Beton dediğin güzel olmamalı, değil mi? Ne var ki Genex Tower’ın heybetine bir saniyecik göz attıktan sonra bunu tekrar düşünmemek elde değil. Narinlikten uzak, kesinlikle etkileyici değil – bu devasa, ham burtalist silüet durup ona bakmanızı zorunlu tutuyor. Hemen hemen güneşe direkt bakmak gibi diyebilirim. Belgrad’ın üzerinde yükselen bu kayıtsız, yekpare beton kütlesi hiç hiç yaşanmamış distopik bir geleceğin unutulmuş kalıntıları.
Güzellik mi? Dürüstlükte saklı. Keskin açılar, çıplak malzemeler ve inkar edilemez bir iktidar. Brutalizm, en mükemmel formunda. Doğrusu bunda asi bir yan da gizli. Parlaklık ve cilaya takıntılı bir dünyada Genex, hamlığını bir madalya gibi üzerinde taşıyor.
Öncelikle, bu deliliğin arkasındaki mimar Mihajlo Mitrović’e ufak bir selam çakalım. Yıl 1977, Yugoslavya’nın savaş sonrası sosyalist iyimserliğinin doruk noktası – yoksa varoluşsal bir korku hali mi? Özünde bir modernist olan Mitrović, güzel şeyler yapmakla pek ilgilenmezdi. Hayır, onun derdi işlev, amaç ve ham ifadeydi. Yugoslavya’nın savaş sonrası durumunun etkisiyle vucüt bulmuş Genex binası, brutalist sosyalist Yugoslavya’nın göklerinde İsa heykeli gibi yükseliyor.
Genex Tower’ın tüm kaslarıyla ve geometrik ihtişamıyla bir brütalizm ürünü olduğunu söyleyebilirsiniz – eğer bu tür şeylerden hoşlananlardansanız. Görünüşünün yanı sıra bir kişiliği de var. Ama biz şimdilik şekilci olmalıyız, Genex binasına yargı şoku… Önümüzde ebedi bir endüstriyel kucaklaşma yaşayan iki devasa form duruyor, dramatik bir köprü ve hiç dönmeyen “döner” bir restoranla yapı bir araya geliyor. Öyle görünüyor ki onları çekici bulup bulmamanız bu iki kulenin pek de umrnda değil, havalı bir çiftler diyebiliriz. Çekiciliği umursamamanın verdiği özgüvenle Genex Tower herhangi bir Netflix dizisindeki liseli kabadayı tavırlarını beton brüt suratından eksik etmiyor. Sanki bina onu çirkin bulmanız için size meydan okuyor ve siz de ona inat yapıyorsunuz – ama bu reddedişte, bir nevi ona kapılıyorsunuz. Büyülü, farkındayım.
Tabii ki insanların eleştirdiği noktalar var. Brütalizm başlı başına kutuplaştırıcı bir tasarım estetiği ve Genex Tower’ın yavaş yavaş çürüyen dış cephesi de herkesin damak tadına hitap etmiyor. Binanın içinde yaşayan geçmişin hayaletleri de cabası. Herhangi bir şeyi zamana bırakın ve onu parçalara ayırmasını izleyin. Bizim örneğimizde Genex zaman ve vandalizmle aynı anda yüzleşiyor. Bu da ona wabi-sabi tarzı bir hava katıyor.
Gerçek şu ki, bu tarihin ta kendisi ve parçalanmış Yugoslavya hayallerinin soğuk, yalnız bir anıt olarak biçimlendirilmiş bir sembolü. Bir bildiri; güç, direnç ve kendi adına konuşmak için sahneye çıkarılmış betonun filtrelenmemiş güzelliği hakkında. Burada garip bir şekilde şiirsel bir şey var, öyle değil mi? Her şeyi güzelleştirmeye, rafine etmeye ve cilalamaya saplantılı bir dünyada, Genex Tower olduğu gibi duruyor – son derece ham. Doğası gereği aykırı.