Koleksiyondaki binlerce çiçek bu atölyede, elde hazırlandı. Otrişlerin kumaştan tüyleri uçuşurken, uçlarındaki yıldız ve kalp detayları bu gizli bahçenin romantizmini daha da güçlendiriyor. Kıyafetlerin hacimlerini büyüten fırfırlar ise bahçeye kendine has yeni bir bitki örtüsü kazandırmış gibi. Kristallerin ve boncukların ışıltısı gözlerinizi kamaştırıyor ve kumaşın sesini duyabiliyorsunuz.
Koleksiyon parçaları, gerçekten de efsanelerden fırlamış bir sahne sergiliyor. Arkadaşı Engidu’nun arkasından gözyaşı döküp ölümsüzlüğü aramak için yola çıkan Gılgameş’ın, rüyasında girdiği kıymetli taşlarla dolu bahçeyi hatırlatıyor izleyenlere: “Orada akikten meyveler taşıyan üzüm salkımları dallarda asılır. Görünüşü bir zevktir.”
Hakan Yıldırım’ın “bir tasarımcı olarak dünyanın görmek istediğim hali” olarak anlattığı koleksiyon, üstünde çalışılmış uzun saatleri unutturup, her şey sanki kendi doğalında bir dengeye ulaşmış hissi uyandırıyor. “Tüm parçalar, ilk günden bugüne kadar yaratmaktan mutluluk duyduğum siluetlerin, ilham aldığım bütün hatıraların belirli bir zamana ait olmayan hal ve biçimleri…”
Tasarımcı yıllar sonra Türkiye’de yaptığı bu defileyle, onu büyüten ve yetiştiren topraklara, insanlara ve yaşattıkları tüm duygulara kendi dilinde teşekkür ediyor.