Çok küçük yaşta karar verdi oyuncu olmaya. Gönül verdiği işin eğitimini Amerika’da aldı. Kariyerinin başında bir Zeki Demirkubuz filminde oynadı. Üstelik bu başarısı istisna değildi, Bulantı’dan sonra başka önemli yönetmenlerin, başka önemli filmleri geldi… “Daha yolun çok başındayım. Yol uzun ve zorlu” diyor. Yolun açık olsun Cemre Ebüzziya!
Şüphesiz! Filmlerini çok beğeniyordum.
Kesinlikle çok şanslı olduğumu düşünüyorum.
Açıkçası çok şaşırdım. İki kez seçmelere katıldım, ikincisinin sonunda benimle çalışmaya karar verdiğini söylediğinde çok heyecanlandım, hatta inanamadım. Metni çalışmaya başlayınca, yavaş yavaş idrak ettim.
Benim derdim hikaye… Hikayenin içeriği, özgünlüğü ve nasıl aktarıldığı… Daha sonra da oynayacağım karakterin hikayedeki yolculuğu ve temsil ettiği anlam… Ne kadar samimi ve dürüst olursa o kadar çok ilgimi çekiyor. Tabii ki oyuncu olarak sorumluluğum var, hikayeyi elimden geldiği kadar samimi ve dürüst biçimde anlatmalıyım. Ama bir kısıtlama hissetmiyorum. Hem tiyatroda hem sinemada çok güçlü işler var. Özellikle Türk Sinema’sında çok değerli hikayeler çekiliyor. Heyecanla seyrediyorum.
Çok doğru. Büyük bir imkan ve bir daha elime geçmeyecek gibi gözüküyor. İlk uzun metraj sinema filmimi Zeki Demirkubuz’la yapıp bir de onunla karşılıklı oynamak çok değerli bir deneyimdi. Oyuncu olarak çok zorlandım, bir o kadar da çok şey öğrendim bu yolculukta.
Filmi geçen ay İstanbul Modern’de üçüncü defa seyretme imkanım oldu. Garip bir yüzleşmeydi çünkü 1.5 yıl sonra seyrediyordum. Zaman geçtikçe değişiyorum ve olgunlaşıyorum. Bu nedenle de filmi son seyredişimde “Ah keşke burayı farklı işleseydim, keşke şurayı daha derinleştirseydim” dedim. Ama keşkelerle bir yere varılmıyor galiba…
Daha yolun çok başındayım. Yeni yeni öğreniyor, deniyor ve kendimi tanıyorum. Yol uzun ve zorlu, bu maratonda bacaklarıma ihtiyacım olacak (gülüyor)!
“Kadın yönetmenlerin Türkiye sinemasında daha büyük bir rol ve alanının olmasını sabırsızlıkla bekliyorum.”
Evet, zor bir dönem herkes için. Anlatmak ve oynamak istediğim bir senaryo ve rol gelmediği için bu aralar bir dizi projem yok.
‘Kasap Havası’nda da ‘Dar Elbise’de de birbirinden farklı karakterler oynadım. Ortak yönleri; iki karakterin de kendine göre zor koşullarda yaşayan, kendileri için kurdukları hayalleri gerçekleştirmeye çalışan, genç kadınlar olmaları… Şansıma, okul yıllarımdan beri hep birbirinden değişik roller oynadım. Umarım böyle devam eder…
Çok küçük yaşta tutturdum oyuncu olacağım diye. Sağlam bir inşa için de eğitime ihtiyacım olduğunu düşündüm. Ailemin desteğiyle Amerika’da karar kıldım ve mentorum, çok sevdiğim hocam, Çiğdem Selışık sayesinde Kuzey Carolina Sanat Okulu’ndan haberdar oldum. Hazırlandım, ve kabul edildim. Macera böyle başladı…
Bu aralar gezerek, film seyrederek, etrafımı gözlemleyerek besleniyorum. Geçen ay Berlinale Film Festivali’nde bol bol film seyretme imkânım oldu. Çok güçlü Türk filmleri yarıştı. Aslı Özge ve Ahu Öztürk’ün filmlerini seyredip ilham almak büyük bir zevk ve gurur… Kadın yönetmenlerin Türkiye sinemasında daha büyük bir rol ve alanının olmasını sabırsızlıkla bekliyorum.
İyi değilim, ülkemin geleceğini iyi görmüyorum. Çok karanlık… Diğer ülkelerdeki gelişmeler de endişe verici. Ne yapabileceğimi bilmiyorum. Gelişmeleri seyrediyor, okuyor, araştırıyor, tartışıyor ve maalesef işi sadece bunları yapmakta bırakıyorum. Umarım daha yapıcı bir yol edinir, işimi ve sanatı günümüzün sorunlarından yana tutan bir yere taşırım.