İran Sineması, 1930’lardan beri baskıcı rejimler, sansür ve hatta sürgün karşısında varlığını sürdüren zengin ve çeşitli bir sinema tarihine sahip. İran’da sinemanın bir sanat formu olarak tarihi, 1904 yılında Tahran’da ilk sinemanın açıldığı sinemanın öncü günlerine kadar uzanır. Ancak İran’ın kendi ulusal sinemasını, bir ahlak, insanlık, terk ve bütünlük sinemasını geliştirmesi 25 yıl daha alacaktı. 1925’te ilk film okulunun açılmasıyla birlikte İran ulusal sineması hızla gelişmeye başladı. O zamandan beri sinema, yıllarca istikrarsızlıkla gölgelenen bir ülkenin kalbi ve ruhu olarak konumlandı. Yıllar içinde üretilen filmlerle İran sineması ilgi çekici, kaotik, duygulu ve dokunaklı bir sinema haline geldi.
A Girl Walks Alone at Night ve Persepolis gibi filmler, kadınların edepsiz görünme korkusuyla yaşadığı, erkek merkezli bir ülke olarak devletin profilini çiziyor. Farbod Ardebili’nin yazıp yönettiği Forbidden to See Us Scream in Tehran, ülkeyle ilgili bu algıyı değiştirecek bir şey yapmadan aynı çizgide bir kadın hikayesi anlatmaya devam ediyor.
Kısa film, İran’dan kaçmak için polis tarafından yakalanmayı ve basını kullanmayı düşünen bir kadın metal müzik şarkıcısının hikayesini anlatıyor. Kısa filmde Shima’nın (Mohadeseh Karima) acılarını öğreniyoruz. Shima bir heavy metal grubunun vokalisti ve dünyaya hakim olan “canavar sesi”nde çok başarılı. Shima’nın grubunun adını asla öğrenemesek de, Farzad’ın (Babak Kamangir) baskıcı ve dini açıdan köktenci ülkeden kaçmak için cüretkar bir plan yapmak istediğini öğreniyoruz. Grubun bir yeraltı konseri vermesini, internete dağıtılacak video görüntüleri kaydetmesini ve ahlak polisini aramasını planlanıyor. Tüm bu sesin içinde bir zıtlık olarak Shima’nın Sherin (Sarina Amiri) adında küçük sağır bir kız kardeşi var. Shima ve grubun başka bir yere sığınma talebinde bulunmasına izin verebilecek bu kaçışı gerçekleştirmek için şarkıcı, sağır bir genci memleketleri Tahran’daki korkunç gözetime terk etmelidir.
Dazed’e verdiği röportajda Ardebili için metal müzik, hükümete aktif olarak karşı çıkmakla ilgili olduğu kadar yaratıcı bir çıkışa sahip olmakla da ilgili olduğundan bahsediyor. “Hükümet bu tür müziği bir hüsran dili, bir protesto biçimi olarak görüyor ve bazen durum gerçekten de bu.” diye açıklıyor. “Fakat çoğu durumda insanlar sadece yaratıcı oluyorlar, yapmak istedikleri müziği yapıyorlar. Herhangi bir biçimde politik olmaları gerekmiyor, ancak hükümet yine de onların peşinden gidiyor çünkü bu tür müziği ahlaksız, hatta şeytani olarak görüyorlar – kabul edilemez bir sanat biçimi.”
Forbidden to See Us Scream in Tehran, 20 dakikadan kısa bir sürede konunun tam kalbine iniyor. Yönetmenin bu kısa filmi, İran halkının dayanıklılığının ve çalışkan doğasının gerçek bir kanıtı olarak öne çıkıyor ve İran’ın çeşitli ve zorlayıcı hikayelerini anlatabileceği doğru bir ses olarak hizmet ediyor.