Kaosun içindeki güzelliği ortaya çıkarma arzusundan yola çıkarak, Lachlan Turzcan olağanüstü bir sanatsal ifade yolculuğuna adım atıyor. Kaosun iplerini ona karşı savaşmak yerine onunla birlikte yaratacak kadar sıkı tutuyor. Ses, ışık ve suyu tuval olarak kullanan Turzcan, görsel ve sonik boyutların hipnotik kesişimlerini karmaşık ve yalın bir şekilde gözler önüne seriyor. Doğanın yankılanan etkileşimlerinden ilham alarak alışılmamış boyutlara ait hikâyeler anlatıyor.
Ateşin tüketen dansına bakarken hiç tanıdık hislere kapıldığınız oldu mu? Maddenin en istikrarsız formundan yayılan o sıcak konfor… Benzer bir şekilde odağımızı suya, yani ateşin yang’ındaki yin’e çeviriyoruz. Lachlan Turzcan suyun şekilleriyle oynayarak titreşimli, dalgalı ritmik imgelerden oluşan heykelsi formlar ortaya çıkarıyor. Çalışmaları, her yüzeyin altında anlaşılmayı bekleyen kaotik bir sistemin yattığını hipnotik bir şekilde hatırlatıyor. Turzcan, titreşimli, dalgalı ritmik imgelerin heykelsi formlarını ortaya çıkarmak için su şekilleri etrafında gezintiye çıkıyor.
Turzcan, alışılmışın dışındaki bu ifade biçiminde, kendine özgü görsel tezahürlerini sistematik bir şekilde küratörlüğünü yaparak ortaya koyuyor. Frekansların belirsiz dansı içinde formlar arayan Turzcan, 20 ila 60 Hz arasındaki desenlerde -eğitimsiz bir göz için görünmez olan frekanslarda- güzellik tasvirleri keşfediyor. Bu frekansları alçaltıp yükselterek, geniş dalga desenlerini daha sıkı, karmaşık dalgacık ağlarıyla karşıtlaştırıyor. Doğanın dilinden, sadece Turzcan’ın çözebildiği gizli bir dil yazmasını izlemek gibi. Turzcan’ın çalışmaları suyun kaosunu elle tutulur, hatta ruhani bir şeye dönüştürüyor. Dalgaların konuşmasına izin vererek, hem antik hem de fütüristik bir medyım yaratıyor, en temel ve en derin arasında köprüler kuruyor.
Turzcan’ın çalışmalarında teknik sonradan akla gelen bir şey değil, işin özünde yatıyor. Shibumi’nin çağdaş bir yorumunda Turczan’ın tematik yaklaşımları şekilleniyor ve karmaşıklık ile sadelik arasındaki dengeyi gösteriyor. Aynen öyle, gündemimiz bir kere daha Japonya’dan gelen esintilerden etkileniyor. Shibumi özünde sadeliği, abartısız zarafeti ve derin bir incelik duygusunu kucaklayan estetik bir kavram. Aradaki ilişkiyi görmek pek de zor olmamalı. Çaba ve deneyimin bir eseri zahmetsiz ve rafine bir duruma getirdiği, karmaşıklık ve sadeliğin sonsuz bir cambazlığından bahsediyoruz.
Bu dijital çağda Turczan’ın sanatı, teknolojiyi güzelliğinin hayati bir bileşeni olarak benimsiyor. Dijital medyanın entegrasyonu, her bir parçanın akışkanlığını ve hayatiyetini artırarak çalışmalarının benzersiz bir şekilde sunulmasına olanak tanıyor. Instagram akışı, renklerin ruhani bir görüntüde medyumuyla dans ettiği başlı başına bir tuval niteliğinde. Turzcan’ın objektifinden, suyun akışkan doğası, izleyicilerin onun sanatsal vizyonunu hayata geçiren narin dokuları ve zengin tonları keşfedebilecekleri sürükleyici bir deneyime dönüşerek dijital dünyanın kusursuzca sanatsal ifadeye dönüştüğü anlar oluşturuyor. Işık ve suyun etkileşiminde sadece görüntüleri değil, hareketin ve duygunun özünü de yakalayarak bizi kaosun içinde saklı olan güzelliği keşfetmeye davet ediyor.