İdeolojik anlamda, herhangi bir bağlılık veya referanstan arındırılmış bir kimlik yaratıyoruz. Bunun ironik bir şekilde bize çok daha samimi bir diyalog kurma şansı verdiğini çabuk fark ettik çünkü kurduğumuz bu mesafe bir beklenti olasılığını ortadan kaldırıyor. Tek bir duruma bağlı kalmaktansa dilinden kurallarına yepyeni bir şey yaratmak istedik. Bu kurgusal araca sahip olmasaydık yaratım sürecinde sahip olduğumuz özgürlüğe ve mesafeye sahip olamazdık. Günümüzde, çevremizi saran teknoloji personaları her şeyden daha çok yaratıyor ve değiştiriyor. Teknolojinin hayattaki kullanımı ne kadar artarsa o insani bağı ve dolaylı olarak bireyselliği ve özgünlüğü de kaybetme riskimiz o kadar artıyor. Sosyal roller, aile ve eğitim gibi bizi tanımlayan ve şekillendiren algoritmalardan sık sık bahsederiz. Beste yapmak için piyanonun başında oturduğunuzu farz edin. Yaratıcılığınızın çerçevesi içerisinde kimliğiniz çok büyük bir rol oynuyor ve yaratıcılığınız üzerinde bir etki bırakıyor. Daha tatsız bir örnek vermek gerekirse, şarkı yazdığınız gün, hatta o hafta görüp duyduklarınız bile bir rol oynuyor. Kimlik konsepti içerisinde düşününce, hem kimse onu üstünden atamıyor hem de bireyselliğe ve özgünlüğe değer veriliyor. Bu konuya dair bizim de sevdiğimiz bir bakış açısı Yann LeCun’a ait. Hayatta yaptığımız her şeyin “boşlukları doldurmak için” olduğunu söylüyor.
Bunun en önemli olumlu yönü diyalog platformu üzerinde tam kontrole sahip olmamız. Yalnızca birkaç yakın arkadaşımız ve iş kontağımız kim olduğumuzu biliyor. İstenmeyen her türlü durumdan uzaklaşabilme özgürlüğünü seviyoruz. İnsanlar gösteriden sonra bizimle konuşuyor, harika sohbetler ediyoruz ve tüm bunlar bize samimi ve gerçek geliyor. Tabii anonim olarak takılmanın daha ilginç olduğu da bir gerçek. Dünyaya bir şey sunuyorsunuz ve bir sanatçı olarak sunduğunuz önceki işinize dair önyargıların hiçbiri yok; en dürüst reaksiyonu alıyorsunuz. Kimse olmamak harika bir his çünkü c / a kendi başına bir varlık oluyor Bugüne dek hoşumuza gitmeyen tek şey çevremizdeki insanlar için yorucu olması. Soundcheck’lerde vs. bu kadar dikkatli olmak biraz tuhaf olabiliyor. İnsanlar sahnede neden maske taktığımızı soruyor genelde. “Sebebi şu” diyebileceğimiz bir şey yok. Bir sebebi tamamen içgüdüsel; sahnede olduğumuz kişiler olarak görünmek istemedik. Bir noktada, referans noktası veya arayüz bırakmamak için bizimle alakalı her şeyin göz ardı edilebileceğini hissettik. Yüzlerimiz de bunun en büyük işareti olacaktı. Biz de yüzlerimizin soyutlaştırılmış biçimlerini takmaya karar verdik. Yani figüratif anlamda bunlar “maske” değil.
Birkaç sebepten dolayı bunun harika ve çok değerli olduğunu düşünüyoruz. Bunlardan biri teknolojideki yeni gelişmelerin daima akademi içerisinde kalması. Bu da kısmen, hakikatin daima o kadar heyecan verici olmaması ve genel anlamda basının da pek bilgilendirici olmaması. Örneğin; söz konusu yapay zeka gibi belirli konular olduğunda bir abartılmış bir heyecan söz konusu. Bu da beklentileri yükseltiyor ve nihayetinde hayal kırıklığına veya tam tersi, insanları katleden robot liderler gibi saçmalıklara yol açıyor. Bu nedenle bilim ve sanat, araştırma ve kitleler gibi dünyaları ve insanları bir araya getiren ve bu konuda bilgi sağlayan platformlara kesinlikle ihtiyacımız var. Ayrıca, yeni medya alanında üretim yapmak ve bu işleri sergilemek klasik sanatlara kıyasla daha çok kaynak gerektiriyor. Akşam bir yağlı boya tablo alıp bir gecede en güzel tabloyu yaratabilirsiniz. Ama yeni medya eserleri kullanılan teknoloji anlamında oldukça meşakkatli olduğundan platformların desteğine ihtiyaç duyuyor ki Digilogue bunu gerçekleştirme anlamında muhteşem bir iş çıkarıyor.
HYPER_HOLOGRAM’ın yaratıcı sürecinde yararlandığımız kurgusal bir çerçeve ve sanat tarzı bu. Büyülü gerçeklik kavramına göz kırpan bir kelime oyunu. Aslında farklı konsept türlerini kapsayan, gerçek dünyaya dair esasen gerçekçi bir bakış açısı sunan ama bir yandan da büyülü unsurlar ekleyen veya ortaya çıkaran bir kurgusal anlatı ve hatta sanat biçimini anlatıyor. Biz bu konsepti alıp büyülü dijitalliğe dönüştürdük. Gerçek ve sanal, dijital ve analog gibi belirli ikiliklerin değişiminden ve ara değerinden ilham aldık. Yarattığımız bu yeni konsept, önceden ruhsuz veya sıkıcı derecede somut olduğunu düşündüğümüz yerlerde gizli harikalar konsepti etrafında oluşturduğumuz fikirler için mükemmel bir çerçeve sağladı bize.
c / a’nın performanslarının büyük bir kısmı kavramsal bir çerçeve kapsamındaki ses görüntülemesinden oluşuyor. Başlangıç anlamında medyum olarak belirli ortak noktalara sahip olsa da metin, nispeten soyut bir akış gibi unsurları ekleyerek bu anlatının derin, hatta felsefi bir katman oluşturmayı umuyoruz. İnsan-ötesi bile denilebilecek bir şeye hitap etmek istiyoruz. İlk gösterimizde yaşadığımız tuhaf ve güzel bir an vardı. Kalabalık, görsellerdeki bir yazıya cevap verdi. İnsanları harekete geçirdi ve o anda insanlarda istediğimiz duyguyu yaratabileceğimizi gördük. HYPER_HOLOGRAM’ın tıpkı bir film gibi dikkatinizi verdiğiniz ve başından sonuna tanıklık ettiğiniz bir deneyim olduğunu düşünüyoruz.
Aslında son derece doğal gelişti. Çok yakın arkadaşız ve birlikte çok vakit geçiriyoruz. Bu nedenle düşündüğümüz her şeyde bir iz bırakmaya başladı ve o sürece dahil oldu. Gösterinin akışI üzerine en çok çalıştığımız noktaydı. Sinemanın şiirselliği bunun parçalarından biri. Şimdi düşününce bu tekilci bakış açısı onu bir sonraki seviyeye çıkaran şey oldu. Üretim aşamasında bir not defteri gibi faydalandığımız bir video dosyası vardı. Görseller, referanslar için bu dosyayı güncelledik ve her seferinde birbirimize gönderdik. Sonunda bu video not defteri işin kendisi oldu. Bir de birkaç hafta önce aklımıza garip bir fikir geldi. Bu projeyi bir teaser olarak da düşündük. Gelecekte keşfedeceğimiz her fikir veya yol için; bir kırılma gibi büyüyen sanatsal bir çıktı.
Bizim için romantikliğin bir sonraki seviyesi. HYPER_LAND özetle büyük bir düşünce desenine evrilen bir dizi notun başlığıydı. İngiltere’de romantik ressamların büyük bir kısmı insanın doğayla ilişkisi üzerine düşünürken peyzaja odaklanırdı. Yeni bir gerçeklik veya mekanın hayalini kurmak çok romantik. Bu bir tepe manzarası da olabilir, bir bilgisayar simülasyonu da. Burayı ziyaret etmemiş birine, özdeki gerçek değişimleri ve bundaki güzellikleri keşfedebileceğI bir yer olarak tanımlanabilir belki. Bir şey daha. HYPER_LAND’de herkese bedava çilekli milkshake veriyoruz.
Kulüplerde 25 insana çalmaktansa biraz daha büyük bir şey yapmak istedik ve böyle başladı her şey. Bunun arkasındaki sebep de belirli kriterler (düzgün bir projektör, ışık/efekt ve ses sistemi) olmadan bu performansın zihnimizdeki fikrin hakkını veremeyeceğini hissettik. Kendini beğenmiş görünmek istemiyoruz ama bunu başka türlü yapamazdık. O noktadan sonra, anonim kalarak herşeyden uzak durma kararımız performansımızın önüne geçebilir diye düşündük çünkü gösteriden önce paylaşıp sunabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Ama şanslıydık ki iyi bir şey sunabileceğimize tüm kalbiyle inanan ve bizi gösteri için davet eden birini tanıyorduk. Sonar’daki gösterimizden kısa bir süre sonra TodaysArt’a davet edildik ve o noktadan sonra işler yürüdü. Hollanda’da çalmak için sabırsızlanıyoruz çünkü Oneohtrix Point Never ve Dasha Rush gibi hayran olduğumuz birçok müzisyen var.
Şu anda asıl amacımız HYPER_HOLOGRAM’ı mümkün olduğunca çok sergilemek. Tüm görseller, ışıklar, yüksek çözünürlük ve izleyiciyle işin kendini bulduğunu düşünüyoruz. İki proje üzerinde çalışıyoruz. Biri Future Tellers 2018’de ilk kez sergilenecek küçük bir iş, diğeri de 2019’un başında sergileyeceğimiz kapsamlı bir proje. Şu sıralar ikiside prodüksiyon ve araştırma safhasında. Bu ikinci büyük iş gerçek oyun yayını gibi birçok katmanı kapsayacak. Henüz tam anlamıyla keşfedilmemiş veya çalışılmamış yollar bulmaya devam etmek istiyoruz. Son olarak, terk edilmiş bir alışveriş merkezi veya lüks bir gökdelen katı arıyoruz. Burayı yakın gelecekte kurmayı planladığımız yeni bir şirketin ofisi yapacağız. Röportaj için teşekkürler, İstanbul’da görüşmek üzere!