Fotoğrafçı, film yapımcısı ve otoportre sanatçısı Nadia Lee Cohen yakın zamanda dikkatimizi farklı sanatsal yaklaşımıyla çekmeyi başardı. Hitchcock’un The Birds’ü, David Lynch’in Blue Velvet’i, Harmony Korine’in Gummo’su, John Waters’ın Pink Flamingos’u ve Stanley Kubrick’in The Shining’inden ilham alan yaklaşımı kendi gerçeküstü fantezi dünyasından çağdaş bir dokunuşa da sahip. Cohen yalnızca fotoğraf ve filme dair eşsiz stiliyle değil, ikonik görünüşüyle de “olağanüstü” sıfatını hak ediyor. Nadia’nın “ölçüsüz” stili sosyal medyada oldukça ses getiriyor. Instagram hesabına hızlı bir bakışla 1950’ler Hollywood ilham perisinin modern döneme uyarlanmış çok çeşitli kitsch ve stilize pozunu görebilirsiniz.
Evet, bazen akrabalarıma ve yeni tanıştığım insanlarla ne işle uğraştığımı anlatırken zorlanıyorum. Sanırım nihayetinde düğün fotoğrafçısı olduğumu düşünüyorlar.
İnsanların bana bunun için para ödemesi.
Kendini yaratıcı bulan insanlardan pek de farklı olduğumu söyleyemem.
Büyük bir çıkış anım olmadı; her şey doğal bir süreçte ilerledi.
el işlerin belirli bir sanatsal duruşa hizmet ediyor mu?
Hayır. İşlerimde bariz önermelere yer vermekten hoşlanmıyorum. Siz buluyorsanız bu güzel bir şey tabii. Her şey insanın o işe nasıl baktığına bağlı.
Genelde bir ilham panosuyla ve çoğunlukla renk paleti odaklı detaylıca bir planla başlıyorum. Renk paletini bildiğim sürece sete giderken daha iyi hissediyorum.
Aslında çoğu zaman evet!