Destiny’s Child, Britney ve Spice Girls’ün şarkılarına koreografi üretip annem piyano çalarken çok erken yaşta söz yazmaya başladım. Kendim çalmayı öğrenmeden önce ona “daha üzücü” ya da “daha mutlu” bir şeyler çalmasını söylüyordum. Sonra melodileri belirleyip bir hamster istemem ya da en yakın arkadaşımın benimle küsmesi gibi konularda sözler yazmaya başlardım. Bu açıdan müziğe yaklaşımımda pek bir şey değişmedi yani. (gülüyor) Hala benim için duyguları ve dansı ifade ediyor.
Popu hep çok sevdim ama önceleri pop şarkısı yazmada yeterince iyi değildim. Bu nedenle ilk albümlerimi mümkün olduğunca çılgınca denemeler yapabildiğim bir eğitim süreci olarak görüyorum. Pop benim için bir bilim gibi. Doğru şekilde “Nasılsın?” diyebilmem için bütün bir müzik dilini öğrenip geliştirmem gerekti.
Genelde önce sözleri yazıyorum, sonra bir melodi buluyorum ve bunun etrafında şekilleniyor. Söz yazarken hep dürüst olmaya çalıştım ama sanırım en dürüst olduğum zaman şimdi. Bir sonraki albümümün adı BOY PWR ve son on yıllarda kadın pop şarkıcıların kadınlar için yaptığı gibi, erkekler için benzer bir kişisel özgürlük yaratmaya odaklanıyor. Bir terim olarak erkeklik tek bir erkek tipiyle ilişkilendirilmemeli. Zafiyet veya stereotipleri kırma özgürlüğü de önemli erkeklik özellikleri arasında yer almalı bence.
”Müzik agresif olabilir ama insanlar hala rahat. Berlinliler kalabalıkta kaybolup sessiz bir organizma haline gelerek rahatlıyor. Ses ve bedenle bağ kuruyorlar.”
Video albümüm Pseudo Visions’ın ardından hayranlarım bana hikayelerini göndermeye başladı, onlarla diyalog kurdum. Cinselliğimiz, ilgi alanlarımız ya da genel anlamda kişiliğimiz sebebiyle daha az erkeksi ya da kadınsı algılandığımızı hissediyorduk hepimiz. Bu da çocukluk yıllarımda “kadınlık gücü” kavramının beni ne kadar etkilediğini hatırlattı bana çünkü erkeksi pop figüründe kendimi bulmuyordum. Artık Hollywood’un bize dikte ettiği gibi değil, olmak istediğimiz gibi bir erkek olmak için savaşmanın zamanı geldi. BOY PWR da bir anlamda bunu yapıyor.
Charli XCX’i pop müzikteki liderliği sebebiyle çok seviyorum. Lorde, Janelle Monae, Rihanna… Beyonce’nin Coachella konserini izlerken bebek gibi ağladım.
Popu sevdirmek için tüm arkadaşlarımın beynini yıkadım ve birlikte çalıştığım herkes pop delisi bu nedenle artık dışlanmış hissetmiyorum pek. Tabii Berlin sahnesi hala elektronik ağırlıklı ama… Mesela Londra’da da çok çalıştım. PC Music’tekiler de benim gibi pop delisi. Eski bir Britney Spears şarkısı dinleyip aklımı kaybediyorum ve muhteşemlikte ona yaklaşabilecek bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bazı insanlar bunu anlamayabilir. Ama bizim için din gibi bir şey sanırım.
Ne zaman Almanya’da turneye çıksam kendimi Berlin’de bulurdum ve evimde hissederdim. Kimsenin beni görünümüm nedeniyle yargılamadığını fark ettim ve bunu tüm dünyaya yaymak istedim. Kendin olmak için her gün bir savaş vermemelisin.
İstersen her şeyi batırabilme özgürlüğünü vermesi benim için bir ilham kaynağı. Sürüngen beyin ve hırs arasında bir çekişme var her gün ve bence bu ikisini dengelemek çok sağlıklı. Sanırım özgürlük bu yüzden tehlikeli; seni her şeyi tamamen bırakmaya itiyor.
Müzik agresif olabilir ama insanlar hala rahat. Berlinliler kalabalıkta kaybolup sessiz bir organizma haline gelerek rahatlıyor. Ses ve bedenle bağ kuruyorlar.
Mayıs’ta yeni bir şey yayınlayacağım. Danimarka’daki SPOT Festival’de yeni canlı gösterime başlayacağım. ÇOK HEYECANLIYIM!
Fotoğraf / Photography by OZAN TEZVARAN