Fallen Angels

Arts & CultureJuly 14, 2024
Fallen Angels

Göz açıp kapayıncaya kadar aşk gelip geçer. Mutluluğun küçük anları; belki bir şarkı kadar uzun, teninde süzülen tuzlu deniz esintisi kadar nazik, hatta belki de sevilen bir zamana ait bir video kadar basit. Wong Kar Wai bize hepimizin birbirimizin hayatında süzülüp giden yolcular olduğumuzu hatırlatıyor. 

‘Düşkün Melekler’ bizi kayıp ruhlar, gelip geçen bakışlar, yalnızlık ve aşk üzerine aldatıcı derecede hoş ve son derece ilgi uyarıcı bir yolculuğa davet ediyor. Hong Kong’un neon ışıklı yeraltı dünyasında geçen bu film hem bir rüya atmosferinde hem de son derece gerçek. Kentsel izolasyonun ve umutsuz bağlantı arayışının özünü kendine ait bir biçimde ele alıyor. Parçalanmış hayatlar, insanlık durumunun bu güzel karmaşasını analiz etmek için birbirine karışıyor. Gece ve puslu neon atmosferinde gezinirken, karakterlerimizin hayatları bir dizi tesadüfi karşılaşmadan ibaret ve her buluşma mizah, şiddet ve melankoliye ait. 

Doğrusal olmayan ve parçalı anlatı, karakterlerin hayatlarının kopuk doğasına ayna tutuyor. Wong Kar-Wai geleneksel hikaye anlatımından kaçınarak daha şiirsel bir yaklaşımda ve seyircinin görsel ve duygusal ipuçları aracılığıyla anlatıyı kendi kendine bir araya getirmesine izin veriyor. Bu parçalı hikaye anlatımı, karakterlerin yerinden edilmişlik duygusunu ve kayıtsız bir şehirde bağlantı kurma özlemlerinin bir yansıması.

‘Düşkün Melekler’, yalnızlık ve insanın bağlantı kurma arzusu üzerine bir meditasyon. Her karakter son derece yalıtılmış, kendilerini bütünüyle yutacakmış gibi görünen bir şehirde teselli arayışında. Wong Chi-Ming’in kendi şiddet eylemlerinden uzaklaşması, ortağının sessizce duyduğu özlem ve He Zhiwu’nun onu anlamayan bir dünyada iletişim kurmak için umutsuz çabaları… Hepsi derinlerde yatan bir yabancılaşma duygusuna parmakları çeviriyor. Yine de kaos ve yalnızlığın ortasında, gerçek insani bağlantı anları var. Bu kısa karşılaşmalar -paylaşılan bir yemek, çalınan bir öpücük, uçup giden bir temas- karakterlerin kırılganlığını ve şefkat kapasitelerini vurgulayan dokunaklı bir güzellikle dolu. İnsan doğasının özündeki kendini ifade etme eksikliği ve anlaşılmazlık, şiirsel bir titizliğin içinde tıpkı bir örümcek ağını andırıyor.

Filmin ana karakterinin kamera, film yapımına duyulan aşk ve Hong Kong olduğunu söyleyebiliriz. ‘Düşkün Melekler’ bu unsurları çarpıcı bir görsel şaheserde birleştiren sinematik bir güç gösterisi. Her kare bir sanat eseri, her an özlem ve umutsuzluğun şiirsel bir ifadesi. Film, görsel motiflerin canlı bir kolajı: neon ışıklarının aralıksız parıltısı, yağmurdan kayganlaşmış sokaklar ve klostrofobik iç mekanlar. Bu unsurlar bir araya gelerek hem kaotik hem de melankolik bir ruh hali yaratıyor ve karakterlerin iç kargaşasını kameranın gözünden ele alıyor.

Christopher Doyle’un sinematografisi filmi tamamlıyor; gerilim, samimiyet, kafa karışıklığı ve aksiyonu mükemmel bir şekilde birbirine bağlıyor. Filmin her karesi ‘Düşkün Melekler’ ile kodlanmış, Doyle izleyiciyi karakterlerin dünyasına sokmak için çeşitli teknikler kullanıyor. Neredeyse yayından 30 yıl sonra, film kendine özgü görsel dinamizmiyle hâlâ dikkat çekiyor. 

Akıldan çıkmayacak kadar güzel görseller ve etkileyici soundtrack’ten oluşan bu başyapıt, sizi eşsiz ambiyansıyla sarıp sarmalıyor. Atmosfere dalmışken filmden esinlenerek hazırladığımız çalma listemize sizi davet ediyoruz:

Author: TUNGA YANKI TAN

RELATED POSTS