Öncelikle teorik bir giriş yapacak olursam bir tür sınırlandırması içinde kalamıyorum, ürettiğim müzik stilleri çok değişken. Dinleme alışkanlıklarım gibi üretme alışkanlıklarım da zaman içerisinde sıkça değişebiliyor. Bunun sonucunda müziğim deneysellik ve sürprizlerle dolu olabiliyor. Sampling yapmayı çok seviyorum. Uzun yıllardan beri ses tasarımı ile uğraşmanın etkisi olarak sanırım, etrafımdaki her materyali bir ses objesi ya da müzik enstrümanı olarak görüyorum. Örneğin, bambu çitten vibrafon yaparak veya iki ağaç arasına çelik tel bağlayıp gitar yaparak farklı müzik aletleri tasarlıyorum. Bunları çalıyorum ve kaydediyorum. Tasarladığım projelerde bu kayıtları ve synthesiserlar ile yarattığım sesleri kullanıyorum. Bunun da yaptığım müziğe kendine has, sonic bir ruh kattığını hissediyorum. Anlatmak çok zormuş! Dinletmeyi tercih edebilir miyim? (Gülüyor)
Etmiyor, hatta tam tersi bir yaklaşımla, fon müziğini stratejik bir element
olarak değerlendiriyorum. Günlük hayatımızda – bir konuşma sırasında, bir şey izlerken veya bir mekana girdiğimizde farkında olalım ya da olmayalım, bir fon müziği duyarız. Dikkatimizin dışında bile olsa çalan bu müzikler bizim duyularımızı etkileyerek ruh halimizi şekillendirme gücüne sahipler. Örneğin asansör herkesin kendini rahatsız hissettiği bir yerdir; tanımadığımız insanlar özel alanımıza çok yakın olurlar. Bu da farkına varmasak da bizi huzursuz eder. Tarihin ilk edisyon şirketlerinden biri olan ‘Muzak’ asansörlerde müzik çalarak yolculuğun daha rahat ve huzurlu bir hale getirmeye çalışmıştır.
Dikkatimizin dışında bile olsa çalan bu müzikler bizim duyularımızı etkileyerek ruh halimizi şekillendirme gücüne sahipler.
Benim için teknoloji, yeni müzik üretim alanları yaratan ve deneyler yapmayı kolaylaştıran en önemli yapı taşlarından biri. Elimden geldiğince yeni çıkan görsel ve duysal teknolojileri ve tasarımları inceliyorum. Onların nasıl yaratıldıklarını çözebilmeye çalışmaktan çok zevk alıyorum. Bir proje hayal ettiğimde bu gözlemlerimden edindiğim bilgilerden faydalanıyorum. Ve daha hızlı ve etkili yöntemler üretmeyi sağlayarak bana ilham veriyor. Yeni Medya sanatlarının en büyük özelliği bilim, sanat ve teknolojiyi bir arada toplaması. Teknoloji bu üçgende; bilim ve sanatın gün yüzüne çıkmasını sağlayan en önemli öğe olarak karşımıza çıkıyor. Teknolojinin, üretimin ve yaratıcı gelişimin bir parçası olması artık kaçınılmaz. Dinleyicinin de dinleme ve deneyimleme opsiyonları hızla çeşitleniyor. Bu durum insan algısıyla oynama opsiyonlarını da fazlasıyla arttırıyor. Bütün bu gelişmelere ayak uydurmak ve yeni yaratımlar ortaya çıkarabilmek için teknolojiyi takip etmek çok önemli. Ama teknolojinin sarhoş edici gücüne kapılarak, doğal yaratıcılığı unutmak da mümkün.
Projeye göre değişkenlik gösteriyor. Projeyi üreten ekipler ve roller işleyişi şekillendiriyor. Sadece ses ürettiğimiz, yaratıcı partnerlik yaptığımız, danışmanlık sağladığımız ya da sahne üzerinde performans yaptığımız durumlar olabiliyor. Kimi projede sadece önceden üretilmiş olan görsele yönetmenin tercih ettiği türde kompozisyon hazırlıyoruz ya da görselin üzerine özgürce kendi müziğimizi tasarlayarak görselin bizdeki etkisini yansıtıyoruz. Projenin konseptine ve mekanına göre bir beste yapıyor ardından ışık mühendisleri ile adım adım müziğin köşelerini anlatarak şovun genel yaratım sürecinin bir parçası olabiliyoruz. Bunların yanı sıra Kanada ve İsviçre’de ortaklığımızın olduğu yapay zeka ve sahne tasarımı ekipleri ile de dahil olduğumuz projelere uluslararası danışmanlık ve uygulama desteği vererek bir bilgi iletişim ağı kuruyoruz. Sahne üzerinde beraber görsel-işitsel performanslar gerçekleştiriyoruz. Bizim üretmeyi istediğimiz ya da bizimle üretmek isteyen yaratıcılarla estetik zevklerimiz uyuştuğundan bir araya geliyoruz, temelde zevkler ve kişilikler uyuştuktan sonra bütünlük elbet yakalanıyor. Yaratıcı egoların öne çıktığı ve çatıştığı pek çok nokta olmuyor değil. Ekipler birbirini iyi dinlemeyi başardığı sürece projeler de başarıya ulaşıyor. Hepimiz sanatçı olarak deneyim yaratmayı çok sevdiğimizden, çıkan sonucun bütününden alınacak haz için bütün çabalar.
Müzik zevkini sevdiğim arkadaşlarımın ve sevdiğim sanatçıların arşivlerinden kendi koleksiyonlarımı oluşturuyorum. Dünyadaki her kültürün müziklerini araştırıyorum. Bol bol seyahat ediyorum. Işık, teknoloji ve müzik festivallerine katılıyorum, konuşmalar yapıyorum. Bu seyahatlerimde edindiğim güzel paylaşımlar ve dostluklarla gittiğim yerlerin en bilinmeyen yönlerini keşfetmeye çalışıyorum. Deneysel çalışmaları gözlemlemeye çabalıyorum ve kendi deneylerimi kazanıyorum.
Müzik sektörü de teknoloji ile doğru orantılı olarak değişiyor. Albüm satmak konsepti ortadan kalktığından bu yana dijital müzik platformları müzisyenlerin çıkartmış olduğu parçalardan telif toplayabilmek için algoritmalarını geliştiriyor, dinleyicinin zevk alabileceği müzikler ile bir araya getirmeye çabalıyor. Parça dinletme ve satma dışında da müzisyenin hayatta kalabileceği tek nokta sahne oluyor. Her performans için gerekli olmamakla beraber seyirci gittiği etkinliğin, konserin bir deneyim olmasını evde oturup müzik dinlemekten farklı bir noktaya taşınmasını bekliyor. Bu nedenle de sahne şovları ve etkinlik mekanları farklı bir deneyimler yaratabilmek için yeni medya sanatlarından faydalanıyor. Bu duruma ek olarak gelecekte herkesin kendi müziğini yapabildiği ama ses işleme becerileri ile fark yarattığı bir dönemde olacağımıza inanıyorum. Alıştığımız iki kanal stereo müzikler yerine quadrophonic ya da özel ses sisterelerine has kompozisyonların çıkacağına inanıyorum.