Boran Kuzum: İçinde bulunduğumuz sistemde, insanın kendi şansını kendisinin yarattığını düşünüyorum. Hayal kurmanın ve istemenin sınırı yok, hayallerin uğruna yapabileceklerinin de. Benim de herkes gibi her şeyin yolunda gittiği veya talihsizlikleri art arda yaşadığım dönemler oldu. Ve yaşayarak öğrendim; aslolan bütün bu iyi veya kötü diye nitelendirdiğimiz durumlardan kendince bir ders alıp güçlenerek yolunda devam etmek. Bunu başarabildim çoğu zaman. Bu sebeple şanslı hissediyorum.
Boran Kuzum: Kendim için yanlış olanları deneyimleyerek… Bu da büyük bir şans aslında. İstediğinden emin olmadığın noktada ne istemediğini bilmek, güçlü bir başlangıç hayata… Hazır bilgiye konup onu aktarmak yerine yaratıcı süreci olan bir meslek istediğimden de emindim ama. Sanatla ilgili bir şey yapacaktım, tiyatro bana bu kapıyı açtı.
Boran Kuzum: Bizim jenerasyonda sosyal ilişkiler, karşılıklı beklentiler üzerine kurulmaya başladı. Sosyal çevrede kendini var etmek, kendini başkalarına kabul ettirmek ya da bütün bu durumlardan korunmak için maskeler geliştirdi insanlar. Kimi bu maskelerin farkında olmayarak, olmadığı biri gibi yaşamaya, hissettiklerinin dışında davranmaya devam ediyor; kimi de taktığı maskenin farkında olarak bu sosyal karmaşadan korunmayı başarıyor. Çıkarların önde gittiği bu dünyada; birine güvenmek, hayatını paylaşmak hiç kolay değil. Haliyle maskeleri indirebildiğin ve senin yanında maskelerini indirebilen insanlar, en kıymetlilerin oluyor.
Boran Kuzum: Her yeni karakter, hikayelerimizi anlattığımız insanlara dünyayı başka bir perspektiften göstermenin yeni aracı. Benim için temel motivasyon ve başlangıç noktası bu olmuştur hep; yeni karakterle hangi farkındalığı yaratabileceğim, insanların hangi duygularına ayna tutabileceğim, kendilerinden farklı olanı anlayabilmelerini nasıl sağlayabileceğim ya da kendi hissettiklerinden, düşündüklerinden farklı olanla nasıl bir bağ kurdurabileceğim… Kendimizden farklı olana hoşgörümüzün ve tahammülümüzün oldukça azaldığı bir zaman diliminde yaşıyoruz; sanat bu bilinci geliştirme yolundaki en güçlü araçlardan biri.
Biz göz önünde kişiler olarak, insanların ‘birine hayranlık duyma’ veya ‘birinden nefret etme’ ihtiyaçlarını da karşılıyoruz ‘eleştiri’ adı altında.”
Boran Kuzum: Öncelikle ‘eleştiri’ yapıcı olmalı. Eleştiri adı altındaki hayranlık ya da nefret söylemleri kişiyi asla geliştirmez ve ileri taşımaz. Bizim malzememiz insan, etrafta olan bitenlere elbette eleştirel gözle bakıp gözlem yapıyoruz. Ama ‘eleştiri’ ile ‘yergi’yi karıştırmamak lazım. Şunu fark ediyorum ki, nasıl sevgisini paylaşarak çoğaltmayı tercih eden insanlar varsa, ‘yergi’ yoluyla nefretini paylaşma ihtiyacı duyacak kadar yalnız ve sevgisiz büyüyen insanlar da var. Biz göz önünde kişiler olarak, insanların ‘birine hayranlık duyma’ veya ‘birinden nefret etme’ ihtiyaçlarını da karşılıyoruz ‘eleştiri’ adı altında. Aslında kişilerin kendi iç dünyalarına ayna tutuyoruz. Etrafta olup bitenden önce özeleştiri yapabilmek asıl önemli ve güçlü olan. Ben bir duruma eleştirel bakacaksam mutlaka bunu gözetiyorum.
Bir insanın en büyük dostu da kendisi, en büyük düşmanı da.”
Boran Kuzum: Bir insanın en büyük dostu da kendisi, en büyük düşmanı da. Kendimi eleştirerek tutkularımı da daha çok büyütüyorum, zaman zaman hatalarımı da olduğundan fazla görüyorum. Ama biraz hayatı yaşamaya bıraktım kendimi. Beni doğru eleştiren, güvendiğim insanlar var zaten hayatımda. Yaşadığım iyi-kötü her şey beni daha ileriye taşıdı bu zamana kadar. Deneyimlediğin her şeyden alınacak bir ders var hayatta. Kötü taraftan bakmayı tercih edersen kaygı duyacak çok şey buluyorsun ama bu yaşlarımın da kıymetini bilmek istiyorum. Mesaimizin bitmediği bir iş yapıyoruz, setin dışında sosyal hayatımızda da kısmen devam ediyor. O yüzden ben de kendime kalan o küçük alanda sevdiğim insanlarla ve beni sevenlerle güzel anılar biriktirmek istiyorum.
Boran Kuzum: Evet, her ne kadar önceliğim seyreden kitlenin üzerindeki etki olsa da her yeni karakterle ben de yeni bakış açıları keşfediyorum. Fark ettiğim en önemli şey de şu oldu; “Herkes içindeki iyilik ve nezaket kadar algılar etrafında olup biteni.”
Konservatuarda çok sevdiğim bir hocamla yeni bir karaktere hazırlanırken öncelikle ona üç tane oynanabileceği sıfat seçiyorduk. O noktada kötü bir sıfatın yanına eklediğin bir tane bile iyi sıfat, o karakterin yaptığı kötülüğün sebebiyle bile empati yaptırabiliyor insana. Ben de bu bilinçle etrafıma daha derin bakmaya, olaylara ve kişilere karşı daha metanetli ve anlayışlı olmaya başladım.
Boran Kuzum: Benim dönüm noktalarım proje bazlı olmadı hiç, kişisel hayatımda yaşadıklarım mesleğimde de nasıl durmam ve devam etmem gerektiğini görmemde yardımcı oldu hep. Ama her projenin bir sonrakini beslediğini ve bir öncekinin vesilesiyle olduğuna inanıyorum. Her biri beni bir şekilde dönüştürdü ve geliştirdi. Oyunculuk öyle bir disiplinmiş ki; bir karaktere ruh verme sürecinde duygularımızla mantığımızı dengede tutmaya çalışırken, kendi hayatımızdaki iniş ve çıkışları da o dengeye alıp doğru yöne dönüştürebildiğimiz kadar sağlıklı kalabiliyormuşuz. Asıl dönüm noktam bunu fark ettiren süreci yaşamamla başladı.
Boran Kuzum: Günümüz karakterlerinde de başka dinamikler giriyor devreye. Mesela şu an rol aldığım, Hilal Saral’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ‘Şahin Tepesi’nde de demin bahsettiğim, günümüzün bana göre en büyük sosyal problemlerinden biri olan ‘maskeler’ üzerinden gidiyorum karakteri canlandırırken. Tüm sosyal yaşantısını maskeler üzerinde yaşayan bir gencin gerçek duyguları yaşamasıyla maskelerini indirip öz benliğiyle karşılaşma hikayesini anlatıyoruz.
Boran Kuzum: Oyuncu olmaya çalışıyor olurdum muhtemelen. İkinci bir seçenek aradım kendime aslında, ama bulamadım. Ben mesleğimi tutkuyla seviyorum. Umarım uzun yıllar, nice hikayeler anlatabilirim ve aynı aşkla mesleğimi yapmaya devam edebilirim.
Boran Kuzum: Bir gün sevdiğim bir arkadaşıma, belirsizlikten hiç hoşlanmadığımı ve beni yorduğunu söylediğimde; “Düşünme ne olacağını, belirsizlik de keyifli, ne olacağını bilmemenin tadını çıkar.” demişti. O günden beri öyle yaşamaya çalışıyorum. Akışına bırakmak ve tevekkülle bazı şeyleri beklemek güzel.