Aslı Abbasoğlu: Markaya ismini verdiğinde aynı zamanda yüzü olmayı seçmek biraz eskimiş bir fikir gibi geliyor bana. Academia ismiyle dahil bana ait olsaydı bile kendimi öne çıkartmak yerine Academia Lovers veya Academia Girls gibi, onu doğru yansıtan kadınlarla ilerlemek isterdim. Aynı şekilde kendini tamamen geriye atmak da doğru değil, aynı gerçek bir ilişkide olduğu gibi dengeyi kurabilmek çok önemli. Bu markayı yapan tasarımcıların evlerine seçtikleri mobilyadan, beğendikleri sanatçılara kadar kişisel zevkleri o kadar koleksiyonlara yansıyor ki, kendimizi inkar etmek samimiyetsizlik olurdu.
Aslı Abbasoğlu: Bunu duymak gerçekten çok güzel. Hep kafamızda ileriyi hayal ederek yaratıyoruz Academia’yı, gelişerek ilerliyor. Ama en başta oturttuğumuz temelinden çok da uzaklaşmıyor. Sürekli bir gelişim içinde olması, bir takım değerlerden uzaklaşmaması ve trendler arasında kaybolmaması müşteriyle aramızda samimi bir ilişki kuruyor. Academia dinamik değerlere inanan bir marka olduğu için müşteri bizim ona asla yanlış birşey sunmayacağımızı biliyor. Zaten sevdiğiniz markalarla hep öyle değil midir?
Aslı Abbasoğlu: Academia’da gördüklerimizden, çevremizden, olan bitenden ve en çok da hislerimizden ilham alıyoruz. Belki de bu yüzden en zor şey koleksiyonu bir başkasına anlatmaya çalışmak.
Koleksiyona oturmadan önce Artistik Direktör Murat Türkili’nin, tasarımcımız Çiğdem Keskin’in ve benim kafamızda biriktirdiklerimiz, “bunu bununla bu şekilde giymek istiyorum” gibi fikirler veya bir takım detaylara duyduğumuz ilgi/ilgisizlik bizim için çok önemli. Bugün için yapılmış, bugün sevilen hiç birşeyle ilgilenmiyoruz, bu bizi sadece geriye çeker.
Aslı Abbasoğlu: Aslında bireysellik, farklılık sahip olabileceğiniz en iyi şeylerden biri. Ama kendimi farklı ifade edeceğim derken herkese benzemek de bir o kadar komik.
Ben beğensem de beğenmesem de farklı tarzların ortasında yaşamaya bayılıyorum. Özellikle hiç beğenmediğim şeyler daha çok ilgimi çekiyor. Fakat ne yazık ki Türkiye’de hiçbir zaman tam anlamıyla marjinal olamazsınız, bunun kötü birşey olduğuna inanan, hatta bunun cezalandırılması gerektiğini düşünen bir toplumuz.
Aslı Abbasoğlu: Elbette, her gün! Instagramda bilindik street style’ın aksine giyinen, gerçekten bireyselliğe inanan, küçük takipçi kitlelerine sahip olağanüstü yetenekli insanlar var ve onlara bakmak bana müthiş ilham veriyor. Yurtdışında olağan kabul edilen bir grup insan buradan baktığınızda ilham verici olabiliyor. Aslında biraz acıklı bir durum.
Aslı Abbasoğlu: Annemin giysileriyle çok vakit geçirmezdim ama zarafetinden, aklından ve bilgisinden çok etkilendim. Ailemde ve okul hayatımda hep öğrenmeyi ve hep kendini geliştirmeyi gördüm ki bu beni avantajlı kıldı. Gelişimin durduğu bir an hayal edemiyorum. Sektör seçimimde ise bilemiyorum, hep bunu yapmak istedim sanırım. Okulun sistemi liberal arts gibiydi, daha ortaokuldayken farklı konuları keşfetme şansı tanındı ve bu hissimle ilerledim.
Aslı Abbasoğlu: Yaptığınız şeyin giyenle birlikte hergün yaşaması, hayalinizden farklı yorumlanması ve taşıyanda yeni duygular uyandırabilmesi.
Aslı Abbasoğlu: Bu doygunluğun alacağı hali görmek için 15 sene sonra yaşamak isterdim.
Aslı Abbasoğlu: Bir giysinin hayaliyle gerçekleşmesi arasında geçen süreci ve profesyonel iş hayatının gereklerini bilmesini isterdim.
Aslı Abbasoğlu: Akşamüstleri havuzumun içinde durup bir elimde kitap, dışarda güneşlenen kocama yüksek sesle sevdiğim bölümü okumak istiyorum. Bir Joan Didion romanında okumuştum bunu ve verdiği huzur aklımdan çıkmıyor.
Siyah mı beyaz mı? İkisi de.
Paris mi New York mu? Paris
Gala daveti mi evde en sevdiğinizin dizinin yeni bölümü mü? Önce gala, sonra dizi.
Not defteri mi iPhone notebook mu? iPhone
Instagram mı Twitter mı? Instagram.
Yaz stylingi mi kış stylingi mi? Kış ama asıl sonbahar.
Deri mi kürk mü? Deri.
En sevdiğiniz kreatif direktör? Phoebe Philo herhalde.