Küçüklüğümden beri bir restoran sahibi olma hayalim vardı, ancak uzun bir süre ciddiye almadım bu hayali. Belli bir yaştan sonra hobi olarak yaparım diyordum kendi kendime. Normalde ağabeyler yol gösterirler ama küçük kardeşimin üniversiteye başladıktan 6 ay sonra farklı bir yol izlemek istemesi ve okuduğu okuldan ayrılıp Amerika’ya aşçılık okumaya gitmesi bana cesaret verdi ve yeni bir adım atmama neden oldu. Restoranlar bir bakıma müşterilerinin birden fazla duyusuna haz vermek için olan yerler. Dekorasyonundan tabaklamasına kadar uzun süreli çalışmalar sonrasında ortaya çıkan ürününün verdiği hazzı, gelen insanların ifadelerinde görebilmek bence bu işin en keyifli yanı.
Kurumsal bir firmada çalışırken işimden ayrılıp Paris’e restoran yönetimi okumaya gittim. Teori ve pratik üzerine aldığım eğitimlere paralel olarak o zamanlar okuduğum kitaplar arasında beni en çok kendine çeken Danny Meyer’ın hospitality üzerine yazdığı ve kendi tecrübelerinden kesitler anlattığı kitabıydı. Danny yaptığı iş ve başarısıyla Dünya’nın önde gelen restorantörlerinden sayılıyor. Ben de daha belirgin bir alanda kalmak istediğim için girişimci yerine restorantör olarak anılmayı tercih ediyorum.
“Detaylar bazen önemsiz gibi gözükse de her zaman bütünü oluşturan etmenlerdir.”
Farklı deneyimler yaşatmak üzere hayata geçirdiğiniz Wondercats yemeklerinden bahseder misin? Nasıl başladı, nereye doğru gidiyor?
Wondercats, İstanbul’a geri dönmem ile başlayan ve bir çok soru işaretinin ve arayışın sonucu olarak doğan bir yapı oldu. Çevremdeki insanlarla yemek üzerine bir şeyler yapmak istiyordum fakat kimse bunun için bir adım atmıyordu. En sonunda Sinan’la (Büdeyri) konuştuk ve birbirimizi daha iyi tanıyabilmek, ileride birlikte çalışabilir miyiz diye görebilmek adına 2-3 yemeklik bir seri yapmaya karar verdik. İkinci yemekle birlikte Sarper de (Ulusel) aramıza katıldı. Wondercats, yaratıcılığımızı gösterebildiğimiz bir oyun alanı. 1.5 sene boyunca kendi etrafında doğal bir şekilde oluşturduğu topluluğa yaptığı etkinikler dışında bir çok marka iş birliğinde bulundu. Dürüst olmak gerekirse, bu sene Wondercats’in son sezonu olmasını planlıyoruz. Kafamızda birkaç yemek fikri daha var ve güzel bir noktada bitmesini istiyoruz. Marka iş birliklerimiz devam edecek olsa da kendi kitlemiz için yine deneyim ve gizemin ön planda yer alacağı daha büyük planlarımız var.
www.wondercatspopup.com adresine üye olup, 05444293434 numaralı telefonumuzu kaydetmeleri yeterli.
Paylaşmayı çok seven bir toplumuz ancak tat olarak biraz daha muhafazakar olduğumuzu düşünüyorum. Alışık olmadığımız lezzetleri denemeden önce “acaba” sorusu aklımızdan mutlaka geçiyor. Ancak bir kere o tadı beğendikten sonra onu daha hızlı içselleştirebiliyoruz. Mesela Markus’ta kimchi tatları çok fazla beğenildi. Özellikle gündelik hayatımızda daha bilinçli beslenebiliriz. Örneğin firmalar çalışanlarına nasıl yemek imkanları sunuyorlar? Daha zinde ve verimli olabilmeleri için hizmet aldıkları catering firmalarıyla karşılıklı görüş alışverişlerine ne kadar önem veriyorlar, bunlar üzerine de düşünmek gerekiyor.
Sinan ile birbirimizi daha fazla tanımak istiyorduk. Aynı üniversiteden ve aynı bölümden mezunuz (Sabancı Üniversitesi – Yönetim Bilimleri) ama birbirimizi sadece sima olarak biliyorduk. Sonra sevgili Ömer Çağatay (Dem İstanbul-Ronnefeldt Türkiye) bizi bir araya getirdi. Wondercats’in ilk yemeğinde ana yemek olarak Dana Kaburga vardı. İkinci yemekte ise Viking Ziyafeti konseptinde ise masanın tam ortasında koskocaman bir bütün kaburga servis ettik. Aldığımız tepkiler üzerine modern bir kaburgacı üzerine düşünmeye başladık. Sinan’ın böyle bir hayali vardı zaten, ben de ona katılmış oldum.
Tek bir ürünü ön plana çıkardığımız ham bir menümüz var. Aynı hamlığı hissettirecek bir alan istedik. Etrafımızdaki birçok kişi için riskli olarak adlandırılan bir bölgeydi, ancak İstanbul’luların Avrupa toplumlarında olduğu gibi güzel yemek için mesafe kat etmesini görmek bizi hem mutlu etti hem de daha fazla cesaret verdi.
“Kurumsal hayata göre daha riskli ve daha yorucu olsa da bu jenerasyon için özgürlük daha önemli.”
Prime Ribs Society’in altını doldurmak istiyoruz. Bunu en başından beri planlıyorduk ancak bazı yoğunluklardan dolayı bir süre daha geçmesini bekledik, umuyorum Eylül ayı ile birlikte Maslak’ta daha da keyifli bir yer haline geleceğiz.
Deneyimlemek, görmek ve görülmek üzerine kurulu. Sosyal medyanın da etkisiyle insanlar artık deneyimledikleri yerleri daha fazla paylaşmak istiyorlar. Bu sizi 2-3 aylığına daha popüler bir yer haline getirebiliyor ancak tat ve servis konusunda başarılıysanız devamlılığı sağlayabiliyorsunuz. Gece hayatının eskisi kadar iyi olmaması, insanları artık yemek ve eğlenceyi birlikte tüketmeye yöneltti. Canlı müzik yemeğin bir parçası olmaya tekrardan başlayınca modern meyhaneler ön plana çıktı. Fakat insanlar aynı zamanda tek bir ürünün iyi bir şekilde önlerine geldikleri yerleri tercih etmeye başladılar. Basta ve Ozzie’s gibi yerler de bunun iyi örneklerinden.
Birkaç sene öncesine kıyasla dışarıda daha fazla yemek tüketmeye başladık. Yeni jenerasyon öncekine göre daha cesur adımlar atabiliyor ve herkes en azından bir kere girişimde bulunmanın hayalini kuruyor. Kurumsal hayata göre daha riskli ve daha yorucu olsa da bu jenerasyon için özgürlük daha önemli.
Bana göre dünyanın en güzel mutfağı İtalyan mutfağı. Basit olanı en güzel şekliyle yemeği çok seviyorum. Ama dünyanın lezzet başkentinin Londra olduğunu düşünüyorum, aradığınız her şeye daha kompakt bir şekilde ulaşabiliyorsunuz.
Yakın gelecekte olabileceğini düşünmüyorum. Bu noktada bizim alışkanlıklarımız kadar misafirperverliğimiz de ön plana çıkmalı. Birkaç sene öncesine kadar dünyada Orta Doğu mutfağı ön plandaydı, ancak yerini Meksika mutfağı aldı. Benzer tatlarımız olduğu için bu ivmeden biz de yararlandık fakat maalesef son yıllarda yaşadığımız terör olayları turistleri bizden oldukça uzaklaştırdı. Yine de son yıllarda Mikla’nın aldığı başarılar oldukça cesaret verici ve bunun için Mehmet Gürs ve ekibine teşekkür etmemiz gerekiyor.
Hayattan olabildiğince keyif almaya çalışıyorum. Bu güzel bir kadeh şarap içmek, yeni bir mutfak denemek ya da güzel bir konsere gitmek de olabiliyor. Bu ve bunun gibi anlar için çalışmak gerektiğine inanıyorum. Bir de detaylar benim için çok önemli. Detaylar bazen önemsiz gibi gözükse de her zaman bütünü oluşturan etmenlerdir.
Ayşe Tükrükçü’nün “Çorba’da Tuzun Olsun” ve “Hayata Sarıl Lokantası” ile Ebru Baybara Demir’in “Hayatım Yenibahar” projeleri benim için son zamanlarda en ilham verici düşüncelerin başında geliyor. Umarım onlar gibi daha nice insanlar çıkar. Topluma verdikleri katkının benzerini umarım biz de bir gün başarabiliriz.
In Partnership with Calvin Klein
Creative Direction: Duygu Bengi
Fashion: Burak Sanuk
Photography: Burcu Karademir
Videography: Cemre Okyay
Production Assistant: Ozan Tezvaran
Fashion Assistant: Arın Tunç