If You Can Live without Making Music, Then Don’t Do It.

MusicNovember 10, 2017
If You Can Live without Making Music, Then Don’t Do It.

2000’leri doyasıya yaşayan, Türk rock müziğine tutkuyla bağlı olan herkesin onlarla bir anısı vardır; Harun Tekin ve Koray Candemir, bilmeden birçok anıya ortak oldu. Şimdi ise dönemin Beyoğlu’nu özlemle anarken alternatifler üretmeye çalışan bir şehre dağılıyoruz. Dasdas’tayız! Müzik, tiyatro, gastronomiyi fazlasıyla sahiplenen bu “hub”ın müzik bölümüne liderlik eden mekanın kurucu ortakları Harun ve Koray, birlikte gerçekleştirdikleri akustik konser serileriyle son dönemin en dikkat çekici ikilisi. 20 yılı aşkın bir süredir müziği hayatının odağına alan bu iki isime, “Müziğe ilk başladığınız dönemden bugüne ne değişti?” diyor ve müziğin geçmişinden geleceğine uzanan bir sohbet içinde sözü onlara bırakıyoruz.

Harun: Koray’la tanışmak çok önemli bir motivasyondu, ben onu başarmış oldum bu yirmi yılda.

Koray: Evet, başlıyoruz!

Harun: Stüdyo 18’de prova yapıyoruz, onlar da yapıyorlar.

Koray: Sene, 97 – 98 civarı bir şey…

Harun: Kargo bir sürü şeyi başarmış bir grup, mor ve ötesi de bir tane albüm çıkarmış ama çok öfkeli bir grup, o sıralarda. Bir sürü şeye protesto falan… Onlar da daha olgun. İki yaşla açıklanamayacak kadar daha olgun. Böyle sanki 15 yaş daha büyük, amca gibi… Yıllar içinde tabi çözümlendi o amcalık durumu.

Koray: Amca mı olduk şimdi?

Harun: Deneyimli…

Koray: Deneyimli ama o zamanlar 22 yaşındayım!

Harun: Yaşla açıklanamayacak bir deneyimdi. Biz fazla öfkeliydik.

Koray: Evet onların fazla yüksek hisleri vardı. O zamanlar PR şirketlerine, müzik şirketlerine çok karşılardı. İlk öyle tanıştık ama o bu stüdyoda ayaküstü bir muhabbetti.

Harun: Sonra, “Sing Your Song” yarışmasında, 2001’de yeniden bir araya geldik. Koray da yarışmayı sunuyordu.

Koray: Manga, Emre Aydın gibi birçok müzisyen, ışık tasarımcısı, ses mühendisi isim çıktı oradan, enteresan bir yarışmaydı.

Harun: O yarışmayı Murat Tümer yapıyordu. Biz de mor ve ötesi olarak onun yarı naline konuk olmuştuk.

Koray: Sonra da Harun’un bir projesiyle olay tamamen kenetlendi. Harun: “Savaşa Hiç Gerek Yok” projesi için ben az tanıdık, çok tanıdık demeden bütün cool arkadaşlarımı taciz etmeye başladım. Bir gün fotoğraf çekimi için Koray’ın evine gittim. Bu biraz daha doğru bir başlangıç oldu.

Koray: Tabii orada evlere gidip gelmeler başladı.

Harun: Çok yakın arkadaş olduk.

Koray: 2002’ydi sanırım, 15 sene olmuş! Su gibi akıyor zaman…

Harun: Playstation’lar, muhabbetler…

Koray: Tabi aynı mesleğin getirdiği o dayanılmaz ha ik.

Harun: Sonra aynı anda albüm çıkarmayı yaşadık 2004 senesinde.

Aynı anda albüm çıkarırken neler oluyor?

Koray: Bizim için çok iyi olmadı Kargo’ylayken. O sene Harun’lar her şeyi ezip geçmişti.

Harun: O Mayıs ayında bir Kargo, bir de mor ve ötesi albümü çıktı. Hiç öyle şeyler başımıza gelmezdi o ana kadar.

Koray: Bizim daha önce gelmişti, tekrar geldi!
Daha iyi bir şey değil mi bu? Daha keyi i değil mi? Günümüzde benzer janralarda iyi müziklerin çıkmaması ve birbirlerini zorlamaması değil mi ana problem?

Koray: Artık janrların da pek kalmaması diyebiliriz… Çünkü çok karıştı.

Harun: Bence şu anda ana problem çok potansiyeli olan süper tatlı isimler ve grupların üzerlerine 3. yeni falan gibi orda durmayacak elbiseler giydirilmesi. Mükemmel olacak bir sürü şey var, ama onları yeni bir akım gibi aktarıp, üstlerine yeni bir gömlek giydirmeye kalktığınız zaman iyi olmuyor. Ne onlar için ne de onları öyle değerlendirenler için. 3. Yeni dediğin zaman Edip Cansever ve Turgut Uyar’ı aşan bir şey olması lazım. Bir de öyle bir şey olursa onun adı 3. Yeni olmaz zaten nasıl birinci yeni döneminde adları o değildi. Adı önceden konup sonradan ortaya çıkmıyor.

Koray: Tabi çok şey değişti ama! Sonuçta artık internet ve sosyal
medya gibi bir şey var. Biz ilk çıktığımızda 90’larda öyle bir şey yoktu. Dinamiklerimiz enteresan şimdi. O zaman daha çok gizem vardı. Takip edebileceğin janrların içinden tek tük artistler gruplar vardı. Şimdi tabii ortalık tamamen karıştı. Her an her şey önünde. Birazcık değersizleşti
gibi geliyor ama o her zaman kendini yeniler. O kadar da endişelenmeye gerek yok ama kaotik bir ortam da oluyor. Çok fazla şey var, çok fazla şey çıkıyor. Şu anda biz onu anlamıyoruzdur ama bundan elli sene sonra geriye dönüp bakıldığında internetin keş ve onun insanlar üzerindeki etkisi çok daha sağlıklı değerlendirilir. Bizim sosyal yaratık kısmımızı çok yükseltti bu durum, internetin sosyal hayatına vurdu herkes!

Biz insanın ruh, duygu, sezgi gibi şeylerinin abartıldığını o kadar da tekrar edilemez ve özgün şeyler olmadığını 15 yıl içinde anlamış olacağız. Ona bir direnç olması çok doğal, çünkü bu bizi anlamsız hale getiren bir şey.

Keşfetmek kolaylaştıkça sektör nasıl değişti?

Koray: Sektörün para gücü de değişti, önce “download” diye bir şey çıktı, şarkılar indirilebilir ve korsan oldu… Napster davaları 90’lardan beri gelen bir şey. Bu durum bütün plak şirketlerinin hareketlerini de değiştirdi. Prodüksiyon yapma şekilleri değişti. Kime para yatırılacağı, hangi mecranın kullanılacağı… Her şey değişti. İşte bakalım bindik bir alamete…

Beyoğlu’nun yok olup, müzik dünyasının kendisine mekan arayışı içerisinde olması üzerine neler söylemek istersiniz, bu durum neleri değiştirdi?

Koray: Taksim şehrin kalbiydi, her zaman da öyledir. Hala da değiştiğini düşünmüyorum. Orası toparladığı anda tekrar harekete geçecektir.

Harun: Yapı Kredi Kültür Sanat binası, Akdeniz Heykeli’yle caddeye tekrar nefes verdi. Orası en kötüsünü, dibini görmüş durumda zaten oradan tekrar çıkacak.

Koray: Ama bizim yaşadığımız zamanları şahaneydi tabi. Her sokakta,
her yerde, her barda, her canlı çalınabilecek her mekanda başka birilerini izleyip, eğlenip, bir gece içerisinde 3 – 4 farklı mekanda dolaşıyorduk. Çok farklı bir kimyası vardı.

Harun: 2011 yılında İstanbul’da 30 tane Berlinli yazarı ağırladık, Beyoğlu’ndaki gece hayatını anlamakta güçlük çekmişlerdi ki aslında Berlin gibi kozmopolit bir yerden gelmelerine ve Türklere de aşina olmalarına rağmen. O dönemden bu döneme ne kayboldu niye kayboldu zaten dergiyi okuyanlar onu kendileri de anlayabiliyorlar. Ekstra anlatmaya gerek yok. Türkiye’de eğlence aktörleri ayakları çimento kalıplarına zincirlenmiş vaziyette oturuyorlar. İyi tarafından bakmak lazım. O zincirle çimento, bir gün giderse çok iyi antrenman yapmış olacağız.

Koray: Bu durum, motivasyonu tabii aşağıya çekiyor. Eskiden turneye çıkardık, sponsorlu turneler olurdu. Üniversite festivalleri olurdu. Onlar kalmadığı için tabi motivasyonunuz düşüyor. Canlı çalarak, çok daha fazla insana ulaşabiliyorduk, şimdi o biraz daraldı.

Harun: İstanbul trafiğinde araba kullanan herkes, diğer insanlarla ilgili negatif duygulara kapılıyor. İnsanlar mutsuzlar, negati er ve niye öyle olduklarını tam bilmiyorlar. Sen de öfkeli oluyorsun. İnsanların iyiliği için bir şeyler yapma arzunu bile azaltabilecek bir şey bu. Bu insanlar kötü olduğu için değil, mutsuz olduğu için böyle. Başka türlü zamanlarda aynı insanların içinden iyilikler çıktığını da görebiliyorsun dolayısıyla aynı Koray’ın dediği gibi ortam insanı zehirleyebiliyor. Ama ona direnmek için de yollar aramakla geçiyor vaktin.

Sizin direnme yöntemleriniz ne oldu?

Harun: Bizim direnme yöntemimiz de kendimizi ifade edebileceğimiz alternatif yollar aramak oldu. Bunlardan biri de Dasdas! Koray: Tek kelimeyle ifade etmem gerekirse sabır. Dasdas hangi motivasyonla ortaya çıktı?

Harun: Arkadaşlarımız Muzaffer (Yıldırım) ve Mert (Fırat)’in bizimle erken dönemde paylaştıkları bir proje. Ardından Didem (Balçın) de bize katıldı. Müzik, sahne sanatları ve gastronomiyi bir araya getiren bir hub. Bu mekanların hepsi birbiriyle konuşuyor.

Koray: Şimdi Harun’cum hayatında Dünya Yalan Söylüyor’dan sonra neler değişti?

Harun: Biz piyasaya çıktığımız zaman piyasaya çıkmak çok daha zordu. Ama bir şekilde çıktıktan sonra devam etmek daha kolaydı. Şimdi tam tersi oldu. 5 dakika içerisinde Youtube’a bir şey koyabiliyorsun ama bulunması daha zor. Rekabetin çok sert olduğu bir orman. O yeni single’lar çıkaran herkes müthiş bir rekabet içine atılmış oluyor. Müziğe ulaşmanın emek isteyen bir şey olmaktan çıkması ıskalanan bir şey. Spotify, iTunes var
hatta artık download da etmiyoruz sadece stream ediyoruz. Şu anki gelir paylaşımı açısından sanatçı için olabilecek en korkunç versiyon. Hard copy yerine dijital, dijitalde de download yerine stream…

Koray: Eskiden telif hakları daha zayıftı. Ama eskiden beri konserlerdi. Sanatçının asıl geçimini sağlayan. Teli er buhar olup gidiyordu. Teliften hayatını idame ettiren yoktu. Şöyle bir kriter koyabiliriz ona, Türkiye’de bir müzik grubu hayatını geçindirecek kadar para kazabiliyorsa sektör gerçekten yükselmiş demektir. Ben hep ona bakıyorum, çünkü maddi manevi her şey dörde bölünüyor azami. Eğer onlar müzik yaparak hayatını geçindirebiliyorsa o zaman müzik sektöründe bir döngü var demektir. Ve o son on senede gittikçe düştü ve asıl dert bu. Popstar’lar, megastar’lar, tek başına albüm yapanlar var ama tabi onların dizaynı farklı. Hareket edişleri, konserleri, para kazanışları bambaşka. Gruplar özel yapılardır. Müziğini sözünü kendisini yaptıkları için onların yaşaması sektörün yaşaması gerekiyor, ama şu anda bu döngü karambolde.

Şu anda sektöre girmek isteyen biri, size gelse ve tavsiye istese ne söylersiniz?

Harun: “Müzik yapmadan durabiliyorsanız yapmayın.” Koray: Tarkan Gözübüyük yazacak mıyız altına?

Harun: Çok doğru bu söz! Çünkü çok inatçı çok çalışkan çok hırslı olmaları gerekiyor. Ve bunların hepsi olsa da yetmeyebilir.

Koray: Profesyonel olarak yapmak zorlaşıyor aslında, müzikle uğraşmak zorlaşmıyor. Evinde her şeyi kurup kayıt yapıp paylaşabilirsin. O dert değil. Meslek olarak yapmak zorlaşıyor.

Harun: Biz şu anda dünyada da bütün müzisyenler arasında çok şanslı bir azınlık içerisindeyiz. Kendi sevdiği müziği ve sadece bunu yaparak hayatını sürdüren müzisyenleriz. Böyle insanlardan çok az var. Dolayısıyla bu azıcık kümenin içine mutlaka girersiniz, çalışın demek doğru değil. Biraz hayal tacirliği oluyor. Aslında, büyük ihtimalle olmayacağını anlatarak ve bu risklerin ne olduğunu bilgilendirerek sektörü anlatmak daha doğru.

Yapay zeka müzik sektörünün neresinde duruyor?

Harun: Ben insanla yapay zeka arasında bir savaş gibi düşünmüyorum yaşadıklarımızı ama öyle düşünürsen, o şimdiden kaybedildi zaten. Mesela edebiyatta; New York Book Review’e gönderilen bir şiir var: “ Ne kadar güzel! Kim bu genç?” diye bakıyor eleştirmenler ve yapay zeka olduğunu görüyorlar. Esas mesele oraya gelecek, yapay zeka bunun neredeyse aynısını yapıyor ama bak bunu yapan insan denilmesi. Yapılan şey arasında bir fark olduğu için değil, yapan insan olduğu için dinleyeceğimiz bir döneme gideceğiz. Bir de bizim kadar romantik olmayan bir dinleyici olduğunu düşünelim, hep onu aklımızda tutalım. “Aa gerçekten şarkı söylüyormuş bu abi!” denilen dönem olacak.

Koray: Peki 4 AI bir araya gelip grup kurma olayı? O olur mu?
Harun: Olur abi mükemmel olur. Hatta onların sınırı da yok istersen 29.000 tane de bir araya gelebilir. “Singularity” adlı ilk single’larıyla!

Akustik müzik?

Koray: O bitmez.

Harun: Biz insanın ruh, duygu, sezgi gibi şeylerinin abartıldığını o kadar da tekrar edilemez ve özgün şeyler olmadığını 15 yıl içinde anlamış olacağız. Ona bir direnç olması çok doğal, çünkü bizi anlamsız hale getiren bir şey. Ses dünyasında analog ve dijital tartışmaları; her şey dijitalleşiyor ama analog gibi değil benzetmeleri hala devam etmekle beraber o fark minimum düzeye geldi. Hatta undo’dan önce ve undo’dan sonra diyebilecek kadar, insanların işini kolaylaştıracak kadar kreatif endüstrileri hediye etmiş oldu bize dijital devrim. Ama 25 sene öncesine gitsen ve herhangi bir ses mühendisine gitsen alacağın cevaplar herhalde bizim; “Yapay zeka o kadarını da yapamaz.” dediğimiz gibi tınlayacaktı.

Koray: İşte bu, biraz derin bir konu. Dünyanın en ünlü prodüktörlerinden biri Brian Eno, bir röportajında “Ne yaptıysak, kendimize kendimiz yaptık.” diyordu. Biz kayıt yaparken yanlış bir şey yaptığımızda aynı kanalı tekrar açıp, tekrar çalmaya başladıktan sonra, “perfect tune” arayışı başladı. Hep en iyi şeyi duymaya alıştırdık kulağımızı. Doğal hücum, hep beraber çalmalar yok oldu. Kulak onu arıyor şimdi. Oto tune’lar müziği vokallerin tonuna çeken processor’ler hepsi yapıyor. Yani da esasında farkında olmadan seneler içinde bir zehrin içine girdik, ufak tefek hatayı bile kulak kaldırmıyor. Popüler kültür her şeye hakim oluyor, bu da enteresan bir konu. Hep mükemmel tonda şarkılar yapmak zorunda kalıyoruz.

Gruplar özel yapılardır. Müziğini sözünü kendisini yaptıkları için onların yaşaması sektörün yaşaması gerekiyor, ama şu anda bu döngü karambolde.

Bunu şimdi yapsam “şöyle olurdu” durumu oluyor mu?

Koray: Türkiye’nin eskilerine bakarsak Melih Kibar, Onno Tunç’un yaptığı şarkılar mükemmel çalınan şarkılardı onları buraya çekmek değil, bunu oraya çekmek gerekirdi. Orda çok enteresan bir ruh var. Üzerinden zaman geçtiği için bambaşka duygularla yeniden yapılacaktır. Şu an her şey bize hep eksik gelebilir çünkü çok güzel bir laf vardır; “Bitmiş şarkı yoktur.” diye. Biter ama biz her şeye her zaman bir şey ekleyebiliriz.

Harun: Bizim ilk iki albüm çok amatör bir ruhla kayıt edilmişti. Geçen sene, 20. yılımız dolayısıyla ilk üç albümü remaster ettik yani; müziğin miksi ve kayıtları ile oynamadan son aşamayı yeniden ele aldık. Biraz daha günümüzün müzikal standartlarına yaklaştırdık.

Koray: Günümüze uygun bir makyajla..

Harun: Sonic olarak diğer albümlere yaklaştırmış olduk. Aslında iki sound arasındaki farkla, biraz o dönemki ilişkileri duyabiliyorsunuz, neydik ne olduk gibi.

Koray: 70’lerden herhangi bir albüm dinlediğin zaman onu arıyorsun tabi! O biraz eski, canlı, düzenli aranjeleri arıyorsun. Yeni yapılmış hallerini dinlediğin zaman o key alamayabiliyorsun. Enstrüman çalmak diye bir şey var. O bitmeyecek ve onu iyi yapan adam her zaman başkalarını büyüleyecek.

Harun: İnşallah böyle olur ama masaj koltuğu mesela bir masajcının yerini alabilir mi? Bence bir noktada alabilir.

Koray: Ben orada ters düşüp, biraz farklı düşünüyorum.
Harun: İyi bir masör kadar masaj yapan bir masaj koltuğu ya da otomatı

hayatta olamaz diyemediğim için bizim de durumumuzu iyi masörler olarak görüyorum.

Koray: Masajdan girdik biraz enteresan oldu ama! İnsan teni, tene değiyor masajda. Onu kaybettiğin zaman o masaj masası ne kadar o hissi verebilir bilmiyorum.

Harun: Tabii bunu masaj sevenler daha iyi cevaplayabilir. Benim krim yok bu konuda.

Koray: Onun başka bir şeyi var, en önemlisi bir enerji transferi var.

Harun: İnsan dokunuşu bizim için önemli bir şey çünkü türümüzü seviyoruz en nihayetinde. Bizim yaptığımız şeyin özelliği bizim yapıyor olmamız. Aynı Harun gibi çalan çocuğun konseri var bir de Harun’un konseri var. “Gel biz Harun’u dinleyelim.” demek gibi. Teknolojiye dair gerçekçi mi bakıyorum, hayalci mi ya da saçma sapan mı konuşuyorum bilmiyorum. Çünkü bilmiyoruz sonuçta.

Koray: Buna daha ileriden geriye dönük bakılması lazım, biz şu anda onun içindeyken bilemiyor olabiliriz. İnsanların üzerindeki etkisini daha tam anlamadık. 2010’dan beri mi akıllı telefonlar var? Çok yeni! Hayatımızdaki bu değişim herkesi birbirine bağladı. Sosyal olarak onun etkilerini göreceğiz ama müzik olarak, o insan dokunuşu önemli.

Harun: Neden bilemeyebiliriz? 2010’ların başından beri her sene o ana kadar üretilen bilgi o yıl, bir o kadar daha üretilerek geometrik artıyor. Mesela ilk uçak, şimdi bize yazık görünüyor, ya da ilk araba, ilk internet, ilk AI… Şu anda biz onun üzerine konuşuyoruz. Saatte 30 km gidip, arada tekleyen bir araba üzerine. Bir araba asla at arabasının yerini alamaz diyorduk, şimdi bu; anlam kaybı mı demek? Anlam insan ürünü mü değil mi? Evet! Tartışma oraya gidiyor. Sohbet, muhabbet, gerçek performans… Bunlar bizi hayatta tutan şeyler. Neden öyle düşünüyoruz çünkü insan kendi türünü merkeze almadan zorlukla düşünebilen bir varlık. Böyle düşündüğümüzde de türümüzün yok oluşundan korkuyoruz. Her, yapay zeka o kadar da yapamaz dediğimiz zaman. Bundan korkmaktan da haklı mıyız? Haklıyız, elbette. Türümüzün yok olması hayırlı bir şey mi olur?

Koray: Onu bilemiyoruz.

Şu anda siz üretiminizi hangi motivasyonla yapıyorsunuz?

Koray: Kemikleşmiş duygular var. Bir ritmimiz, bir tempomuz var. 20 yılı aşkın bir zamandır yaptığımız için otomatikte her zaman yaptığımız şeyi yapıyoruz. Sadece bazen motivastyon düşüyor, zaman uzuyor, arası açılıyor ürettiğimiz şeylerin.

Harun: Bir yandan da sanatçı olmak yaptığı şeyin çok farkında olamamaktır. Karikatürize olduğunda bunu görürüz, onun bir doğruluk payı vardır aslında. Biz tam olarak ne yaptığımızı anlatamayabiliriz. Şarkı yazarı mesela, ne oluyor da şarkı yazıyorsun? Bazen de çok daha fazla çalışmanın anlamlı olduğu bir alan. Birisi, “Ben şarkı yazmalıyım.” diye oturacak olursa mutlaka yazar diye düşünüyorum. İnanıyorum ben. Eğer yapmışlığı varsa, bir şarkı yazarı kendinde böyle bir motivasyon buluyorsa, elbette yazar. Çünkü ilham yok, “İlham gelsin de yazıyım.” yok. O öyle olmuyor. Evet, hayatta öyle anlar olabilir… Ama bir şarkı yazarı hayatını buna bağlamayarak yaşarsa iyi eder.

Koray: Orada da Edip Cansever’in lafı devreye giriyor; “Ben ilhamı masama çağrırım.” der. İşini yapmadan, bekleyerek olmaz. İlhamı bekliyorum yok. Hadi bana gelsin durumu yok. Çalarak, yazarak, çizerek oluyor. Mesela sürekli boyamayan, resim yapmayan ressam mı olur.

Harun: Genel olarak da ilhama davet etmek için içinde bulunduğun toplumun genel alışkanlıklarından kendini sıyırmak önem taşıyor olabilir. O açıdan sanatla ilgilenen insanlar aslında rol model olamazlar çünkü ne alakası var. Çocuğuna; “Bak bu abi gibi sorumsuz ol, sabah 6’dan önce uyuma, çeşitli kötü alışkanlıkların olsun ama herkes seni merak etsin büyüyünce yavrum.” diyemezsin. Normalde deme zaten, çünkü bu insanların birazcık deli birazcık farklı olmaları aslında onu farklı kılan şey. Bu arada biz o kadar da deli değiliz aslında.

Koray: Evet o rol modeli çok havada bir tanım.

Sizin akustik serinizin çıkışı nasıl oldu?

Koray: O tamamen evden çıktı. 15 senedir hep evde birbirimizle elimize gitar alıp çaldığımız için bu yöne evrildi. Mesela “Dünya Yalan Söylüyor” çıkmadan önce ben bütün şarkıları Harun’dan akustik dinlemiştim. Sonra sene 2004, bir arkadaşımızın doğum günüydü. “Siz beraber takılıyorsunuz, gelip bir şeyler çalsanıza.” dedi. İlk öyle bir şey yapmıştık. Tadı damağımızda kalmıştı! İleride yapabiliriz böyle bir şey dedik.

Sonra Tiyatro – D22 için yapılan bir organizasyona katılmıştık destek maiyetinde. Oradaki konser şahane oldu, biz de çok eğlendik. Bunu böyle ufak tefek yapmaya başladık, şimdi onu kariyerimizin bir parçası olarak değil de arada dönem dönem yapıyoruz. Bu da öyle bir dönem aslında.

Author: Based Istanbul

RELATED POSTS