Uzun zamandır radarımızda olmasından mı yoksa orjinal işlerle karşılaşmanın nadir durumundan mı bilmiyoruz ama Yonca Karakaş’ın ilk sergisi açması oldukça heyecan verici. “Şeylerin Anatomisi” 25 Şubat’a kadar Pg Art Gallery’de olacak. Şimdi ise hikayelerini dinleme zamanı.
Bu en zor soru! insanın kendini anlatması çok zorlayıcı ama anlatmam gerekiyor galiba… Öyle, çok cool bir duruşa sahip olduğum söylenemez; gülmeyi çok seven, bunun için ortam yaratan kimse olmasa bile kendime gülen biriyim. Eğer etrafımda samimi olmadığım insanlar varsa enerjimi sabitleyen biriyim ama bana çok yakın olan insanların yanında hiç durmadan hareket eden, saçma konular açıp bunun üzerine hararetli tartışmalar yapmaktan zevk alan biriyim.
Yonca Karakaş: Daha fazla yalnız kaldığın için hayal kurmaya daha çok vaktin oluyor herhalde. Bilmiyorum bunun tam olarak cevabı ne ama galiba ilginin dağılmaması… Bir düşünce var ve ilerlemesi gerekiyor; etrafında bulunan her şey seni bu düşünceden uzaklaştırabilir, sen de bir seçenek olarak düşüncenin ilerlemesiden yana yalnız kalmayı tercih ediyor olabilirsin. Belki durumum budur.
Yonca Karakaş: Çocukluk değil de ergenlik çağımda genetik mühendisi olmayı çok istediğimi biliyorum. Klonlama mükemmel bir fikirdi… Sürekli haberlerde klon koyun Dolly’den bahsedilen zamanlar bana geleceğe çok yakın bir zamanda olduğumu hissettiriyordu. Bir ergen olarak Adolf Hitler’in “üstün ırk” söylemine duyulan hayranlık, üzerine Jean Christoph Grange’in Kızıl Nehirler kitabı da gelince bu anlamsız ama heyecan verici harman bugün fotoğraflarımdaki tek tip insan modelini açıklayabilir belki. Tabii bu sadece zihnin, tek bir noktadan beslenmesi gibi bir durum söz konusu değil. Etrafımızdaki her bilgi bizi sürekli değiştiriyor çünkü…
Yonca Karakaş: Şüphe galiba, herhangi bir durum karşısında ilk verdiğim tepki şüphe oluyor sanırım… Bana yakın insanlar da bunu söylüyor. Böyle olunca ister istemez şüphenin devamında kurgu başlıyor. “Ya böyle değilse?” sorusu yerini ” Bu şekilde olsa nasıl olurdu?” gibi bir soruya bırakıyor. Ve bir de korkular… Benim ve diğer insanların korkusu, bunlardan bahsetme şekilleri…
Yonca Karakaş: Aksine herhangi bir yerde kendimi gördüğümde bundan rahatsız olabiliyorum.
Yonca Karakaş: “Şey” kelimesi felsefede aslında “hiçlik” olarak da belirtilir, bilinmeyeni işaret etmek için kullanılır. Ömer Hayyam üçüncü dereceden bilinmeyen denklemlerle ilgili yazdığı bir eserinde bilinmeyen rakamın yerine Arapça’da “şey” anlamına gelen kelimeyi kullanmıştır. Daha sonra bu eseri diğer dillere çevrilirken İspanyolca’ya “Xay” olarak geçmiştir. Ve bu kelime ilk harfine indirgenerek bilinmeyen rakamın simgesi “X” olarak kullanılmaya başlamıştır.
Sergide anatomik olarak değiştirilmiş, ben dahil tam 13 kare var. Her biri kendi formundan uzak, yabancılaştırılmış, artık tanınmayan, bilinmeyen 13 kişi.Bu yüzden serinin adı “Anatomy of Things”. Bilinmeyen bir alanda, tanıdığım kişilere benzeyen ama artık onlardan tamamen uzak 13 karakter.
Yonca Karakaş: Cern; şu an Cern’de ne gibi yenilikler oluyor ve bizlerden neyi gizliyorlar… Tabii ki bu değil… Sadece tatil yapmak istiyorum ve sürekli tatili düşünüyorum.
İlham? Korku, müzik ve monolog… İç sesle konuşma ve bunun getirdiği doğurganlık sanki kendi kendini devam ettiren, devam ettikçe çığ gibi büyüyen, durmayan bir şey.
Tutku? Sinema ve bilim.
Tahammülsüzlük? Seçenekler arasında iyiye yönelmek varken bilinçli yapılmış kötülük.
Favori film sahnesi? O kadar çok ki! Hemen aklıma geleni yazayım… Usual Suspects – Keyser Söze’nin yalan ifade sonrası sokakta yürürken bir anda sakat bacağını düzeltip bizi korkuttuğu sahne.
Çizgi film karakteri? Animaniax ‘ın üç ana karakteri.
Son rüyan? Sürekli aynı rüyanın farklı kurgulanmış halini görüyorum. Tsunami ve bana doğru gelen kocaman bir denizin görüntüsü.