“Muslim Fashion: Contemporary Style of Cultures” adlı kitabım 2015 yılında çıktığında kitabın sloganın “Stil medyasında yeterince temsil edilmeyen ve haber medyasında fazlaca temsil edilen İslami Moda!” olması gerektiğini düşündüm çünkü o dönemde Müslümanlardan ve modadan aynı cümlede bahsetmek hala sıra dışıydı. Yine de sizin de başka yerlerde görmüşolabileceğiniz gibi, Londra sokaklarında dini ve modayı bir araya getiren genç Müslüman kadınlar görüyordum; bunlar özellikle başörtüsü taktığı için Müslüman olduğu görülen kadınlardı. Ana akım modanın trend giysilerini ve kumaşlarını kullanarak dini ve kültürel miraslarını ve stil kimliklerini ifade edebilecekleri modern kombinasyonlar yaratıyorlardı.
Bu konular moda medyasının tamamen dışında bırakılmışdurumda. Markalar ve pazarlamacılar, konuyu tamamıyla göz ardı ediyor. Hatta, markalarını Müslümanlarla açık bir şekilde ilişkilendirilmekten kaçınıyorlardı. Dinin ve modanın bir araya gelemeyeceğine dair genel bir izlenim vardı ama bu durum özellikle İslam için geçerliydi. 2001 yılında ABD’deki 11 Eylül saldırılarından sonra, tüm dünyada bir teminat kavramı olarak tüm Müslümanları öteki olarak ve moderniteye ve Batı’ya karşı konumlandıran bir medeniyet anlatısı oluştu. Moderniteyi Batılı bir kavrammış gibi algılıyorlardı. Oryantalizme dair önceki araştırmamdan bildiğim üzere, Oryantalist dünya Doğu’nun kumaşları, edebiyatı, felsefesi ve sanat biçimlerine hakiki bir hayranlık duyuyordu. Doğu medeniyetlerini aşağı görmek veya medeniyetin gelmesiyle birlikte muhteşem bir seviyeye yükseldikleri gibi genel bir meyil söz konusuydu.
Edward Said’in oryantalizme dair çalışmalarıyla ilgileniyordum ve bu konuda burs aldım. Doğu’daki kadınlar genelde ya cinselleştiriliyor ya da onlara haremde ne giyecekleri söyleniyordu. Burada harem domestik bir alandan ziyade bir genelev gibi yorumlanıyordu. Kadınlar ayrıca Batılı erkeklere ihtiyaç duyuyormuş veya cinsel anlamda çekici ve müsait olarak da temsil ediliyordu ki bu doğru değil.
Evet, Müslümanların modayla ilgilenmediği gibi birçok yanlış kanı söz konusu. Dünyanın dört bir yanında kadınlar şık bir şekilde giyiniyor ve kişisel muhafazakarlık kurallarını önemli gördükleri ölçüde benimsiyorlar. Medyada her yerde bu kadınların Müslüman olduğunu açıkça gösteren kıyafetlerle çekilmiş fotoğraflarını görüyoruz; bunlar genelde o kadınlarla alakası olmayan haberlerde kullanılıyor. Birleşik Krallık’ta azınlık topluluklarının sosyal uyumluluğuna dair bir panikle, Bradford’da Güney Asyalı veya Müslüman genç çocukların okulu astıkları haberini okuyorsunuz. Ama haberin yanında bir okul kapısında fotoğrafı çekilmiş başörtülü bir kadın görünüyor. Çağdaş Müslüman kadınların bu şekilde fotoğraflanması ve görsel temsiliyeti bana XIX. yüzyıldaki Oryantalist imgeleri ve stereotipleri hatırlattı. Ayrılık, yabancıllık ve Müslüman kadınların ve kültürlerinin pragmatizmi gibi konular bunlar.
Benim için moda ve İslam kelimelerini bir araya getirmek bu stereotipe karşı çıkmak açısından önemliydi. Bu çalışmayı yaparken etrafımda gördüğüm şeyleri inceledim ve takip ettim. Yeni sokak stili biçimleri ve yeni stil kültürleri ortaya çıkıyordu ama bunlar modanın bir parçası olarak görülmüyordu. Konuştuğum Müslüman kadınlar moda endüstrisinin onlara yeterince hizmet etmediğini söylüyordu hep. Bir örnek vereyim; nesiller boyunca Batılı mobilyalar insanların evine dahil edilmeye çalışıldı. Bu benimsemekten ziyade bir adaptasyon süreciydi. Böylece Batılı eşyalar ve stiller yerel Orta Doğu veya bu örnekte olduğu gibi Osmanlı davranışlarına ve giysilerine entegre edilebilecekti. Avrupa emperyalist bir nostalji hissediyordu. Ama ben egzotik olanı görmek istiyordum. Hareme gidip çemberli etek giymiş kadınları değil, şalvar giyen kadınları görmek istiyordum. Osmanlı döneminde yaşamış bir sanatçı olan Osman Hamdi Bey’in 1887 yılında yaptığı harika bir tablo var. Konstantinopolis (İstanbul) sokaklarında feraceli kadınları gösteriyor ama silüetlerini ve yarattıkları şekilleri görebiliyorsunuz.
Bugünkü büyük değişimin nedeni moda endüstrisinin Müslümanların harcadığı paranın değerini anlamış olmaları. Artık moda dünyası ve yaşam tarzı endüstrileri onlarbirer servet olarak görüyor.
Osmanlı kadınları modayı takip etmekle kalmıyor, kendi kültürlerine de adapte ediyorlardı. Bunu füzyon moda olarak tanımlayabiliriz. Couture sisteminin başlamasıyla birlikte Batılı markalar Orta Doğu’da tanınır oldu. Orta Doğulu elit kadınlar özel tasarım evlerinin müşterisi oldu. Varlıklı veya burjuva kadınlar yerli dikişçilere lüks moda evlerinin tasarımlarına benzer giysiler yaptırıyordu. Topkapı Sarayı’nın moda bölümünde üzerine kumaş örnekleri yapıştırılmış moda dergileri gösteriliyor. Batılı dergilerine ve moda dergilerine erişimleri olduğunu biliyordu. Petrodoların gelişi tüm dünya ekonomisini değiştirdi. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından müşteriler birçok Avrupalı özel dikim evinin başarısı için büyük önem taşıyordu. Tasarımcılar Arap alıcılarla olan bağlantılarının reklamını yapmakta herhangi bir avantaj görmüyorlardı. Ama bugünkü büyük değişimin nedeni moda endüstrisinin Müslümanların harcadığı paranın değerini anlamışolmaları. Artık moda dünyası ve yaşam tarzı endüstrileri onları birer servet olarak görüyor.
İslami modada niş bir pazar vardı. İstedikleri ürünleri mağazalarda bulamayan dini topluluklardan kadın tasarımcıların ve kreatif girişimcilerin domine ettiği bir pazardı bu. Bu kadınlar Yahudi, Hristiyan veya Müslüman olabiliyordu ama kısa süre içinde anladılar ki tümü dini gruplardan müşteriler vardı. Bunlar laik kadınlardı ama daha oturaklı bir stil veya kolları uzun bir gece elbisesi istiyorlardı. Aynı zamanda blogların ve Tumblr gibi sosyal medya platformlarının etkisiyle aktif bir çevrim içi ortam vardı; artık Instagram ve YouTube da var. Bundan beş yıl sonra, Londra sokaklarında yürürken bir şeylerin değiştiğini görmek pek de zor değil. Bunu bir de İslami markalaşma veya pazarlama gibi özel hizmetler sunmaya başlayan profesyonel pazarlamacıların aktiviteleriyle bir araya getirin. Bir markanız varsa ve ürünlerinizi bu genç müşterilere satmak istiyorsanız tabii ki bu toplulukla bir sadakat ilişkisi kurmanız gerek. Sizi tanımalarını ve sizin onları hoş karşılayacağınızı bilmelerini istersiniz.
Büyük bir kültürel değişim yaşıyoruz bence. Bu da Müslüman tüketiciler için hem iyi hem kötü olabilir. Kimliğinizden veya sosyal dünyanızdan bazı unsurların pazar tarafından metalaştırıldığını gördüğünüzde seçenekleriniz artar ama aynı zamanda başka birçok baskı unsuru da oluşabilir. Tüketici olarak tanınmak dünyaya barış getirmeyecek veya sorunlarınızı ortadan kaldırmayacak ama tüketici olarak tanınmamak ve pazar tarafından göz ardı edilmek de son derece hasar verici olabilir; özellikle tüketim ve modanın böylesine yaygın bir kültür biçimi olduğu günümüzde… Yani bunun dışında kalmak oldukça zor bir durum.
Muhafazakar giyinmek isteyen birçok kadın başını örtmeyi gerekli görmeyebilir. Fakat bu kadınların pazardaki ihtiyacını görmek çok daha zor. Bir yandan reklamlarda veya podyumlarda başı örtülü kadınlar görüyorsunuz ve bu büyük ve önemli bir sinyal gönderiyor. Ama ben bunu daha sık görmeyi umuyorum. İlginç olan bir diğer şey de podyumda ve haberlerde Halima Aden gibi mankenleri görmemiz. Bundan önce de Müslüman mankenler vardı ama profillerinin bir parçası olarak görülmüyordu. Iman gibi birini düşünebilirsiniz ama Gigi
ve Bella Hadid gibi Müslüman, melez ve göçmen olduğunu açıkça söyleyen moda ikonları da var. Sosyal çeşitliliğin her türünü moda dünyasında açıkça görebiliyoruz. Hadid kardeşler gibi insanların moda kampanyalarında yer alması çok ilginç. Muhafazakar bir stil benimsemeseler de tıpkı Halima gibi Müslümanlar ve göçmenler. “Biri diğerinden daha iyi Müslüman.” demek değil bu. Herkesi tek bir kalıba göre değerlendirmemeliyiz demek.
Dini ve etnik çeşitliliğe dair bir hoşgörü söz konusu. Ama bu hoşgörünün bazı limitleri var; tabii bir de önyargı ve ayrımcılık meseleleri var. Birçok kişinin çeşitlilikle yaşamaya alıştığını düşünüyorum. Kitabım için röportaj yaptığım kadınların birçoğundan genç ve şık kadınlar olduklarını duydum. Ama, özellikle başörtü takanlar, modayı bir tür görsel iletişim biçimi olarak kullanıyordu. Oryantalist stereotipe karşı çıkmak için açıkça trend olan bir stil benimsemek istiyorlardı. Müslümanların modern dünyanın bir parçası olmadığı düşüncesine karşı çıkıyorlardı. Bu nedenle genç kadınların modayı bir iletişim biçimi olarak kullandığını düşünüyorum.
Bu sergiyi önemli kılan en önemli unsurlardan biri adının “Contemporary Muslim Fashions” olması; yani çoğul. Tekil olarak “Contemporary Muslim Fashion”dan bahsedemeyiz. Serginin çerçevesini de bu çeşitliliği gösterecek şekilde belirlememiz çok önemliydi. Dini kültürlerden hep çoğul olarak bahsederiz. Müzenin ve sergiyi düzenleyenlerin bu konuda bir proje hazırlaması gerçekten cesur bir karardı. Müze, özel sanatlar stilinde moda sergileri açısından güçlü bir tarihe sahip. Bu sergiler genellikle Jean Paul Gaultier ve Oscar de la Renta gibi bireysel tasarımcıların işlerine odaklanan sergiler. “Contemporary Muslim Fashions” sergisi bu anlamda yeni bir girişimdi. Müzenin bu projeyi bir sosyal tarih hikayesi olarak değil de bir moda sergisi olarak sunması çok önemli. Bu topluluğun modayı benimseme ve eyleme geçme biçimini sanat, yaratıcılık ve görsel kültür anlamında ciddiye aldı. Sergi Müslüman olmayan insanlara Müslümanların modayla ilgilenebileceğini göstermek istiyor. Bu proje ABD’de San Francisco ve Kaliforniya’dan ve dünyanın diğer bölgelerindeki Müslümanlardan fazlasıyla ilgi görecek. Başlarda benim için önem taşıyan bir diğer şey de müzenin Müslüman topluluktan birilerini dahil etmesiydi. Dini gözlem, siyaset, kültür ve etnisite anlamında farklı fikirlere sahip yerli Müslüman kurumlardan ve bireylerden bir danışma ve sosyal yardım grubu kurarak harika bir iş çıkardılar.
Özellikle sizin hikayenizi anlatmıyor olabilir ama bunun gibi birçok hareketin ilk örneği olacak. Bu sergi muhteşem bir yaratıcılık anlayışını yüceltecek ve buna bir örnek teşkil edecek. Ayrıca Müslüman tüketiciler, muhafazakar moda tüketicileri ve ana akım tüketiciler arasındaki etkileşimi de gözler önüne serecek.
Müslüman topluluklar ve diğer insanlar çok büyük beklentiler içerisinde. Her şeye değineceğiz. Ansiklopedik olmayacağımızı ve küresel çağdaş İslami moda stilinin her unsuruna değinemeyeceğimizi açıkça belirttik. Jill D’Alessandro ve Laure L. Camerlengo’yla birlikte sergiye katkıda bulunuyoruz; hiçbirimiz Müslüman değiliz. Onlarİslami moda ve kumaş kürasyonu alanında uzman, ben deİslam modaları konusunda. Farklı kültürel geçmişlerden insanların bu proje için müzeye yardım etmek üzere bir araya gelmesi çok etkileyici. İnsanların güçlü beklentileri var. Biz de bu serginin Müslüman tasarımcıların, blogger’ların ve tüketicilerin kullandığını gördüğümüz ilginç ve önemlişeyleri anlatacağını söylerken son derece dikkatli davrandık. Özellikle sizin hikayenizi anlatmıyor olabilir ama bunun gibi birçok hareketin ilk örneği olacak. Bu sergi muhteşem bir yaratıcılık anlayışını yüceltecek ve buna bir örnek teşkil edecek. Ayrıca Müslüman tüketiciler, muhafazakar moda tüketicileri ve ana akım tüketiciler arasındaki etkileşimi de gözler önüne serecek. Dünyada bu anlamda önemli bir değişim yaşanacak.