Küratörlüğünü Mariana Pestana’nın yürüttüğü, Empatiye Dönüş: birden fazlası için tasarım başlıklı bienal günümüzde sorumluluğu merkeze alan bir mekân oluşturmanın, insandan fazlasıyla bağ kurmaya dayalı bir kültür geliştirmenin iyileştirici gücüne inanıyor. Empati aşılayan tasarımlar bizleri hayatı başka bir bakış açısıyla görmeye, birden fazla beden ve boyutu düşünmeye itiyor. Bienalin ana temalarının empati ve sorumluluk üzerinden yürütülmesi insandan, bireysellikten öte toplumsallığa, kolektif bilince bir atıfta bulunuyor ve hepimizden günlük davranışlarımızı yeni bir bakış açısı ile tekrardan değerlendirmemizi istiyor. Digilogue ise hayatın her alanında yaşanabilecek bu dönüşüme dijital bir katman daha ekleyerek bizlere yeni nesil teknolojiler ve arttırılmış gerçeklik sayesinde soyut imgelerin gözünden dünyayı görebilmek adına bir deneyim sağlıyor. Bunu da bienal kürasyon yaklaşımını yeniden yorumlayan bir dizi İnstagram filtresi ve programdaki sanat eserlerinden birini arttırılmış gerçeklik deneyimine dönüştürerek gerçekleştiriyor.
Meltem Şahin tarafından tasarlanan Empathy Aura ve Empati Düzlemi filtreleri Bienal kimliğinden ve renk temasından yola çıkarak oluşturuldu. Empati Aura, vücudu çevreleyen elektromanyetik alanların fotoğraflarını çekme pratiğinden esinleniyor ve empati duygusunu yeşil renk ile gösteriyor. Filtre, kişinin empati aura’sının ne olduğunu bulmak için kullanılıyor ve Bienal programının anahtar kelimelerini kategoriler olarak gösteriyor. Empati Düzlemi, “empatiye dönüş” ifadesini vurgulayan animasyonlu bir düzlem. Filtre, kullanıcının istediği yere yerleştirilebilen bir artırılmış gerçeklik düzlemi. Çevreye eklenen başka bir katman kişilere her zihne eklenmesi gereken empati katmanını hatırlatır nitelikte.
Ibiye Camp tarafından tasarlanan Behind Shirley filtresi ise dünyayı değiştiren sosyal ayaklanma Black Lives Matter hareketi ile COVID-19 pandemisini birleştiriyor. Filtre dijital yüz tanımlama sistemlerinde beyaz renkli olmayan insanların yüzlerinin ayrılıkçı, sistemik bir birikimden ötürü hala tanımlanamayışını eleştiriyor ve endüstrideki standartlaştırılmış şablonların hatalarını açığa çıkarıyor. Çoğunluğu beyaz olan mühendislerin sosyal önyargıları ile gelişen teknoloji sektöründe, gelecekte birçok sektörde kullanılacak yapay zekanın eşitlikçi olması için daha çeşitli tasarımcıların, birden fazla boyutta, büyük data havuzlarıyla çalışmaları gerektiğine dikkat çekiyor. Aynı zamanda bir maske görevi görerek süregelen küresel pandeminin de altını çiziyor.
Arttırılmış gerçeklik ile birleştirilen sanat eseri Kamusal Terapi Araçları ise Soraia Teixeira tarafından tasarlandı. Projenin amacı pandemi döneminde aniden sınırlanan fiziksel temas sonucu yara alan insan ilişkilerini yeni normale uygun güven çerçevesinde yeniden inşa edebilmek. Nesnelerin dünya ile insanlar arasında aracı görevi gördüğünü düşünürsek sosyal çevremizden giderek uzaklaştığımız, kopmaya başladığımız bu zorlu zamanlarda nesnelerle tekrardan bir araya gelebilmek umut verici. İyi niyetle yapılmış tasarımların daha eşitlikçi, güven duygusu yüksek ve duyarlı bir toplum inşaasına katkıda bulunacağına inanan Teixeira Beşiktaş Rıhtım’a yerleştirilmiş bu heykel serisi ile hepimizi yeni yollardan bağ kurmaya çağırıyor. Nesnelerden öte bir diğer bağ kurma yolu ise Digilogue’un işbirliği sayesinde oluşuyor. Arttırılmış gerçeklilik ile birleştirilen proje birbirimizle belki de daha önce hiç deneyimlemediğimiz bir şekilde temas kurmaya ve bir araya gelmeye alan tanıyor.
Felsefeleri ile günümüz gelişmelerine umut dolu bir çözüm yolu sunan, ilham verici eserleri deneyimlemek için Digilogue Instagram sayfasına gidebilir, Beşiktaş Rıhtım’da veya istediğiniz her yerde arttırılmış gerçekliği yaşamak için Teixeira’nın eserine özel QR kodunu taratabilirsiniz.