Rüyalar en derin arzu, umut, endişe ve korkularımızı yansıtan bilinçaltımızdan kesitler midir? Ya da tamamen fantastik diyarları ziyaret ettiğimiz, kendimize yeni bir gerçeklik yaratabileceğimiz fani dünyadan kaçış biletimiz mi? Peki rüyalar alemini gerçek dünya dediğimiz algısal boyuttan ayıran şey nedir? Yaşadığımız gerçeklik, olayların neden- sonuç ilişkisiyle birbirine bağlandığı; her aksiyon ve kararımızın aslında bizi olası farklı bir gerçeklik ve senaryoya uyumladığı bir düzen ile işliyor. Bu döngüde ise karşımıza çıkan durumlar, her zaman bizim ideal olarak adlandırdığımız durumlar olmayabiliyor. Hayal kurmak bizi gerçekliğin zaman zaman sert doğasından kurtarırken, rüya alemi ise bunu bir adım öteye taşıyarak bu gerçekliği bize yaşatabiliyor.
Hepimiz uyanmak istemediğimiz rüyalar görmüşüzdür. Rüyalarımızda daha özgür, daha cesur hatta daha şanslı olmamız da mümkün. Kontrolü tamamen bırakmak ve rüya aleminin bizi götürdüğü yere gitmek; gerçekliğin neden-sonuç ile ilerleyen doğasından uzaklaşarak akışın getirdiği durumları da tecrübe etmemize olanak sağlıyor. Rüyaların bu denli huzur sağlamasının ardındaki etmen ise içinde barındırdığı umut. Rüyaların bir gün gerçek olacağına, o dünyanın bize bir mesaj verdiğine dair taşıdığımız umut; bilinçsiz de olsa her gece kafamızı yastığa koyduğumuzda gerçeklikten kaçışı tecrübe etme isteğimizi perçinliyor.
Neil Gaiman’ın ünlü çizgi roman serisinden uyarlanan “The Sandman”; fantastik, mitolojik ve bir süper kahraman filminden çok daha karanlık. Baş kahramanımız ise Dream; Morpheus ve Sandman adlarıyla bilinen, rüyaların ve rüya aleminin efendisi. 7 sonsuz kardeşten biri olan Dream, uyanık dünya olarak geçen yaşadığımız dünya ve rüya alemi arasında yolculuk eden insanlardan sorumlu. Rüya deyip hafife almamak burada oldukça önemli; zira rüyaların ölümsüz olması umudun da sonsuz doğasına atıfta bulunuyor.
10 bölümlük bir diziye çevrilen Netflix yapımı, orijinaline oldukça sadık kalınarak yaratılan evrende izleyicilerine fantastik konusu ile gündelik yaşamdan bir kaçış sunuyor. Kurgusal ve doğaüstü evrenlerin en büyük handikapı fanteziye fazla kaçarak izleyiciyi kaybetmesi olurken, ölümlü ve ölümsüz dünyaları birbirine ustaca bağlayan “The Sandman” özellikle mitolojiye ve teogoniye ilgiliyseniz sizin için doğru bir seçenek.