Ted ve Barney, Monica ve Rachel, Jake ve Charles gibi güçlü bir arkadaşlık varsa yapım, aslında karşı cinsten sağlıklı bir cinsiyet ilişkisini tasvir ediyor. Bu gibi karakterlerde queerbaiting olup olmadığını sorgulamıyoruz çünkü bu gibi yapımların eşcinsel ilişkiyi canlandırmaktan korkmadığını biliyoruz. Ayrıca erkeklerin ilgisini çekmesinden dolayı kadınların televizyonda öpüşmesi kimilerince “doğal” karşılanırken erkek karakterlerin beraberliği çoğu zaman kadın izleyiciyi heyecanlandırmıyor. Heteronormatif erkekleri bünyesine çekmek amaçlanmadığından queerbaiting’in en dikkat çeken örneklerinden biri bu olabilir.
Heteroseksüel olduğu bilinen popüler bir karakterin ilgi çekmek için eşcinsel bir romantizm içinde gösterilmesi de bu konsepte girebilir. Marvel çizgi romanlarında ve filmlerinde de belirtildiği üzere Thor heteroseksüel olmasına rağmen son filmde Chris Pratt’in canlandırdığı Star Lord karakteriyle “sexual tension”ı hissettiğimiz bir an yaşıyor. Valkyrie bir kadının elini öpüyor, Korg iki babasının olduğunu söylüyor. Queer izleyiciyi bünyesine çekerek olası bir sansürün önüne geçmek için aksiyona geçmeyen Marvel Sinematik Evreni’nden Captain America ve Bucky karakterleri de kendilerine düşen payı alıyor, başka bir yapım olan Sherlock ve Dr. Watson da ve Stranger Things’ten Will de.
Peki, bunun nesi yanlış? Captain America’nın günün sonunda kiminle sevgili olduğu bizi neden ilgilendirsin? Ya da Korg’un iki babasının olması veya Dr Strange in the Multiverse of Madness filminde America Chavez karakterinin anneleri olması cinsel azınlıkların temsilini sağlamıyor mu? Oysa queerbaiting temsiliyeti sağlamıyor, hayranların kafalarında bir vizyon için umut vermelerini sağlıyor ve bu, çok tehlikeli. Çoğu zaman queerbaiting, queer izleyicinin kafasını karıştırır ve strese sokar. Çünkü bir süredir vaat edilen “yakınlaşma” ya onları sersemleten bir şekilde sonlanır ya da asla gerçekleşmez.
Sadece film endüstrisi değil müzik sektöründe de queerbaiting’i görmek mümkün. BTS’in Asyalı Amerikalılara karşı işlenen nefret suçları hakkında konuşmak üzere Beyaz Saray’a davet edilmesi ve BLACKPINK’in Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı Savunucusu olarak atanması ile K-Pop’un tartışmasız en etkili kültürel güç. Güney Kore, queer topluluğu kabul etmeyen ve yasal koruma sağlamayan bir ülke. Uzun zamandır damgalanma ve ayrımcılığın kurbanı olan LGBTQ+ topluluğu ahlaksız olarak etiketlenmelerinin sonucu queerbaiting kaçınılmaz oluyor. K-Pop’un soft masculinity ile queer söylemine katkısı muhafazakar bir toplum için önemli olsa da queerbaiting’e katkı sunduğu yadsınamaz. Hatta kimine göre Harry Styles’ın PR’ı da örnek olarak gösterilebilir. Styles, medyanın cinsel yönelimi hakkında daha fazla şey keşfetme girişimlerini reddediyor. Giyim tarzıyla heteroseksüel olarak dikkat çeken şarkıcı görünüşte heteroseksüel bir adam olarak ayrıcalığını queer bir estetiği benimserken tartışmalardan uzaklaştığı için eleştiriliyor.
Queerbaiting: oldukça kafa karıştırıcı ve yorum yapması zor bir konu. Neyin temsil, neyin strateji olduğunu anlamak kolay değil, hele ki queer olmayanlar için. Oysa kimisi için bu yapımlar “Beni anlıyorlar” diye düşünmekten başka bir şey istemeyen insanların hikayeleri.