneler kullanarak oluşturduğu kendine mahsus perspektifiyle insanın içindeki hatıraları canlandırırken, serileri bilinç altına işliyor. Gözü neyi görmek için eğittiği anlaşıldıktan sonra yakaladığı günlük olaylar bir anda kişinin sıkça etrafında gördüğü şeylere dönüyor.

Bakmayı en çok sevdiği resmi hangisi? “Tek bir fotoğrafım yok, fakat The Non-Confromists ve Last Resort serilerin kariyerimin baş yapıtları.” Garry Winogran ise ona ilham veren fotoğrafçılardan bir tanesi.

Önümüzdeki birkaç ay, Parr’ın eli çok sevdiği kamerası dışında Almanya ve Oxford’daki showları gibi başka şeylerle de yoğun olacağa benziyor. “Her zaman dünyanın her bir tarafında sergi ve kitap projelerim oluyor.” diyor. Kendisinin tutkusundan vazgeçme gibi hiçbir düşüncesi yok, olmamalı da. “Şimdiki İstanbul’da Ustalar” adlı, Mavi ile yaptığı bir sonraki kitabı Mayıs 2017’de çıkıyor. İstanbullu’ları Parr’ın gözünden görmek görsel bir şölen olacak…

Author: Alara Kap

RELATED POSTS