Kurguda Samantha’nın olmayışı, Mr Big’in ani ölümü ve Stanford’u canlandıran oyuncu Willie Garson’ın vefatı derken HBO’nun yıkılmayan kalesi Sex and the City, gerek kurguda gerekse gerçek hayatta kayıplarla başladı. 90’lardaki ihtişamını aratmayan dizinin beklentileri hayli yüksek. Doğal olarak elimizde Cosmo’yla ilk bölümü izlemek için ekran karşısına geçsek de hayaller hayatlar yaşadık. Söz konusu Carrie-Mr Big ilişkisi olunca pek tabii kavgasız gürültüsüz bir ortam beklemiyorduk. Hatta dizi yayınlanmadan önce ikilinin boşanacağı yönünde söylentiler vardı. Ancak Carrie’nin büyük aşkı, zor bela evlenen Mr Big’in ölümünü aklımızın ucundan geçirmemiştik.
Dizinin orijinali yani Sex and The City, cinselliği ve karmaşık kadın arkadaşlığını ele alış biçimi açısından çığır açıcıydı. Her ne kadar dönemine damga vursa da ve hala yaşımız kaç olursa olsun bir bölümünü açıp yüzümüzü güldürmeyi başarsa da 90’lardan bu yana tam otuz sene geçti. Hal böyle olunca karakter değişimine başvurmak günümüz toplumunu yansıtmak için kaçınılmaz oluyor. Orijinal dizinin en çok eleştirilen kısmı beyaz, genç ve genelde heteroseksüel karakterlerin yer almasıydı. Yeni versiyonda önemli karakterler olarak nitelendirebileceğimiz ve eski versiyonundan farklı olarak Miranda’nın yüksek lisans profesörü Dr. Nya Wallace, Charlotte’ın arkadaşı Nicole ve non binary olarak komedyen Che Diaz’la karşılaşıyoruz. And Just Like That, çeşitliliği ve ırkçılığı tartışmanın dışında aynı zamanda alkolizm ve cinsiyet kimliği gibi zor sorunları da ele alıyor.
Gelelim Samantha’ya. Samantha’yı canlandıran Kim Cattrall yeni dizi söylentileri yayılmaya başlandığından beri yapımda yer almak istemediğini hep belirtiyordu. Özellikle Sarah Jessica Parker’la arasının iyi olmadığını bildiğimizden, Sam’i görmememiz bizi şaşırtmadı. Heyecanla beklediğimiz an ise Samantha’yı nasıl betimleyecekleriydi. Tahmin edildiği gibi arkadaş grubuyla ve özellikle Carrie’yle arası bozulan Samantha Londra’ya taşındı. Eleştiriler ise şu yönde: dörtlü kız grubundan en “vefalı” arkadaş olarak nitelendirebileceğimiz kişi Samantha’ydı. Ne yaşandı da çok sevdiği New York’tan taşınmak zorunda kaldı?
İşin biraz goygoy kısmına geldiğimizde konuşmadan edemeyeceğimiz bir marka var: Peloton. Evet, diziyi izlerken “Kim bu Allegra?” dediğimiz ve aslında bir kondisyon bisikletini seslendiren Allegra maalesef Mr Big’in kalp krizi geçirmesine sebep oldu. İşin garip kısmıysa fanlar öyle bir tepki vermiş olacak ki Peloton markasının hisseleri neredeyse yarıya düştü. Sevdiğinin acı çekmesiyle korkunç bir şok yaşayan Carrie’ye sosyal medyadan tepki büyük: Carrie neden 911’i aramadı? Vulture’ın eğlenceli bir dille durumu anlattığı bir içerikte Big’in yere düştüğü andan Carrie’nin dairelerine varış süresine kadar her şey hesaplanmış. Şaka bir yana, hatırlayacak olursanız Mr Big 5.sezonda bir kalp ameliyatı geçirmişti. Alkol, puro ve büyük etler derken abartılı yaşam stili senaristlere göre kalp krizinin sebebi. Yapımcı Michael Patrick King ise Big’in ölüm sebebini şöyle anlatıyor: “Bunu yapmamın nedeni şok edici olması, aynı zamanda Carrie’nin karakteri için harika olması. Çünkü Carrie ona hiçbir zaman sahip olamamıştı. Onu dizinin sonunda yakaladı ve ona gerçekten çok az zaman ayırdı. Şimdi Big yok ama Upper East’deki başka bir kadın ya da boşanma yüzünden değil. Asla rasyonelleştiremeyeceği bir şey tarafından: ölüm.”
Rotten Tomatoes gibi dizi ve film eleştirmenlerinden ve seyircilerden tam not alamayan And Just Like That… ne olursa olsun gelecek bölümünü merakla bekletiyor. Carrie’nin yas sonrası kızları alıp daha çok partileyeceği, draması bol, kadehlerin sürekli kalktığı bir sezon diliyoruz.