Şunu bir netleştirelim, kiliseler artık sadece sofulara ait değil değil; gözü karalara, meraklılara ve mimari ifadelere yeni bakışlar arayanlara da ev sahipliği yapıyor. Tam da bu noktada, Holy Cross Church bizi karşılıyor. Brütalizm’in sert beton kabuğunın altında gizlenmiş beklenmedik bir yumuşaklık var, katmanlar halinde estetiği yeniden tanımlıyor. Her şey gördüğü gibi midir? Hiç sanmam. Bu asi monolit sadece başka bir minimalist bina olamktan öte; bir kalbi var ve hayat dolu incelikli ahşap iç mekanlarıyla içten dışa doğru ısınıyor.
İlk izlenimler mi? Ürkütücü, sanki bir Shirley Jackson romanından fırlamış gibi. Ancak soğuk dış görünüş sizi yanıltmasın, Kutsal Haç Kilisesi’nin kalbi altından, daha doğrusu ahşaptan. Karmaşık bir şekilde işlenmiş bu bal tonlu paneller, Brütalizm hakkındaki tüm varsayımlarınızı yeniden düşünmeye teşvik ediyor. Estetiğin imzası olan soğukluk ve maviliğin etrafına sıcak tonların girmesi için yer açıyor. Kontrast çarpıcı, neredeyse kafa karıştırıcı; bu kiliseyi böylesine cesur bir ifade haline getiren yegane element olarak bizimle buluşuyor. Adeta soğuk ve karlı bir günde, hiç ummadık yerden vintage bir kaşmir kazak bulmanın mimari eşdeğeri.
Bu tezatlığın arkasındaki mimari deha, Walter Förderer. Çelişkiler senfonisini özenle yöneten Förderer, dokular ve malzemeler arasındaki etkileşimi benzersiz bir şekilde anlayarak ziyaretçiyi baştan çıkarıyor. Sıcak olan soğukla, sert olan yumuşakla buluşuyor ve nihayetinde zıtlıklar uyuma dönüşüyor… Ham ve tavizsiz, ancak detaylarla dolu. Yarım kalmış mimari çözümlerden oluşan bir dünyada, Förderer’in vizyonunu otantik yapan saf ve etkileyici yaklaşımları oluyor.
Holy Cross’ta mesele sadece kütle ve form değil. Derin bir maneviyat var, bu yapının kendisinden daha büyük bir şeyle meşgul olduğu açıkça kendini bellli ediyor. Bu kiliseye adım atmakla kalmıyor onu deneyimliyorsunuz. Dışarıdan bir kale gibi kapalı ve korunaklı hissi, içeride kendisini bir vahiye bırakıyor. Tam da burada Förderer en cüretkar hamlesini yapıyor—ahşabı ana tasarım unsuru olarak tanıtıyor. Ahşap, betondan bir şey eksiltmiyor; tam tersine onu güçlendiriyor, sert ile narin, ham ile rafine arasında bir diyaloğun arasında kendimizi buluyoruz.
Brutalizmin soğuk veya steril sterotiplerine karşı çıkıyor Holy Cross—tıpkı Japonya’daki Tadao Ando’nun Church of Light kilisesinde gördüğümüz gibi. Ancak Ando ışığı kullanarak ilahi, neredeyse eterik bir atmosfer yaratırken, Förderer kendi yönüne gidiyor. Brutalist yapısını yumuşatmak için ışığı davet etmiyor; bunun yerine malzeme üzerinden sıcaklık getiriyor, alanı daha topraklammış, neredeyse dünyevi bir hisle dolduruyor.
Brutalizm’in herkesin favorisi olmadığını söylemeye gerek bile yok. Onu havalı yapan ise onu “beğenip beğenmemenizi” umursamıyor oluşu. Holy Cross Kilisesi’ni özel kılan rafine, düşündürücü ve sürprizlerle dolu karakteri. Size meydan okuyan, saygınızı talep eden ve oradan ayrıldıktan çok sonra bile aklınızda kalan mekanlara ait bir karakter.