Coding For Self-Expression

Arts & CultureMay 3, 2023
Coding For Self-Expression

Andreas Refsgaard, Kopenhag’de yaşayan bir sanatçı ve yaratıcı bir kodlayıcı. Sürükleyici deneyimler yaşatabilmek adına somut ve soyut, fiziksel ve dijitali bir araya getiriyor. Daha önce küratörlüğümüzde gerçekleşen Digilogue Summit’de bir araya geldiğimiz Refsgaard’la şimdi Sonar İstabul’da yollarımızın kesişmesinin mutluluğunu yaşıyoruz. Sen de Andreas Refsgaard’ın gerçeklik ve gerçek üstü arasındaki sınırları bulanıklaştıran dünyasına doğru dal ve hayal gücünün inovasyonlarla kesiştiği noktaları keşfet!

En baştan başlayalım. Başlangıç noktanız neydi ve şimdi bu konuda ne hissediyorsunuz? Bize kodlama, sanat ve teknoloji ile olan yolculuğunuzdan bahsedin.

Andreas Refsgaard: Kopenhag’da etkileşim tasarımı okudum. Teknolojiyi sorunları çözmek, tasarımlar yapmak ve kullanıcı diyagramları tasarlamak için kullanmaktansa; teknolojiyi soru sormak ve insanları güldürmek için kullanmakla daha çok ilgileniyordum. Böylece, etkileşimli deneyimler tasarlama konusundaki niyetlerimi korurken, yavaş yavaş sanata da yöneldim.

Kod yazmaya yirmili yaşlarımın sonlarında başlamama ve bugüne kadar hala çok özensiz bir kodlayıcı olmama rağmen, kodu görsel, ses, metin, şiir, motorlar, internet verileri vb. gibi çeşitli ortamları kullanmamı sağlayan güçlü bir araç olarak görüyorum. Benim için en üst düzeyde bir yaratıcı araç.

Kavrama aşina olmayanlar için Eğlenceli Makine Öğreniminin ne olduğunu birkaç kelimeyle nasıl tanımlarsınız?

Andreas Refsgaard: Eğlenceli Makine Öğrenimi, etkileşimli ve eğlenceli deneyimler yoluyla katılımı, yaratıcılığı ve keşfi vurgulayan bir makine öğrenimi yaklaşımıdır. Makine öğrenimi kavramlarını öğrenme ve anlama sürecini daha geniş bir kitle için daha erişilebilir ve eğlenceli hale getirmeyi amaçlar. Bu yaklaşım genellikle oyunların, etkileşimli araçların veya sanatsal uygulamaların kullanımını içerir ve örnek olarak, göz hareketleriyle müzik çalmak, beklenmedik seslerle oyunları kontrol etmek veya görüntülerden şiirler veya internet meme’leri oluşturmak gibi benzersiz girdi-çıktı kombinasyonlarıyla uğraşmaktan zevk alıyorum.

Makine öğrenimini daha eğlenceli hale getirerek, karmaşık kavramların gizemini çözmeye, merak uyandırmaya ve daha geniş bir yelpazedeki insanları bu alana katılmaya teşvik etmeye yardımcı olacağını umuyorum.

Sadece birkaç on yıl önce insanlar yapay zekadan ve onun potansiyelinden korkuyordu. Ancak bugün toplumumuz sosyal medya, tarım, dijital sanatlar, havacılık ve daha pek çok alanda algoritmalardan ve yapay zekadan yararlanıyor. Hâlâ yapay zekaya ve onun potansiyeline şüpheyle yaklaşan birini nasıl ikna edersiniz?

Andreas Refsgaard: Bence yapay zeka hakkında şüpheci olmak veya korkmak gayet iyi bir şey. Ben şahsen hem olasılıklardan çok etkileniyorum hem de olumsuz sonuçlardan ve etkilerden oldukça korkuyorum. Ancak olasılıklarıyla tartışmak zor. Üretken yapay zeka son altı ayda ana akım haline geldi ve insanlar zaten birkaç yıl önce hayal etmesi zor olan bir ölçekte metinler ve resimler oluşturmak için araçlar kullanıyordu. Bence bu sadece gelecekteki potansiyelini değil, aynı zamanda mevcut yeteneklerini de gösteriyor.

Kendinize “yaratıcı kodlayıcı” diyorsunuz. Yaratıcılık, kodlama ve yapım sürecinizin neresinde yer alıyor?

Andreas Refsgaard: Herhangi bir şeyi çözmek, herhangi bir şeyi satmak veya herhangi bir şeyi daha etkili hale getirmek için kod kullanmıyorum. Bunun yerine, kodu yaratıcı bir araç olarak kullanıyorum, tıpkı diğer sanatçıların başka araçlar kullanması gibi. Sanat pratiğimde, dijital araçlara ve onların potansiyel uygulamalarına, amaçlarına ve değerlerine esprili ve neşeli bir yaklaşım uyguluyorum. 

Çalışmalarım genellikle, insanların örneğin göz hareketlerini kullanarak müzik çalmasına, aptalca sesler çıkararak oyunları kontrol etmesine veya müzik enstrümanlarının çizimlerini gerçek bestelere dönüştürmesine izin veren yaratıcı ve alışılmadık girdi ve çıktı kombinasyonlarından oluşur. Yaratıcılık fikrim oldukça tümleşiktir. Hiçbir şeyin gerçekten orijinal olduğuna inanmıyorum ve yaratıcılığı var olan şeyleri yeni şekillerde birleştirme süreci olarak görüyorum. Çalışmalarımın çoğu, bir parça kodla birbirine yapıştırılmış basitçe mevcut modeller, teknikler, girdiler veya çıktılardır.

Sizin için en büyük teknolojik buluş nedir?

Andreas Refsgaard: Güzel soru. Bilgisayar belki?

“Teachable Machine”den “Poems About Things”e ve “Doodle Tunes”a kadar çeşitli AI yazılımlarınız var. Sizce hangisi kavramsallaştırmanız ve kodlamanız için en zorlayıcıydı?

Andreas Refsgaard: Hem Teachable Machine hem de Doodle Tunes, başkalarıyla işbirliği içinde yapılan projelerdir. Doodle Tunes ilk olarak sanatçı Gene Kogan ile işbirliği içinde Seul’deki bir hackathon’da yapıldı ve Teachable Machine, Danimarkalı kreatif geliştirici Lasse Korsgaard, Google Creative Lab ve PAIR ekiplerinin yanı sıra ABD stüdyosu Use All Five ile birlikte yapıldı. Bence Teachable Machine en karmaşık projeydi ve neyse ki üretim kodunu yapmıyordum, esas olarak prototipler yapıyor ve projeyi kavramsallaştırıyordum.

“Üretken yapay zeka son altı ayda ana akım haline geldi ve insanlar zaten birkaç yıl önce hayal etmesi zor olan bir ölçekte metinler ve resimler oluşturmak için araçlar kullanıyordu. Bence bu sadece gelecekteki potansiyelini değil, aynı zamanda mevcut yeteneklerini de gösteriyor.”

-Andreas Refsgaard

Mevcut teknoloji trendleri arasında karşı olduğunuz bir trend var mı?

Andreas Refsgaard: Karşı olduğum bir trend yok ve çoğu tekniği gerçekten merak ediyorum. Ancak daha çok satışa ve münhasırlığa, ardından sanata ve paylaşıma odaklanan trendler söz konusu olduğunda genellikle biraz şüpheci oluyorum.

En ikonik eseriniz hangisiydi?

Andreas Refsgaard: Birkaç yıl önce arkadaşım Lasse Korsgaard ile son derece aptalca bir parça yaptım, burada aptalca sesleri tanımak için bir sistem eğittik ve homurdanarak ve “Pew pew” diyerek klasik birinci şahıs nişancı oyunu “Wolfenstein”ı kontrol ettik. Saçma sapan olduğu kadar, yaptığım en ikonik şey olduğunu düşünüyorum.

Günümüz sanat ortamını teknoloji perspektifinden nasıl tanımlarsınız?

Andreas Refsgaard: Bu cevaplaması zor bir soru. İşimin sanat, teknoloji, tasarım ve eğitim arasında bir yerde olduğunu düşünüyorum ve sanattan başka geçmişlere sahip insanlarla daha fazla etkileşime girdiğimi düşünüyorum. Ne klasik bir sanat geçmişim var ne de tam zamanlı sanatçılardan oluşan büyük bir insan çevrem. Ama en azından Danimarka’da, birkaç yıl öncesine kıyasla sanat ortamında teknolojiye artan bir ilgi görüyorum. Kopenhag’ın en büyük sanat müzelerinden birinde Refik Anadol ile büyük bir sergi açtık ve dijital sanata açıklık yeni.

On yıl içinde kendinizi nerede görüyorsunuz? Hayalin nedir?

Andreas Refsgaard: Bu sıkıcı olabilir ama çılgın düşlerim veya büyük hırslarım yok. Umarım şimdi yaptığım şeyi yapmaya devam edebilirim.

İlham perin kim?

Andreas Refsgaard: Canım kızım.

Mutluluğu tanımlayın.

Andreas Refsgaard: Gülmek, endişelerden kurtulmak, değer verdiğim insanlara yakın olmak.

En çok hangi kelimeleri veya cümleleri aşırı kullanıyorsunuz?

“Saçma”, “Aptalca”, “Bu mantıklı mı?”

En çok hangi yeteneğe sahip olmak isterdin?

Andreas Refsgaard: Fiziksel şeyler inşa etmede çok becerikli veya iyi değilim, bu yüzden ahşap işlerinde, dairemin etrafındaki şeyleri tamir etmede veya daha fiziksel yönleri olan sanat eserleri inşa etmede daha iyi olmayı çok isterim.

Stüdyonuzun vazgeçilmez bir parçası?

Telefonunuzun kilit ekranı nedir?

Açıkçası hiç arka planımı değiştirmedim. Yani sadece iOS’un default gelen görselini kullanıyorum.

İstanbul’da çektiğin en sevdiğin fotoğrafı paylaşır mısın?

Instagram’daki son keşfiniz?

Belki bir keşif değil, ama kameranızla çektiğiniz herhangi bir fotoğraftan otomatik olarak bir meme oluşturmak için AI kullanan MemeCam adında bir araç yaptım. Birkaç hafta önce oldukça viral oldu, bu yüzden insanların araçla neler paylaştığını görmek için zaman zaman #memecam’i kontrol ediyorum.

En sevdiğiniz Türk yemeği nedir?

Andreas Refsgaard: Kadıköy’de Çiya Sofrası’na gittim ve burada harika bir İçli köfte (sanırım adı buydu) yedim.

Kendime not!

Eğlenceli bir hikaye?

Andreas Refsgaard: Şu anda giydiğim tişört babama aitti ve 1992 yılında ebeveynlerimin Türkiye’deki Kuşadası tatilinden kalma. O sırada ben Danimarka’daydım ve büyükannem bana bakıyordu. Şimdiyse benim en sevdiğim tişörtlerimden biri.

FROM BASED ISTANBUL NO41: HOPE ISSUE 

Buy your copy now!

Author: Duygu Bengi

RELATED POSTS