Hayatta biriktirdiğin, zihnine ve bedenine kattığın her şeyin bir karşılığı var. Asıl olan sahip olduklarını yanına alarak karanlığın içine doğru koşabilmek, ya da şimdilerde yarattığı kendi fotoğraf tarzı ile adından söz ettiren Elsa Bleda gibi gecenin bir yarısında o binanın tepesine tutkuyla çıkabilmek. Eğitim amaçlı taşındığı Güney Afrika’da kendi habitatını oluşturan ve sanatsal dışavurumunu başarıyla devam ettiren Elsa ile üretim dürtüsü, yaşadığı yerin ona kattıkları, hayalleri ve bize tavsiye ettiği yerel gruplar hakkında konuştuk.
Bir kırılma anı yaşadım diyemem. Hayattan istediğim şeyler ve esas ilgi alanlarım çocukluğumdan beri belirgindi ve hayatım bunlara doğru yavaşça hareket ederek geçti. Tabii karşıma çıkacak sürprizlere de açık tuttum kendimi.
Nightscapes sergisi Johannesburg üzerine kuruluydu ve Red Bull’un Weekender Festivali kapsamı altındaydı. Gösterilen ilgi hepimizi oldukça memnun etti. Yine Red Bull’un organize edeceği, daha büyük bir solo sergi için şu anda Cape Town’dayım. Çekimler bu defa Cape Town odaklı olacak, ve Şubat ayında gerçekleşecek sergi, aynı zamanda Cape Town Electronic Music Festivali’nin de parçası olacak. Bunun dışında Güney Afrika’da Star Films ile yönetmen olarak yeni bir anlaşma imzaladım ve bu benim için oldukça heyecan verici.
Ben sürekli bir şeyler üretmek, fotoğraf çekmek dürtüsü ile yaşıyorum. Kendimi ortaya koyabildiğim bir dil geliştirdiğimden beri üretim gücümün ve ürettiğim iş sayısının katlanarak artmaya başladığını söyleyebilirim. Yaşadığım yerin bunda etkisi çok; Johannesburg bana sürekli ilham veren ilginç bir şehir.
Yalnız başıma hareket etmeyi çok seviyorum ve bir binanın tepesine çıktığımda, ya da bir sokakta durduğumda, cektiğim fotoğraflar tamamiyle ben ve şehir arasındaki iletişimle alakalı. Bu, benim içsel dünyamı yansıttığım, şehrin de buna karşılık verdiği bir diyalog. Ayrıca ben dönüşümü oldukça seviyorum. Fotoğrafladığım mekanları bir anlamda dönüştürüyorum ve açıkçası bunu içgüdüsel olarak yapıyorum.
Cape Town’da yaşadıktan ve ses mühendisliği ve müzik prodüksiyonu eğitimimi tamamladıktan sonra, yaklaşık 7 sene önce Johannesburg’a yerleştim. Ama hala iki şehir arasında çok sık seyahat ediyorum. Cape Town çok güzel fakat her şeyin, özellikle bu endüstrinin çok yavaş işlediği, sakın bir yer. Genel bir tatil havası var. Johannesburg ise bambaşka, garip bir yer, anlatması zor. Oldukça hızlı bir şehir, insanlar sürekli üretim halindeler. Buradaki özgün ve yaratıcı endüstri özellikle son zamanlarda yurt dışında da oldukça dikkat çekmeye basladı. Bir de itiraf etmeliyim, bana ilham veren garip bir distopyan havası ve ilginç bir mimarisi var bu şehrin.
Lubezki ile çalışabilsem o kadar çok proje var ki düşünebileceğim. Sanırım Rusya’da bir bilimkurgu çekmeyi, mesela Polonyalı yazar Stanisław Lem’in bir kitabını sinemaya uyarlamayı çok isterdim.
Benim gördüpüm kadarıyla 2016’da bu konuyla ilgili bazı değişimler oldu diyebilirim. Güney Afrika’daki sanatçılar yurt dışında da ses getirmeye başladı. Şu anda fotoğraftan müziğe, danstan filme kadar bir çok sanat dalında muhteşem bir genel hareket var ve yavaş yavaş uluslararası basın bunu yakalamaya başladı. Özellikle Güney Afrika’nın alt kültürlerine büyük bir ilgi ve merak var.
Ben daha çok left field sanatçıları takip ediyorum. Özellike Petite Noir çok güzel işler yapıyor bir süredir ve yurt dışında yavaş yavaş ilgi görmeye başladı. Görsel olarak da oldukça başarılı. Onun dışında Spoek Mathambo, Dear Ribane, Nakhane Toure gibi isimleri çok severim.
Johannesburg: İlham
Fotoğrafçılık: His
Tren: Nostalji
Sualtı: Özgürlük
Kedi: Ev
2016: Başlangıçlar
Rüyaların: Filmler
Uzay: Cevaplar
Free Word Association
Johannesburg: Inspiration
Photography: Feelings
Trains: Nostalgia
Underwater: Freedom
Cats: Home
2016: Beginnings
Dreams: Movies
Space: Answers
Interview by Taner Turna.