Oyunculuk nasıl hayatına girdi?
Çok küçük yaşta bile film izlerken çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Bazı sahneleri gidip odamda gizli gizli tekrar oynuyordum. Hayatım birçok noktada farklı yönlere savrulduğu için uzun süre oyunculukla ilgili bir adım atamadım ama içim içimi yiyordu. Bir noktada cesaret edip İstanbul’a geldim, eğitim almaya başladım ve bir şekilde kendimi sektörün içinde buldum.
Alaylı durumu hala hissedilir bir sorun mu, sektörün bunu geride bıraktığını söyleyebilir miyiz?
Benim güzel sanatlarda oyunculuk okuyan çok arkadaşım vardı. Onların sahne tasarımı derslerine gizli gizli girdiğim oluyordu. O yüzden İstanbul’a geldiğimde arkadaşlarımdan önce bir projede yer alma fikri biraz korkuttu. Onlarla ilgili nedensiz bir sorumluluk içerisindeydim. Oyunculuk, eğitim almadan yapılırsa çok uzun vadeli olmaz gibi geliyor bana. O yüzden İstanbul’a geldiğim 3 sene boyunca hiç audition vermeden yoğun bir eğitim sürecine girmiştim. Yıllarca setlerde, tiyatro sahnelerinde yer almış arkadaşlarım var. Tiyatro bambaşka bir dinamik. Bir gün
çok isterim. Mektepli arkadaşlarım da kamera önünde oyunculuk yapmak için aslında birçok şeyi baştan öğreniyor o yüzden bununla ilgili hiçbir tutumla karşılaşmadım. Üniversitede oyunculuk okumasam da çok okuyan, araştıran biriydim o yüzden kendimi eksik hissettiğim ne varsa takıntılı bir şekilde yoğunlaşırım. Sanırım beni de bir noktada öne atan şey bu oldu.
Televizyonlarımız yıllardır jön arayışında olsa da bir oyuncunun yakışıklı olması neden mesleğinde bir bariyer olarak karşısına çıkıyor?
Artılar ve eksiler diyorum.
Buradan baktığında gelecek nasıl görünüyor?
Gelecek çok heyecanlı. Çok da düşünmek, planlamak istemiyorum. Hayal kırıklığı yaşamamak adına sadece akışta kalıp izliyorum. Çok çalışıyorum, okuyorum, geziyorum, keşfediyorum.
Kendimle de barıştığım bir süreçteyim o yüzden enerjime güveniyorum. Nerede ne yapıyor olacağımı bilmiyorum ama mutlu olacağım kesin. Çünkü bir şekilde bir fikre, bir duruma adapte olma sürem kısaldı. Çok çabuk kabul edip devam edebiliyorum. Bu da çok keyifli. Bu soruyu mesleki açıdan alacak olursam; “Heyecanlandığım hikayelerin içinde olmak istiyorum”
Hırslı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Eskiden daha hırslıydım, şimdi biraz daha sakin ve kabullenen biriyim sanırım.
Oyunculuk her karakterle yeniden doğmayı, hiçbir zaman geride durmamayı gerektiriyor. Yakaladığın bu ivmenin devamlılığı nasıl mümkün?
Merak ettiğim, hedeflediğim, kıskandığım, olmak istediğim şeyler arttıkça bu oynadığım karakterlere, içinde olduğum hikayelere doğrudan etki edecektir. Bu zamana kadar böyle oldu. Dediğin
gibi her karakterle yeniden doğuyorsun, başka biriyle tanışıyorsun, içindeki o gizli kalmış karakterle tanışıyorsun. O kadar keyifli bir iş ki. Tekrar oynamak için yerimde duramıyorum. İvmenin devamlılığı için çalışmak çalışma çalışmak.
Endişelerinin ana başlığı?
Sevdiklerimin mutsuzluğu sanırım… Ve onları kaybetmek. Doğanın geldiği durumla ilgili saatlerce konuşurum, oraya hiç girmiyorum.
Yazı nasıl tanımlarsın?
Suda olmak, rüzgara göre plan yapmak.
Yaz aşklarına inanır mısın?
Aşka inanırım diyelim. Yazın yaşananı çok daha keyifli oluyor, şüphesiz!
Gözlerini kapat ve bize içerisinde deniz, kum ve bolca güneş olan bir hikaye anlat!
Bali’yi anlatacağım sanırım… Kocaman dağların arasından Cangu Beach’e motorumun yanına koyduğum board’umla gittiğim bir yolculuk var hiç unutmadığım. Yolda müthiş bir yağmur başladı, sırılsıklam olduğunu ama hiç üşümediğini düşün. Yolda bir anda tekrar güneş açtı ve tamamen kurudum. (Tam bir tropikal iklim!) Sonra hayatımda ilk defa gittiğim Cangu Beach’e vardım. Uzun bir sahil, bir sürü Avusturalyalı ve Balili arkadaş grupları board’larını sabunluyorlar, leash’lerini bileklerine geçirip kendilerini suya atıyorlardı. Ben de onlara dahil olmuştum. Dalgada ilk ayaklandığım gündü. 6 saat kadar suda kalmıştım, buruş buruş olmuştum. Bir sürü kişiyle tanışıp akşama kadar sohbet edip, party’lemiştik. Dünyanın bir ucunda kendimi bu denli ait hissedebileceğim aklıma gelmezdi. Harika bir gündü.
Yazı diğer tüm zaman dilimlerinden ayıran hayatlarımıza “artı bir” değer katan yanı senin için ne?
Küçüklüğümden beri benim için yaz en sevdiğim arkadaşlarımla buluşma mevsimidir. Hala da öyle. Hele İstanbul’un yoğunluğu ve sahteliğinden sonra sanırım daha da değerli hale geldi. Bu soruya “bizim çocuklar” diyeceğim.
Bir karakter?
Tyler Durden
Bir film?
The Dreamers
Bir replik?
“The things you own end up owning you.”
Bir kitap?
Uçurtma Avcısı, Khaled Hosseini
Bir alıntı?
”Sen neye hazırsan o da sana hazırdır!”
Şu sıralar playlist’inde en çok hangi şarkıyı dönüyor?
Ane Brun, All My Years
Senin için en ideal yaz rotası?
Haritanın güneyi…
Klasik bir yaz sabahı senin için nasıl başlıyor?
Uzun bir kahvaltı, rüzgar analiz sitesi kontrolü, çocuklarla haberleşme, sörf, İstiklal Marşı, kapanış.