Bu topraklarda yaratıcı olmak, sonsuz bir mücadeleyi beraberinde getiriyor.
Bu, kendine çokça kez yenildiğin ama her seferinde daha da güçlenerek yola devam ettiğin hiç bitmeyen bir döngü.
Çoğu zaman kendimize karşı hoyrat davranıyoruz, farkındayım, farkındasın.
Şimdi başa saralım; “Bu kez kendinle sevdiğin biri gibi konuş.” Belki o zaman dengeler değişir.
Ben, kendim ve ben baş başayız.
Ve şimdi sorabilirsin kendine; “Eğer ben kendim için orada olmazsam, kim benim için olacak?”
Tüm olasılıkları denemeye hazır mısın?
Sınırlardan kurtulduğun zaman, özgün bir benlik duygusu inşa etme yolculuğu da hayatla paralel ilerliyor.
Toplumların belirli düşünce, davranış ve imajlara yüklediği anlam ve atfettiği önem hayranlık uyandırıcı. Ama bunlar nasıl ve nereden geldi? Asıl soru burada başlıyor. Algı ve kimlik kavramlarını irdelediğinizde kendinizi sınırların ötesinde bir yere getirmeye başlıyorsunuz. Ve o zaman kendinizle tanışıyorsunuz. Ön yargı hepimizin bir şekilde yaşadığı bir deneyim. Dünyada dolaşım halinde olmamızı kolaylaştıran bir mekanizma gibi. Bu; meydan okuma, sorgulama ve ötekileştirme üzerine ortak bir deneyim. Kendin olduğun anları keşfetme, her olasılığı baştan yaratma gücünü bulma ve tüm ihtimalleri yeniden inşa edebilmeyi de beraberinde getiriyor.
Her şey sadece sen olmakla ilgili.
Sen hayatın ta kendisisin ve seni sen yapan kabul görmek değil. Kendin olmak. Sevdiğin şeyleri keşfetmek, özgüvenli olmak, kendine karşı dürüst olmak, herkes gibi olmamak. Ama en çok da vazgeçmemek.
Dünyayı tutkular döndürüyor. Ve tutku; heyecanı beraberinde getiriyor. Bu duygularla bağlı olduğunuz bir hayatta her şey mümkün.
Kendimle sevdiğim biriyle konuştuğum gibi konuşmayı deniyor, tüm olasılıklarımı gözden geçiriyorum.
Kendim olmak, üzerine çalışmaktan vazgeçmeyeceğim bir dönüşüm hali.
Satın almak için tıklayın.