Süperstarlık, kahramanlık, ışıltı, teknoloji ve moda… Hepsi tek bir pakette. Bir yılı aşkın süredir devam eden Dua Lipa’nın Radical Optimism turnesi, Meksiko City’de sahne aldı ve günümüz popunun nasıl inşa edildiğine dair bir ustalık dersi sunarak son buldu. Apple, turneyi iPhone ile çekildi şölenine dönüştürürken; YSL Beauty, glam’in alfabesini belirledi. Böylece sanatçı iş birliklerinin artık sadece pazarlama eklentisi değil, gösterinin mimarisinin bir parçası olduğu yeni bir dönemin geldiği açıkça hissediliyor. Yeterince heyecanlandın mı?
Dua, dört kıtada 81 konser verdikten sonra 5 Aralık’ta Meksiko City’de “son dansım” diye adlandırdığı performansıyla bu dönemi kapattı. “Bu yolculuk tam anlamıyla duygu fırtınasıydı,” dedi. “Geçen yıl Kasım’da nereden başladığımı ve o günden beri yaşadığım her kültürü, her ‘gerçek olamayacak kadar güzel’ anı düşündükçe… gözlerim doluyor.”

Bu turne, unutulmaz anlardan oluşan bir belgesel gibiydi, tam anlamıyla klas bir iş. Dua, her şehrin kendine özgü yaratıcı seslerine saygı duruşunda bulunarak, gittiği her yerin sound’unu içine çeken ve onu yansıtan birleştirici bir müzisyen kimliği ortaya koydu. New York’ta Lenny Kravitz ve Billie Joe Armstrong sahnedeydi; Liverpool’da YSL Beauty’nin ışıltılı glam dokusu hissediliyordu; Londra’da Jamiroquai Wembley’i salladı; Sydney Tame Impala’yı getirdi; Melbourne ise tek nefeste sayamayacağınız kadar çok sanatçıyla doluydu: Vance Joy başta olmak üzere, müzik tarihine damgalanacak anlar birikti.
Radical Optimism, her biri duygu, renk ve sıcaklık değiştiren, küratörlü bölümler halinde akıyor. Görsel yönün çekirdeğini ise Baz Luhrmann referansları oluşturuyor. Özellikle The Fifth Element ve Romeo + Juliet (1996) etkisi bariz biçimde hissediliyor. Luhrmann’ın genç ve yoğun estetiği; neon dokular, aşırı doygun renk paletleri ve o imza romantizmiyle gösterinin sinematografisine damgasını vuruyor. Nitekim Radical Optimism’in resmi prodüksiyon notlarında sahneleme ve video grafikleri için “doğal ve ‘sürreal’ manzaraların karışımı” ifadesi geçiyor. Ve bunu söyelemeden geçemeyeceğim… Bunu düşünen tek kişi ben miyim bilmiyorum ama tüm turnenin altında hafif bir Black Swan hissi yok muydu?
Konseptsel yapı, temel elementlerin sembolizmine yaslanıyor. Basit gibi görünse de turne bunu kendine has bir okumayla yorumluyor; Marina Abramović’in dramaturjisine ve onun imza tematik döngülerine göz kırpıyor. Yapısal olarak her şey parça parça çözülüp yerini yeni bir elemente bırakıyor; bu da gösterinin farklı bölümüne karşılık gelerek ışığı, ritmi ve anlatıyı değiştiriyor.

Aynı yaklaşım doğrultusunda, o ateş çemberine bir bakın ve bana Alexander McQueen’in Joan (SS99) koleksiyonunu hatırlatmadığını söyleyin. Dua’yı çepeçevre saran ateş halkası, alevler içinde yürüyen o ikonik Laetitia Casta anını doğrudan çağrıştırıyor. Dua’nın versiyonunda ise kurban edilme yerini güçlenmeye bırakıyor: dantel, korseler, yanmayı reddeden bir kahraman. Bu referansı modayı gerçekten seven herkes hemen görür.
Dua’nın modaya yabancı olmadığı çok açık ortada: Lorenzo Posocco’nun yetenekli ellerinde bu turne başlı başına bir editorial gibiydi. Karl Lagerfeld’in Christy Turlington üzerinde ölümsüzleşen ikonik Chanel couture görünümü, bu kez bir bodysuit olarak arşivden diriltildi. Sahnelerin her biri özel tasarım parçalarla doluydu; her kostüm, kendi bölümünün görsel yönüyle birebir diyalog halindeydi. Drama, enerji, romantizm, feminenlik… Hepsi kusursuz bir sırayla.



Sarı saç ihtirası, saten göğüs kupları, fetiş estetiği… Aklınızda biri canlandı mı? Gecenin açılışı Jean Paul Gaultier’nin korseleriyle yapılırken; Valentino, zarafeti yere basan dantelli siluetlerle Dua’nın köklü ve zarif bir versiyonunu çiziyordu. Schiaparelli yine altın aplikeli, anatomik formlu heykelsi bodysuit’leriyle oradaydı. Ve elbette Balenciaga, beyaz suni kürk, kırmızı kadife ve iç giyimi karanlık bir çekicilikle ele alan tasarımlarıyla. Lorenzo, olağanüstü bir iş çıkardı, üzerine söylenebilecek tek bir kelime yok.
Sonunda turne, adının vaat ettiği her şeyi yerine getirdi: duygusal bir arınma alanı, etkileyici bir şov, yaratıcı disiplinlerin birbirine karıştığı yeni bir sahne. Apple’ın sinematik bakış açısı, YSL Beauty’nin glam dili, arşivlerden diriltilen moda ve dünyanın dört bir yanından müzisyenlerin dokunduğu bu yapı sayesinde Dua, yeni bir turne döneminin şablonunu çizdi. Ve dürüst olmak gerekirse… 81 konsere rağmen biz hala daha fazlasını istiyoruz.