Sanatçı ikilisi ha:ar’ın (heykeltıraş Hande Şekerciler ve dijital sanatçı Arda Yalkın) yeni sergisi “Pulse: Electric Mannerism”, 19 Haziran – 26 Temmuz tarihleri arasında Venedik’te yer alan GAD’da (Giudecca Art District), MoCDA ve CerModern iş birliğiyle gerçekleşiyor. Sergiye ayrıca Şekerciler’in ecstasy serisinden heykelleri de eşlik ediyor.
“Farklı” olarak tanımlanan şeylerin aslında sıradan/normal olduğunu söylüyorsun. Bu düşüncen üretimlerine de yansıyor, burada anlatmak istediğin nedir?
Biz çoğunluğun yaptığı şeylere “normal” diyoruz. Oysa ki varoluşumuzdan gelen her şey bence normaldir. Sadece bir kişi bile öyle hissediyorsa, öyle davranıyorsa, öyle görünüyorsa o normalidir. Birine nasıl davranacağını, güleceğini, giyineceğini, sevişeceğini söylemek, bana sorarsanız kimsenin haddine değil. Bir başkasına zarar vermediği ve özgürlük alanına müdahale etmediği sürece herkes nasıl istiyorsa öyle yaşayabilmeli, öyle olabilmeli.
Heykellerin kimliksiz ve cinsiyetsiz oluşuyla dikkat çekiyor. Bunun sebebi nedir?
Kimlikler bizim üzerimize giydiğimiz ya da bize giydirilen hikâyeler. Herkesin kendi hikâyesini, herhangi bir toplumsal norma bağlı kalmadan yazabilme özgürlüğü olduğunu düşünüyorum. Eylemlerimiz, hissettiğimiz ya da kurguladığımız varoluş biçimimiz kimseye zarar vermeyi içermediği sürece istediğimiz gibi olabilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ve böyle bir dünya hayal ediyorum. Heykellerimi bu yüzden saç, giysi, aksesuar, hatta cinsiyet gibi kafamızda tanımlamalar yapmamıza sebep olan her şeyden arındırıp saf bir varoluşu betimlemeye çalışıyorum.
Ulaşımın kısıtlandığı günlerde gitmeyi en çok özlediğin ülke/şehir?
New York, Amerika.
Sanat üretiminde seni en çok besleyen, olmazsa eksik hissedeceğin şey nedir?
Kitaplar, müzik.
Son zamanlarda atölyede çalışırken loop’a aldığın şarkı hangisi?
Son birkaç ay, Londra’da meydana konan heykelin üretim süreciyle geçti. Ve açıkçası bu süreç güzel güzel atölyede kendi başıma kaldığım ve şarkıları loop’layabildiğim zamanlar gibi olamıyor. Ustalar, döküm, kaynak vs vs gibi işlerle uğraşılan, harala gürele bir zaman.
Gözlerini kapat ve sanat tarihinden ikonik bir dönemde olduğunu hayal et. Hangi yıllarda, hangi akımdasın ve ne yapıyorsun?
Bulunduğum yerde çok mutluyum.
Şimdiye dek henüz çalışmadığın, heykelde çok da kullanılmayan, alışılmadık ancak hayallerini süsleyen bir malzeme sorsak ilk aklına gelen ne olur?
Açıkçası böyle bir malzeme henüz yok. Zaten bu tip arzularımı ha:ar’da yaptığımız işlerle tatmin ediyorum galiba. Impossible Sculptures isimli fiziksel olarak üretilemeyecek heykel grupları üzerinde çalıştığımız bir serimiz bile mevcut. :)
Gardrobunun vazgeçilmez parçası nedir?
Beyaz sneaker.
Üretmen için sadece kendisinin yeterli olacağı, eksikliğinde de çalışmanın mümkün olmadığı malzeme nedir?
Bu soru beni ikilemde bıraktı. Çünkü ben hiçbir şeye bağımlı kalmamaya çalışıyorum ve fiziksel-dijital malzemeler arasında gidip geldiğim bir üretim yolum var. Çamur yoksa Ipad’de dijital çamur kullanıyorum, kâğıt yoksa yine aynı şekilde dijital kâğıt-kalem var. Bunlar da aslında üretim yapmak için en temel “olmazsa olmaz”lar.
Eserlerini görüp, kıskanıp, “keşke bunları ben yapmış olsaydım” dediğin sanatçı kim?
Antony Gormley’nin Londra’da çatılara yerleştirdiği figürlerini çok etkileyici buluyorum.
Her bir heykelini tamamladığın an hissettiğin hissi nasıl tanımlarsın?
Ağır bir hastalıktan kurtulmuşum gibi gelen bir ferahlık duygusu.
Dizi mi film mi?
Dizi.
Ev mi, dışarısı mı?
Ev.
Senin için günün en önemli öğünü ve bu öğünün yıldızı nedir?
Kahvaltı. Kızarmış bir dilim ekmek.
İnsanlara tuhaf gelen ama bir türlü vazgeçemediğin bir alışkanlığın var mı?
Bir şeyleri birkaç kere kontrol etmeden duramam. Mesela uçakta kapatılması gereken cihazların her birini en az 3-4 kere kapalı mı diye kontrol ederim.
Dijital ile fizikselin birbirinin içine geçtiği şu günlerde sende hangisi ağır basıyor?
Bu birbirine karışmışlık hoşuma gidiyor. Bir süre sonra zaten bunu sorgulamayacağız bile. Şunun gibi; gittiğiniz bir yerde elektrik olması hiç tuhafınıza gitmiyor değil mi? Teknoloji ilerledikçe, implantlar, eklentiler ve benzeri belki bizim henüz hayal edemediğimiz yazılım ve donanımlarla bu iç içe girmişlik sorgulanmayan bir sıradanlığa dönüşecek. Gerçek dediğimiz şey esneyecek ve değişecek. Bunların şafağında bulunmak beni çok eğlendiriyor.
Londra’da yer alan J.D Mallat Gallery’de dijital bir sergin gerçekleşti. Senin için nasıl bir deneyimdi?
Çok keyifli oldu. Süreç de eğlenceliydi, izleyicilerle paylaştıktan sonra gelen tepkiler de. Sergide sadece virtual bir salona heykelleri 3D edisyonlarını koyup bırakmadık. ha:ar’da ve hayattaki ortağım Arda Yalkın ve Garage Atlas ekibiyle beraber heykellerimin AR ediyonlarını da yaptık ve sergiye bağlı bir katalog hâline getirdik. Böylece sanatseverler eserleri kendi bulundukları mekânda deneyimleme imkânı buldular. Bonus olarak da VR gözlüklerle sergi salonunda gezebilecekleri bir versiyon daha yapıldı.
Sence 10 yıl sonra NFT’ler hakkında konuşuyor olacak mıyız, konuşuyorsak bu konuda gündemimizde ne olabilir?
Olacağız. Ama şimdiki gibi bir hype olduğu için değil. Teknolojisini ve alım-satım platformu olarak sağladığı avantajları, eser sertifikasyonu, yüksek bedelli eserlerin ortak sahipliği gibi konularda kullanacağız.
Bize 2020 senesini tanımlar mısın?
Garip bir ağırlık duygusuyla beraber herkesin karantinada olduğu günlerde hiç ellenmeden çalışabilmenin verdiği müthiş rahatlık. Ev, müzik, yeni üretimler.
Sırada ne var?
Bu soruları yanıtladıktan hemen sonra ha:ar’ın ve benim solo sergilerimiz için çıkacağımız Venedik yolculuğu, akabinde İstanbul sergilerinin hazırlıkları…
Bize selfie stilini göster?