Türkiye’de balenin genç yeteneklerinden Ekim Deniz Akarslan, Youth America Grand Prix Indianapolis yarı finalinde bale kategorisinde birinci olmuş, New York finalinde de ilk 15’e girmişti. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda okuyan 17 yaşındaki Akarslan, hazırlıkları tamamlayabilirse gelecek yıl St. Patersburg’taki Vaganova Bale Akademisi’nde eğitim görecek.
Net bir görüntü söyleyemem. Ama baleye ilgim çocukken, kuzenlerim sayesinde başladı. Balet ve balerin kuzenlerim sayesinde bale hakkında kendimi bildim bileli net bir fikrim vardı.
Konservatuara hazırlık için gittiğim bir kursta (D&D Dance) başladım. İki sene Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda okuduktan sonra sekizinci sınıfta İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na yatay geçiş yaptım. Eğitimimi halen orada sürdürüyorum.
“Bir yıl boyunca çalıştığınız hareketi bir türlü yapamadığınız oluyor. Bir gün ara verseniz ertesi gün sanki yeni başlamış gibi zorlanıyorsunuz.”
Balet olduğumu söyleyeceğim yerleri dikkatle seçmeye çalışıyorum. Genelde ‘Balet olmak istiyorum’ demek yerine ‘Konservatuarda eğitim görüyorum’ diyorum. Ona rağmen aldığım tepki; “E, olsun, o da iyi” şeklinde oluyor.
Hayat tarzımızı değiştirmemiz şart. Diyelim ki canımız birden bisiklete binmek istedi; ‘Hayır, biz bale dansçıyız, iki gün sonra temsilimiz var, binemeyiz” diyoruz. Ya da akşam arkadaşımız kahve içmeye davet etti. Genellikle cevabımız; ‘Kusura bakma yarın sabah bale dersim var, erken kalkıp ısınmam gerek’ gibi durumlar oluyor.
İstemezdim. Ben bütün zorluklarını bilerek bu mesleği tercih ettim.
Her ne kadar öğrenci olsak da biz de türlü sorunlar yaşayabiliyoruz içimizde. Çünkü bale gerçekten çok nankör bir meslek. Bir yıl boyunca çalıştığınız hareketi bir türlü yapamadığınız oluyor. Bir gün ara verseniz ertesi gün sanki sıfırdan başlamış gibi zorlanıyorsunuz.
Hayallerim. Ve ailemin, öğretmenim Sergo Tereshenko’nun öğrettiği düşünce yapısı. Emeğimi ve zamanımı veriyorum. Bir gün bu işi hakkını vererek yapmak beni en çok motive eden şey. Bir yola baş koydum ve o yolu bitirmem şart.
Ettikleri oluyor çünkü ülkemizde ne yazık ki sanata ve daha bir çok şeye değer verilmiyor. Ama bana bu konuda güveniyorlar, sağolsunlar. Yolumu bulabileceğime inanıyorlar. Ayrıca bizleri gönül rahatlığıyla emanet edebilecekleri öğretmenlerimiz var.
“Seyirciyle kaldığımız o an tarif edilemez.”
Seyirciyle kaldığımız o an tarif edilemez. Siz, adımlarınız, ışıklar, müzik ve sizi izleyen insanlar… Bir nevi bir diyalog gibi; biz onlara dansımızla enerjimizi verip estetik unsurlar sunuyoruz. Onlar da alkışlarıyla enerjimize cevap veriyorlar.
Mutluyum. Bir kesimi bile mutlu edebildiysem bu bana yeter. Tabii ki daha çok insana ulaşmak isteriz ama ne yazık sanatın ülkemizdeki yeri…
Balede ve sanatta gelmek istediğim noktaya giden yolda en çok örnek aldığım dansçılar tartışmasız Leonid Sarafanov ve Mathias Heymann. Kusursuz tekniklerinin ve sanatçı kişiliklerinin yanı sıra düzgün bir insan izlenimi bırakıyorlar bende.
Haftanın altı hatta bazen yedi günü mutlaka iki saatlik bir bale dersimiz var. Bunun yanında da iki-üç saatlik provalar. Sonra kültür dersleri (edebiyat, İngilizce, dil ve anlatım gibi)… Akabinde de eğitmenlerimin yorumları doğrultusunda kendi kendime çalışmama gereken şeyler oluyor. Karakter dansları, eşli dans ve modern dans gibi meslek dersleri de alıyoruz.
Operada konulan hemen her esere gitmeye özen gösteriyorum. Özellikle internet üzerinden alabildiğim kadar ünlü opera ve balenin DVD’lerini almaya çalışıyorum. Dediğiniz gibi; ülkemizde bu konuda beslenebileceğimiz kaynaklar çok sınırlı.
Fotoğraf: Hikmet Güler