İçini ısıtacak bir şeye mi ihtiyaç var? O zaman Who-ville’e hoşgeldin! “How The Grinch Stole Christmas!” bir bardak sıcak çikolatayı bitirene kadar izlenebilecek, Noel’in yaramaz tarafını gözler önüne seren kült bir efsane. Grinch’i görmek için her seferinde yeni bir bahane bulanlara, 26 dakikalık bir hediye paketimiz var—korkunç iyi bir fikir gibi duyuluyor.
Öncelikle kısa-filmin ikonikliğinin tartışmaya kapalı olduğunu da bir kenara not alalım. Chuck Jones’un imza animasyon tarzından olsa gerek Grinch’in bu ağzı yayık gülüşünü bir kere gördükten sonra unutmak kesinlikle mümkün değil. Enerjisi büyülü gülüşlerden. Animasyonun dinamik akışıyla birlikte film geçireceğiniz en hızlı 26 dakikalardan birisine dönüşüyor. Yani, izlerken telefona bakmak yasak!
2D animasyonlara n’oldu? Onlara en çok ihtiyacımız varken nerdeler? Sorunun cevabı 1966 gibi görünüyor çünkü Chuck Jones işin hakkını vermiş. Renkler ve sahneler karmaşıklıktan çok uzak hatta bazı sahneler farklı sekanslarda tekrar bile kullanılmış. İşin bu eforsuz doğası ve abartısız sunumu zaten onu özel yapan. Hatta bu temiz hali, harika seçilmiş renklerin ön plana çıkmasına da ortam sağlıyor diyebilirim. Şeker bir pembeyle süslenmiş Who-ville, kar kaplı buz mavisi dağlar ve yaramazlık için bir Pantone moodboard şeklinde renklendirilmiş bir Grinch… Brat yeşilinden daha ikonik, kusura bakma Charli XCX.
Filmin baştan sona çaldığı bangerları görmemek haksızlık olurdu. “How The Grinch Stole Christmas!”ın müziği, tıpkı animasyonun kendisi gibi, filmle çılgın bir harmoni içinde. Bir ortak yaratı ürünü olduğunu görmek çok açık. Neşeli, yaramaz, biraz kışkırtıcı ve alaycı kıpır kıpır bir albüm teması var. Bu denkleme bir de Boris Karloff’un seslendirmesini katınca işler bambaşka bir boyuta geçiyor. Frankeinstein ile Grinch’in seslerinin aynı kişiden çıkması da oldukça ilginç değil mi? Hatta bir tık komik.
Şimdi “hear me out” zamanı; Grinch’in yalnız, serseri duruşu bir noktada havalı. Ya da animasyon o kadar estetik ki algılarımla oynuyor, asla bilemeyiz… Yine de, Grinch’in dışlanmış, memnuniyetsiz ama aslında içsel savaşında motive hali ona ilginç bir yakınlık kurmayı sağlıyor—hatta bir noktada Noel’i çalmak isterken kendimi buldum. Aslında bütün bu düzenin içinde derin bir ironi de kendini gerçekleştirdi, oldukça “yaramaz” bir villian olarak yaratılan Grinch bir Noel ikonu haline geldi. İşte, “Ne oldum” demeyeceksin…
Tabi “How The Grinch Stole Christmas!”ı kendisi yapan asıl unsur vibe. Nasıl bilmiyorum ama pijama giymenin ya da yastığın soğuk yüzünün hissine eşdeğer bir konfora sahip. Kendi dünyasına çekip bir süre orda vakit geçirmenize izin veren filmlerden—hem de aşırı pozitif bir şekilde, hepimizin ihtiyacı olan türden. Zamanın, kültürün ve insanın sınırlarına hiç takılmadan kendi dünyasında oldukça mutlu bir film var karşımızda. Bir arada olmak aslolan, böyle düşününce ortak noktada buluşmak çok kolay değil mi ne dersiniz?
2024 kadar hızlı biten bir filmin sonundayız. Gitmeden önce Grinch’ten aldığımız ilham ile yaramazlık ve enerji dolu bir yeni yıl için hazırladığımız playliste sizi davet ediyoruz: