Ansızın gelen deli düşünceler, inanılması güç dev bütçeler ve sanatın kollarında dünyayı saran bir aşk. Her şey, Christo’nun Bulgar bir göçmen olarak batının rüzgarlarına sığınmasıyla başladı. Hayatın onu Paris’e sürüklediği günlerde, kader arkadaşı Jeanne-Claude’la tanışan sanatçı, yarım asrı deviren ve dünyayı kökünden sarsacak bir serüvenin başında olduğundan habersizdi kuşkusuz.
Çalışmalarına duydukları hırsla hiçbir sınır tanımayan ikili, kariyerlerinin başında, enstalasyonlarını kendi kaynaklarıyla finanse ederek uzun yıllarda hayata geçiriyorlardı. Mutluluk ve güzelliğin hatrına giydirdikleri dünyada, Christo projelerin ruhu, Jeanne-Claude da beyniydi. Asla sipariş ve talimat üzerine çalışmayan sanatçılar, sanatlarının efendileriymişçesine, kendi arzu ve düşünceleriyle var olmayı seçmişlerdi. Hayatın kendisinden büyük sefer tadındaki eserlerinin bazıları gün yüzü görememiş olsa da, kamuya ve insanlara mal olmuş sanatın aynı zamanda ne kadar sarsıcı ve anlaşılabilir olabiliceğini, bir kesim tarafından yapılan eleştirilere rağmen tüm dünyaya kanıtladılar.
Jeanne-Claude’in ölümünden sonra bile, solo projelerinde “biz” diye konuşan duayen sanatçı Christo, aynı gün ve aynı saat doğduğu kader ortağının yanına kanatlanmış olsa da, gelin arkalarında bıraktıkları mirasa ve en çarpıcı enstalasyonlara birlikte göz atalım…
The Wrapped Coast (Sidney, 1968-69)
Emekli olmuş bir albay-mühendisin yardımıyla yönetilen 100’den fazla işçi ve dağcının eforlarıyla, 2.4 km boyunca uzanan sahili sentetik kumaşla kaplayan ikili, zamanının en geniş çaplı çalışmasına imza attılar.
Wrapped Reichstag (Berlin, 1971-75)
Ikilinin en bilinen ve yankı uyandıran enstalasyonu olma özelliği taşıyan ve kumaştan bir binaya dönüştürülen Reichstag, Alman politikaciların eleştirilerine de neden olsa, günümüzde bile sembolizmin çağdaş sanattaki en çarpıcı örneklerinden.
Valley Curtain (Colarado, 1970-72)
Bir uçurumun iki tarafına metal kablolarla asılarak süzülen turuncu perde, tam olarak 400 metre genişliginde ve 50 metre yüksekliğinde. Şaşırtıcıdır ki, sadece 2 gün sergilenen enstalasyon 2 yıllık bir hazırlık çalışmasının ürünü.
Running Fence (Kaliforniya, 1972-76)
San Francisco’nun kuzeyini 40 km boyunca sarmalayan bu çitler, şüphesiz ikilinin en şiirsel çalışmalarından.
Surrounded Islands (Florida, 1980-83)
2 hafta boyunca neon pembesi rengindeki kumaşla sarmalanan adalar, adeta görülmesi gereken fani manzaralardı.
Le Pont Neuf (Paris, 1985)
Paris’in en ünlü köprülerinden Pont Neuf, 1985 yılında, kendisini bir elbise gibi saran ipeğimsi dore bir kumaşın içinde buldu.
The Gates (New York, 2005)
Central Park’ta sergilenen 7.503 kapıdan oluşan enstalasyon, büyük kitlelerin ilgisini çekerek New York’un en geniş kapsamlı sergilerinden biri olarak tarih sayfalarında yerini aldı.
The Floating Piers (İtalya, 2014-16)
Christo’nun partneri Jeanne Claude olmadan hayata geçirdigi ilk proje olma özelligini taşıyan enstalasyon, köprülerin adeta bir sokakvari uzandığı Iseo Gölü’nde 3 km boyunca uzanan bir başyapıt.
Unutulması zor bir mirasla dünyayı baştan sona saran Christo, ölümün onu 11 yıl ayırdığı ikonik partneri Jeanne-Claude’la cennetin duvarlarını da kumaşlarla giydiriyor mudur diye kendimize sormadan edemiyoruz…