DUYGU: Seni, yaratıcı endüstriler ekseninde çalışmaya yönlendiren tetikleyici güç neydi?
MELİSA: Sanat ve yaratıcılık, yalnızca toplumsal dönüşümde değil, bireylerin düşünce sistemlerini yeniden yapılandırılmasında da kilit bir rol oynuyor. Bu, beni her zaman büyüledi ve bu alana yöneltti. Ailemin, özellikle sevgili dedem Sakıp Sabancı’nın sanata olan tutkusu, sanatı birleştirici bir güç olarak görmesi ve toplumsal fayda yaratma vizyonu, bu alandaki ilk ilham kaynağım oldu. Yaratıcı endüstrilere yönelmemin ardında, bu alanların sadece estetik bir değer değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve kültürel değişimin dinamosu olabileceği inancı yatıyor. Gate 27’nin kuruluşunda da bu inanç etkili oldu. Yaratıcı bireyleri bir araya getirerek disiplinler arası bir ekosistem oluşturmak, toplumsal sorunlara yeni ve yenilikçi çözümler bulmak için beni motive etti. Öte yandan bu katkıyı ekonomik boyutuyla da ele almakta fayda var. UNCTAD’ın (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı) raporuna göre yaratıcı endüstriler, 2022 yılı itibariyle küresel ekonomiye yılda 2,3 trilyon dolarlık katkı sağlıyor ve milyonlarca kişiye istihdam yaratıyor.
DUYGU: Bir aile mirasını korumak, ama kendi doğrularınla çalışmaya devam etmek nasıl bir bakış açısı gerektiriyor?
MELİSA: Aile mirasını korumak, köklerine karşı güçlü bir bağlılık ve sorumluluk duygusu; kendi doğrularınla ilerlemek ise cesaret ve vizyon gerektirir. Peki, geçmişten aldığın değerleri nasıl bugüne taşıyabilirsin? Hangi değerlerin bugüne uyum sağladığını hem senin için anlamını hem de kolektif anlamını nasıl sorgulayabilirsin? Benim için bu süreç tanıma ile başlıyor. Geçmişini ve aktarılanları tanımlayıp, bu aktarılanları bir rehber olarak değerlendirip, bilinçli bir uyumlama ile daha etkili sonuçlar doğurduğunu gözlemliyorum.
Aktarılan değerlerin bugüne uyumlanması ve kişisel izlerle şekillenerek bir hikâyeye dahil edilmesi bana büyüleyici geliyor. Bu yaklaşımla, çalışmalarıma kendi vizyonumu yansıtan yaklaşımları hayata geçirmek benim için bir varoluş biçimi. Bu şekilde ailemin topluma katkı vizyonunu sürdürürken, aynı zamanda kendi doğrularımla bu vizyona yeni açılar ve açılımlar ekliyorum.
Tanıma çabasına döndüğümüzde, bunun sadece bireysel değil, kolektif anlamda da değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Toplulukların bu değişen dünya düzeninde hangi değerleri sahipleneceklerine dair bilinçli karar alabilmesinin bir umudu gibi aslında. Bu anlamda çeşitlenen arşiv çalışmalarını anlamlı buluyorum. Sakıp Sabancı Müzesi, bu yolculukta koleksiyonuna önemli arşivler kattı. Aynı zamanda Sabancı Üniversitesi’yle yürütülen konservasyon çalışmaları bu anlamda büyük değer taşımayı sürdürüyor.
MELİSA wears a jacket and pants by Common Leisure
DUYGU: Marka yaratmak mı marka kalabilmek mi daha zor?
MELİSA: Marka yaratmayı bir vizyonun ilk adımı olarak görüyorum. Marka kalabilmek ise sürekli bir çaba ve gelişim gerektiriyor. Günümüz dünyasında dönüşüm çok daha hızlı, tüketiciler her türlü bilgiye çok daha kolay ulaşabiliyor. Bu sayede daha bilinçliler. Ayrıca beklentileri hem yüksek hem de sürekli değişiyor. Dolayısıyla bir markanın uzun yıllar ayakta kalabilmesi için değerlerini kaybetmeden kendini sürekli olarak yenilemesi ve gelişmesi şart. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumda marka kalabilmenin daha zor olduğunu söyleyebilirim ancak yola sağlam bir vizyonla çıkılmadığında markanın ömrü de uzun sürmüyor.
DUYGU: Bir marka nasıl sınırları aşıp, bireylerin kararlarını etkileyebilir?
MELİSA: Bir markanın bireylerin kararlarını etkileyebilmesi için önce bir hikayesinin olması gerekir. Güçlü bir marka, tüketiciyle duygusal bir bağ kurar ve onların değerleriyle uyumlu bir mesaj verir. Günümüzde tüketiciler markanın güvenilirliğini ve sosyal sorumluluğunu ürün ve hizmet kalitesi kadar önemli buluyor. Değerleriyle örtüşen, toplumsal sorunlara karşı duyarlılık gösteren markaları desteklemeye daha yatkınlar. Bunun yanı sıra markaların güven ve itibar inşaası, topluluk oluşturarak sadakat yaratmaları da önemli. Markaların sınırları aşması ise empati kurma yeteneklerine ve kültürler arası bir anlayış geliştirebilmelerine bağlı. Hikayeniz dünyanın her yerinde dillendirilebilecek güçteyse sınırları aşmanız daha kolay.
DUYGU: Bir marka için yaratıcı olmak ne kadar önemlidir?
MELİSA: Markanın diğerlerinden ayrışmasını ve hayatta kalabilmesini sağlayan yegâne unsurlardan birinin yaratıcılık olduğunu düşünüyorum. Ürün geliştirmeden sosyal sorumluluk projelerine kadar her alanda yaratıcı çözümler sunabilen markalar, tüketicilerin hafızasında kalıcı bir yer ediniyor. Ben de böyle hissediyorum. Yaratıcılık marka seçimlerimde önemli bir kriter oluyor. Yaratıcılığına hayran kaldığım markalarla daha güçlü bağ kuruyorum. Bu konuda McKinsey’nin yaptığı bir araştırma var. Buna göre yaratıcı kampanyalar yürüten şirketlerin pazar payı yaratıcı olmayanlara kıyasla yüzde 67 daha yüksek. Benzer şekilde hisse senetleri de bu şekilde bir fark doğuruyor.
“Herkesin benzer kaygılar taşıdığı, benzer hayaller için yaşadığı bir dünyada, özgün olmak kolay gözükmüyor. Ancak, her birimizin kendisine özgü içsel bir yolculuğu olduğuna inanıyorum.“
Melisa Sabancı Tapan
DUYGU: Bir markanın DNA’sını koruyarak büyümesi hangi hassasiyet noktalarını koruyarak mümkün?
MELİSA: Köklerinden kopmadan yenilikçi bir şekilde ilerleme sağlamak için hassas bir dengeye ve derin bir anlayışa ihtiyaç var. Öncelikle, markanın temel değerleri ve kimliği net bir şekilde tanımlanmalı ve bu değerler her aşamada kararların merkezinde tutulmalı. Bir markanın vizyonunun ve misyonunun, tüm büyüme stratejilerinin temel taşı olması gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan büyürken yalnızca yenilik yapmak yetmiyor; müşterileri ve paydaşlarıyla olan duygusal bağların da güçlendirilmesi gerek. Sonuç olarak, bir markanın DNA’sını koruyarak büyümesi, onun temel değerlerinden ödün vermeden, yeniliklere açık ve toplumsal değişimlere duyarlı bir şekilde hareket etmesiyle mümkün. Bu süreçte de stratejik öngörü, empati ve sürekli bir dönüşüm anlayışına ihtiyacınız var.
DUYGU: Trendleri yakalayan değil yaratan olabilmek nasıl mümkün?
MELİSA: Trendleri yakalamak yerine yaratmak için derin bir içgörü, yenilikçilik ve cesaret gerekli. İnsan davranışlarını anlamaya yönelik çaba da bu sürecin önemli bir parçası. Bu bağlamda çalışmalar yürüten GESDA (Cenevre Bilim ve Diplomasi Antisipatörü) tarafından geliştirilen “Anticipatory Leadership” programı, liderlere gelecekteki gelişmeleri öngörme ve bu doğrultuda stratejik kararlar alma becerisi kazandırmayı hedefliyor. Sabancı Üniversitesi’nin bu programın beş pilot merkezinden biri olarak seçilmesinin, Türkiye’deki liderlerin bu alanda yetkinliklerini artırma çabalarıyla birebir örtüştüğünü düşünüyorum.
Aynı zamanda, veri analitiğine dayalı öngörüler geliştirmek ve farklı disiplinlerden ilham almak, bu süreçte hayati bir öneme sahip. Gate 27’deki disiplinler arası çalışmalar ve yaratıcı bireylerle kurduğum iş birliği deneyimlerimden yola çıkarak, trend yaratmanın bir anahtarının farklı perspektifleri bir araya getirip yenilikçi fikirlerin önünü açmakta yattığını söyleyebilirim.
DUYGU: Yaratıcılığını korumak için ne yapıyorsun?
MELİSA: Her zaman öğrenmeye ve farklı perspektiflerden beslenmeye önem veriyorum. Merak duyuyorum ve öğrenmekten büyük keyif alıyorum. Disiplinler arası projelere dahil olmak ve yaratıcı bireylerle çalışmak, benim için sürekli bir ilham kaynağı. Bu anlamda Gate 27’deki işlerden ve yaratım süreçlerinden çok etkileniyorum. Ayrıca yaratıcı süreçlerde doğanın gücüne çok inanıyorum. Bu inançla Gate 27’nin bir yerleşkesini de Balıkesir’de kurduk. Burada inzivaya çekilen konuklarımızın işlerinden de bunu tecrübe ediyoruz.
DUYGU: Her şeyin birbirine benzediği bir dünya düzeninde; özgün kalmak nasıl mümkün?
MELİSA: Herkesin benzer kaygılar taşıdığı, benzer hayaller için yaşadığı bir dünyada, özgün olmak kolay gözükmüyor. Ancak, her birimizin kendisine özgü içsel bir yolculuğu olduğuna inanıyorum. Bu yolculuk, kişi için gerçekten neyin anlamlı olduğunu keşfetmek ve öz hakikatini süregele keşfetmek için ömür boyu süren bir çabayı gerektiriyor.
Özgün kalabilmek için öncelikle konfor alanından çıkma iradesi ve cesaret gerekiyor. Bunu yapmaya değer buluyorum, çünkü özgünlüğe yalnızca kişinin kendisini bulması için değil, aynı zamanda fark yaratması için de ihtiyacımız var.
From Based Istanbul N°44 – Confessions Issue. “World is basically a “dynamic” mess of jiggling things. You need to confess your messy parts first.” Buy your copy now!
In conversation with Melisa Sabancı Tapan
Creative Direction and Words by Duygu Bengi
Fashiıon Direction by Burak Sanuk
Photographed by Burcu Karademir
Fashiıon Editor Birce Naz Köş, Murat Şentürk
Hair by Mustafa Akgül
Make Up by Zeynep Dombaycıoğlu
Creative Team Belgin Demirhan, Melike Duman, Tunga Yankı Tan, Umutcan Öncü
Photogtaphy Assistant Furkan Irmak
Styling Assistantants Can Demirkıran, Melek Kaya, Zeynep Naz Gümrükçü
Hair Team Enes Sakızcı, Yiğithan Yılmaz
Gaffer Ömer Rauf Aksoy
Gaffer Assistants Halil Demircan, Harun Ateş
Best Boy Taner Altundaş