Alican Yücesoy, both the youngest and the first elected General Art Director in the 25-year-long history of Bakırköy Municipal Theater, is an actor passionate about his job. Moreover, he is an idealist who believes that there’s also a life outside the television screen and brings democracy with his friends to the theater stage he stepped on 15 years ago for the first time.
Demokrasi geldi bile. Bu söze hiç inanmıyorum. Palavracılara da verecek bir dolu cevabım var. Her yerde olduğu gibi tiyatroda da demokrasi olur. Hiyerarşinin garip bir yanı var. Bir süre sonra faşizan bir hale dönebilir. Bu tiyatroya ilk geldiğimde çok komik paralar ile çalışan bir oyuncuydum. 15 yıl önceydi ve tiyatro ile ilgili hayallerim çok büyüktü, algım çok başkaydı. Kafamdaki düşünceler çok büyülüydü. Ama çok sürmedi ve kısa sürede hayallerimdeki gibi olmadığını anladım. Yani hiyerarşi yaratıcılığı öldürebilir bile diyebilirim. Ama şimdi tıpkı tiyatroda demokrasiyi kazandığımız gibi hayallerimizi de geri kazanacağız. Zaten yeni jenerasyon oyunculara ‘tiyatroda demokrasi olmaz’ diyemezsin. Bunu konuşuyor olmak bile komik.
Her gün en geç sabah 10’da tiyatroya geliyorum. En erken de akşam 8’de çıkıyorum. Elbette benimle birlikte bu rutinde çalışan çok sayıda oyuncu var. Zaten bu kazanımı birlikte elde ettiğimiz oyuncular bunlar. Kimse buna uymak zorunda da değil. Ama söz sahibi olduğumuz için, kendi hayallerimizi burada oluşan kolektif işin içine katabilmek için artık zamanımızın çoğunu burada geçiriyoruz, haftanın belli günleri rutin toplantılarımızı yapıyoruz.
“Demokrasiyi kazandığımız gibi hayallerimizi de geri kazanabiliriz.”
Özel tiyatro açanların da çok akıllı olduğunu söyleyemem. (gülüyor) Elbette çok saygı duyuyorum onlara. Kendi özelimde söylemek gerekirse hiç akıl işi değil. Çünkü süper bir yaştayım, burası dışında da bir kariyerim var. Burada geçirdiğim süre boyunca da bu kariyerime devam edemeyeceğim muhtemelen. Oyunculuk anlamında eskisi kadar yoğun olamayacağım… Bu durum benim hayatımdan da bayağı şey götürüyor. Dünya bu kadar kapital üzerine kurulmuşken sana ne Bakırköy’deki bir tiyatrodan. Ama bir şeyleri değiştireceğiz hem de sadece kendimiz için bu tiyatro için değil. Bence buna değer.
Burada da istediğimiz oyunu oynayabiliyoruz. ‘Rağmen’ kelimesini çok severim. Her şeye rağmen özgürce yapacağım işimi. Bütün dünyada olduğu varsayılan gibi değil, bütün dünyada olmasını istediğim gibi yapacağım işimi. Şu ana kadar oyunlar konusunda kimse bana karışmadı, bundan sonra da karışan olmayacak bence. “Bu oyunu koyma, şunu koy” diyen biri çıkmaz yani. Kaldı ki Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu ile yaptığım görüşmelerde kendisinin “Sanatçı özgür olmalıdır” söylemi de bu noktada yüreklere su serpiyor. Hal böyleyken üstüne vazife olmayan herhangi biri işime karışırsa hata yapmış olur..
Aslında BBT’nin 25 yıldır yakın çevre dışında uzak ilçelerden de gelen, güzel ve oturmuş bir seyircisi var. Cesaret küstahlığı yaparken esas gücümü seyirciden aldığımı da söyleyebilirim. Bakırköy’ün seyircisi ise çok özeldir. Onların da kendince sınırları vardır ve tiyatrocuları severler. Bu tiyatro benim değil, onların ve onlar bunu çok iyi biliyor. Biz kendi seyircimize bundan sonra ne vereceğiz esas soru bu. Şu ana kadar buradaki repertuarın tam anlamıyla bir sözü olduğunu düşünmüyorum. Seyircilere ayrıca tiyatronun bir yorum sanatı olduğunu da kavratmalıyız. Göz hizasında iş yapmak istiyoruz. Zor iş yani…
Kafamın boşalmasını istemiyorum… Eve gider gitmez uyuyorum.
Bende serbest çağrışımlar içinde, aklına geldiği gibi davranan bir insan tavrı var. Oturduğum yerden birden kalkıp, dışarıya fırlıyorum, şarkı söyleyip, geri dönüyorum. Devlet dairesinde birinin bunu yapması biraz saçma. Bir de bu insan yöneticiyse. Tiyatro yapıyoruz sonuçta dünyanın en ciddi işini yapıyoruz gibi davranamayız. Çok ciddi olaylarla ilgili bir iş yapıyoruz ama çok ciddi bir iş yapmıyoruz. Zaten bu kibirden de çok sıkılıyorum. Hocanın bir lafı vardır, ‘Tiyatro ciddi bir şakadır’.
Bunu sormak için yanlış insanım. Her oyunda etkilenecek sevecek bir şey bulurum, tiyatro izlemeyi seven bir izleyiciyim. Dekoru, kostümü, ışığı severim, arkadan geçen insanı severim.
Bunun sebebinin ne olduğunu bilmiyorum. Ama başka bir yer mi hayır, yine İstanbul. Benim çok beğendiğim şehirler var ama yine İstanbul.
Eşkıya bence en iyisi. Çünkü çok biz.