Sanat haricinde bir hedefim olmadı hiç. Kendimi bildim bileli yaratıcı şeylerle meşgul olmuşumdur; resim yapmak, kendi oyuncağımı yapmak gibi. Ödülleri hayal etmezdim herhalde.
Buradaki sanat dünyası benim sanatımı hiçbir zaman yadırgamadı. Çok da destek oldu. Bu da sürekli bir üretim sürecinde olmamı sağladı. Çevremde hem çok şey gördüm, hem de çok şey gösterdim.
İdeal olan hiçbir etki altında kalmadan, öngördüğümü gerçekleştirebilmek. Bu herhalde bütün sanatçıların azu ettiği bir şeydir. Sınırlamalar nedeniyle düşündüğünüzü yapamazsanız içinize sinmeyen durumlar olur.
Evet obje çok şey yitiriyor, kimliği değişiyor, başkalaşmış oluyor ama diğer taraftan da obje tanınırlığını koruyor. Tamamen yabancı olmuyor. İzleyici ilk ve son halini kıyaslıyor, oluşum aşamalarını zihninde canlandırıyor, düşünmeye başlıyor.
Sadece Minimalizm ve Pop art değil, genelde çok daha fazla izm’leri harmanladığım söylenebilir. Fluxus, dada, ready-made, arte povera, bauhaus gibi.
Yeni sergimin adi Altın Kesim (Der Goldene Schnitt). Sarı renkli bahçe hortumları ile yapılmış bir yerleştirme serisinden alıyor adını. Serginin özelliği bütün işlerin kesilerek yapılmış olması. Bir de bu sergide ilk kez yeni bir malzeme sergileyeceğim. Eğri – dalgalı formdaki çatı kaplama malzemesi. Bu yerleştirmeler aynı zamanda Bauhaus mimarisine sahip sergi salonuna bir tezatlık oluşturacak.
Her fotoğraf güzeldir veya yerine göre değerli olabilir. Lakin kişilik ve konsept ile örtüştüğü durumlar, fotoğrafa değer katar.
Aşinalık, nostalji… Fotoğrafı çekince beni memnun eder mi, beni yansıtır mı? Ona bakarım önce. Onayımı aldıysa benim, olmuş demektir.