Esra aslında eserlerinde hepimizin bildiği ve aşina olduğu durumları en minimal haliyle gösteriyor. Gündelik problemler ve duygulardan beslenirken bize olanı hatırlatıyor ve bunu dolambaçlı bir yoldan yapmaması, izleyiciye öz farkındalık anları yaşatıyor. Bir illüstrasyon olmadan kendi hallerinde bile bir duygu ya da mesajı iletebilen bu işler aslında Esra’nın tipografiyi kendi başına bir imaj olarak kullanması ile mümkün oluyor.
Esra farklı teknik ve materyallerle üreterek kendine bir oyun alanı yarattığını anlatıyor. “Yazma ve çizmenin tanımını genişletmek isterken, tipografiyi imaj olarak kullanıyorum. Kağıt, canvas, mermer gibi malzemelerin yani sıra gündelik objeler ve müzik enstrumanlarını da birer tuval gibi düşünerek yüzey gibi değerlendiriyorum” diye bahsediyor. Böylece Esra’nın fikirleri oluşum sürecinde kendi yollarını çizmiş oluyor.
Esra için sergi yapmanın kendisi, süreci ve sonuçlarıyla, nereden geldigimiz üzerine düşünmenin yeri, zamanı ve mekanı.”Don’t Play with My Emotions” adlı sergisi de, aslında duygularla oynayarak oluşturduğu bu oyun alanında ziyaretçileri de gündelik duyguları, alışkanlıkları, sevme ve sevilme biçimleri üzerine düşünmeye davet ediyor.