Babylon’un ve Pozitif’in kurucularından Ahmet Uluğ. Türkiye’deki birçok müzik etkinliğinde ve festivalinde onun parmağı var. Son yıllarda farklı şehirlerde de etkinlikler düzenlemeyi alışkanlık haline getirdiler. Bunlardan bir tanesi de, katılımcılara oldukça farklı bir deneyim sunan Cappadox. Bu sene ikincisi düzenlenen festival, müziğin yanı sıra çağdaş sanatı, gastronomiyi ve doğayı da merkezine alıyor. 19-22 Mayıs tarihlerinde, Uçhisar/Kapadokya’da düzenlenecek olan festivali, yaratıcılarından biriyle, Ahmet Uluğ ile konuştuk.
Geçen sene ilkini gerçekleştirdiğimiz etkinlik, işin başında bizim için de bilinmezliklerle doluydu. Yıllardır doğa ile, açık hava ile tam olarak bütünleşen bir festival yapma hayalimiz vardı. Bu sadece bizim değil, Memo’nun da (Mehmet Uluğ) son hayallerinden biriydi. Ama bunu nasıl yapacağımızı tam olarak bilmiyorduk. Uçhisar’daki tanışıklıklarımızın da bize yardımı oldu. Onlar sayesinde bize oralarda kapılar açıldı ve bu işe girişmiş olduk.
Bizim kafamızda aslında bir müzik festivali vardı. Daha doğrusu, 25 yıllık tecrübenin de etkisiyle önceliği müzik olan, doğayla bütünleşmiş bir festival düşlüyorduk. Dolayısıyla oraya gittiğimizde konser mekanlarını incelemek önceliğimizdi. Ama gidince gördük ki, müziğin ötesindeki şeyleri de kapsama almak gerekiyor. Bu yüzden işin içine gastronomi bölümünü de, yogayı da, güncel sanatı da, açık hava yürüyüşlerini de kattık. Nasıl bir şey çıkacağını biz de tam olarak kestiremiyorduk. Ama yaklaşık 4 bin kişinin katıldığı, bizim de çok memnun kaldığımız bir festivale dönüştü. Özellikle gün doğumundaki konserlerin yeri benim için de ayrıydı.
“Benim için en özel an mum konseriydi. Çok uzun zamandır ilk defa bir konseri başından sonuna, bölünmeden izleyebildim. O sakin ortamla çok uyumlu bir müzik vardı.”
Biraz kişisel bir bakış açısıyla cevap vereceğim buna. Benim için en özel an mum konseriydi. Çok uzun zamandır ilk defa bir konseri başından sonuna, bölünmeden izleyebildim. O sakin ortamla çok uyumlu bir müzik vardı. Mekan da çok güzeldi. Benim için en özel nokta oydu.
Bir yorum almıştık: “Arkadaşlarımı uçakta gördüm. Sonra bir daha da rastlaşamadık.” Evet bir festival merkezi yoktu Cappadox’ta. Herkes farklı etkinliklere dağılıyordu. Gün doğumu konserlerinde bir yeniden buluşma oluyordu. Bu sene merkez kısmını da vurgulayacağız. Bu açıdan geleneksel anlamıyla festivallere yakın duran bir görünümü de olacak Cappadox’un.
Hiçbir şekilde müziğin baskın olmasını istemiyoruz. Müzik deneyimin bir parçası olsun istiyoruz. Ama tabii ki müzik tarafına ben baktığım için, sesini yüksek tutmaya çalıştım. Ben o kısmını anlatayım. Orada üç tane mekan var. Bir tanesi Uçhisar Kalesi. Yukarıdan bütün ovayı görüyor ve gün doğumu orada çok güzel. Yaklaşık bin kişi konser izleyebiliyor. Sun Ra Arkestra konseri gerçekleşecek Uçhisar Kalesi’nde. Bizim için çok, çok önemli bir etkinlik. Caz temelli çok iyi bir udi olan Dhafar Youssef de orada sahne alacak. Bir de Karsu (Dönmez) var. ‘Bizim toprakların genç, parlayan yıldızı,’ dersem çok yerinde olur. Ona çok inanıyorum.
Çiflik Evi dediğimiz, bin kişilik bir bahçe var. Orada Esmerine var. Harika bir post-rock topluluğu. Günün altın anında, her şeyin durduğu o akşam üstü saatlerinde çalacak. İkinci gün Ceylan Ertem, Cenk Erdoğan ve Cihan Mürtezaoğlu’nun birlikte olduğu yeni bir proje var. Kapanış gününde ise Taksim Trio olacak.
Üçüncü büyük mekan ise Perili Ozanlar Vadisi. Peribacalarıyla çevrili, bacalara ışık da yansıtabildiğimiz, gerektiğinde DJ’ler için de kullanabileceğimiz bir yer. Orada ilk gece Gevende ve İnsanlar çalıyor. İkinci gece ise Erik Truffaz Quartet çıkıyor. Arkasından İlhan Erşahin ve Oceanvs orientalis birlikte özel bir performans sergileyecekler. O ikisi beraber bir şeyler yapacaklar. Üçüncü gece de kapanış partisi olacak.
Bezirhane ise bizim 100 kişilik, küçük konserler yapacağımız bir mekan. Kaki King, Fennezs gibi isimler var orada.
İnsanlar her zaman yeni deneyimler arıyorlar. Rock’n Rock gibi festivaller de kendi içinde farklı etkinlikler barındırmak istiyor ama müzik çok baskın oluyor. Bu tip büyük festivaller ‘headliner’ festivalleri ve çok yüksek maliyetlerle gerçekleşiyorlar. Tamamen sahne ve müzik eksenli bir deneyim sunuyorlar. Prodüksiyonları da zorlu. Sponsor olmadan onları döndürmek imkansız. Eğer 60-70 bin kişilik seyirci rakamlarını yakalayamıyorsan sürdürülebilir olmaktan çıkıyorlar. Bu handikaplardan biri.
Biz Cappadox’a son derece nitelikli, en güncel festivallerde çalan, kendi dünyalarında yeri olan isimler getiriyoruz. Ama buna rağmen bırakın Rock’n Coke’un ‘headliner’ bütçesini, onun altında sahne alan, hatta onun bile altındakinin bütçesine festivalin tüm müzik programını yapabiliyoruz. Bir Hozier’in maliyetine eşit bu. Ki dediğim gibi, buradaki müzikler de son derece nitelikli. Bu bütçesel sınırlamalardan kurtulmak müzikle ve onun gerçekleştiği mekanla ilişkimizi de farklılaştırıyor.
Dediğim gibi; biz müzik, mekan, doğa, insan ilişkisini vurgulayan bir festival yapmak istiyorduk. Etrafımıza bakıp, Burning Man gibi festivalleri de deneyimleyince buraya doğru geldik. Kendimizi kesinlikle Burning Man’le karşılaştırmıyoruz. Ama onunla beraber anılacak festivallerin arasına girme hedefimiz var. Geçenlerde Conde Nast’ta bir festival listesi vardı. Dünyadaki farklı deneyim festivalleri arasında bizimki de vardı. O listede olmak mutlu etti bizi. Biz oralarda olmak istiyoruz.
Fulya Erdemci gibi insanların çağdaş sanat vizyonunu yansıtmayaçalışıyoruz festivalde. Fulya Erdemci ve ekibi çokdeğişik düşünen ve değişik şekilde çalışan insanlar. Ben deilk defa bu kadar yakından çalışıyorum o ekiple. Doğrusu, ilkbaşta hafif de yadırgamıştım. Ama zamanla anladım ki aşırıdetaycı, yapılan işi çok ciddiye alan insanlar bunlar. Dünyadaki‘network’leri çok fazla. Geçen sene Fulya ile ilk defa tanıştık.Onun olması Cappadox’un bir müzik festivali olmasınıtörpülüyor. Bir yandan da festivalin ruhunu da çok iyi yansıtıyor.Sanatsal dokunuşları festivali bambaşka bir yere taşıyor.
Kalıcı bir şey yok. Ama kalıcılık olarak nitelendirilebilecek bir durum var. Geçen sene katılım gösteren sanatçıların bir kısmı bu sene yeniden festivalde varlar. Cappadox’ta böyle bir durum olabilecek. Bazı isimler festivalin bir parçası haline gelebilecek. Mesela mum için de, İlhan Erşahin için de, Erik Truffaz için de böyle düşünüyoruz. Bu insanlar ileride de yeni bir projeyle karşımıza tekrardan çıkabilecekler. Bunlar bizim konuşabildiğimiz, dokunabildiğimiz, iyi anlaştığımız müzisyenler.
İlerleyen zamanlarda hayalimiz büyük. Anlamlı müzisyenlerle devam etmek istiyoruz. Ucu Björk’e de, Arcade Fire’a da uzanabilir.
Biliyorsun, her gün bombalar patlıyor. Yabancı müzisyenler haritayı açıp Cappadox’u o bölgelere yakın görüyorlar. Dolayısıyla bu sene istediğimiz bazı müzisyenler olamadı. Ancak ileride olacaklar.
Genel stratejimiz aslında öncelikli olarak yerli seyirci momentumunu yakalamak üzerine kurulu. Geçen sene gelenler çok mutlu oldukları için Türkiye’deki farklı şehirlerden bir akış bekliyoruz. Yurt dışındaki insanlara gelince, ben bu konuda dünyanın da bir yandan duruma -maalesef- alıştığını düşünüyorum. Eskiden bombalar patladığında yabancı sanatçılar açısından iptal üstüne iptal gelirdi. Ama şimdi sanatçıların birçoğu vazgeçmek istemiyor. Babylon seviyesindeki sanatçıların zaten çalışmaya ve çalmaya ihtiyaçları var. Turnesindeki bir konseri aniden düşüremiyor. Düşününce ciddi gedikler oluşuyor.