Kibele göze çarpmamanın ve parkta yapılan uzun yürüyüşlerin büyük destekçisi… Hele New York’ta bu röportajı yapmak için buluştuğumuz o soğuk, yağmurlu İlkbahar gününde. Ne olursa olsun havayı umursamadık. O konuştu, ben dinledim. Güzellik oluşturabilmek için seyircisine yeni bir anlam seviyesi yaratmaya inanıyor. Aynı zamanda tüm müşterilerini çok seviyor ve aşk evliliklerine inanıyor. Hikayesini biraz daha yakından dinleyelim…
En başa dönecek olursak, tasarıma ilk ilginiz nasıl başladı? Ve bunu nasıl fark ettiniz?
Sanırım harflerin formlarını da en az anlattıkları şeyler kadar sevdiğimi farketmemle başladı. Görsel herşeyden heyecan duyan herkes gibi ben de ilkokuldayken çizim ve sanat yapmakla okuma-anlama sorularını cevaplamaktan daha fazla ilgileniyordum. Bir de Lise 1’de Din dersinde sıkılınca bir arkadaşımla kendi alfabemizi uydurmuştuk, onunla notlaşıyorduk. Yalnız bunun bir meslek olabileceğini ancak üniversite 2. sınıfta keşfedebildim. Hala da keşfediyorum.
Amerika’nın en yüksek profilli tasarım okullarından biri olan School of Visual Arts’dan eğitim aldınız. Kariyeriniz açısından bunun getirileri nelerdir?
Geçen sene Mayıs’ta tamamladığım eğitimin bana ileride ne getireceğini söylemek için daha çok erken. Ama şimdilik en önemli fikri getirisi New York’a gelene kadar hiç aşina olmadığım onlarca perspektifin içine düşmüş olmanın sonucunda edindiğime inandığım kafa açıklığı diyebilirim. Çok fazla ses duymak beni zihnen hiç hayal edemeyeceğim bir şekilde büyüttü. En önemlisi de dünyanın her yerinden gelen inanılmaz yetenekli arkadaşlar/meslektaşlarla birlikte çalışabilme imkanına kapı açmış olması.
New York gibi bir şehirde yaşıyor olmanın çalışmalarınıza etkisi nelerdir?
Bunalınca bir galeriye gidip güzel şeylere bakarken hayal etme ve karalama lüksü güzel bir lüks. Bir de istediğin gibi olabilmek/istediğini diyebilmek çok iyi bir özgürlük. Kapılarını çalıp işlerimi saygı duyduğum tasarımcılara gösterebilmek büyük şans. Bir de aslında çok da adil bulmadığım bir başka getirisi New York’un dünyanın geri kalanına kıyasla getirdiği görünürlük. Gerçekten dünyanın geri kalanından daha iyi oldukları için mi daha çok görünüyorlar, o başka bir tartışma konusu.
Tasarım anlayışınızı bir cümlede betimleyecek olsanız ne söylerdiniz?
Son zamanlarda şöyle düşünüyorum diyeyim, sonra değişirse kendimi daha az kötü hissederim: Hiçbir kural yok.
Gelecek planlarınızdan kısaca bahseder misiniz?
Hayata geçirmek istediğim birkaç proje var. Bir tanesini anlatayım: Mârr. Mârr her sayısında 5 kişinin yemekle ilgili anılarından bahsettiği iki ayda bir çıkacak dijital bir yayın. İlk sayı için burada Doğu Akdeniz’de büyüyen tasarımcılardan senelerdir bu mutfağın yemeklerini pişirip ödüller toplayan şeflerle yaşadıklarını yediklerinin ve içtiklerinin etrafında hatırlayanlarla konuştuk.
En son üzerinde çalıştığınız kişisel projelerden bahseder misiniz ?
The Universe of Anticlimax (Olanlar Atlası) diye bir seri üzerinde çalışıyorum. Bana söylenen bir önemi olan ya da olmayan cümleleri kaydedip takım yıldızları olarak çizdiğim bir tipografik illüstrasyon projesi. Umarım yakında yeterince takım yıldızım olur.