Leave the World Behind
Karanlığın ve sessizliğin ortasında, gecenin bir yarısı kapınız çalınsa, o kişileri eve alır mısınız? Bazı şeylerin ters gittiğini sezdiğinizde neye güvenirsiniz; hislerinize mi yoksa rasyonel zekanıza mı? Peki ya tüm yaşananlar, algılarınız ve hayal gücünüz elinizdeki az bilgiye dayalıysa. Sam Esmail’in yazıp yönettiği Netflix’in yeni yapımı Leave the World Behind ile, New York’ta yaşanan elektrik kesintisi sırasında iki çocuklu bir aileye konuk oluyoruz.
Teorik olarak tatildeyken her şeyden uzaklaşmak özgürleştirici bir şey olabilir. Telefonumuzu kapatmak, Wi-Fi bağlantısını kesmek ve gerçekten de anda olmak; hepimizin tatilden istediği şeylerin başın geliyor. İşte Leave the World Behind filminin fikri de buradan geliyor. Julia Roberts’ın canlandırdığı Amanda, kocası Clay’i (Ethan Hawke) uyandırır ve bir tatil rezervasyonu yaptırdığını ve sabah yola çıkacaklarını duyurur. Ailesinin eşyalarını, haftasonunu en rahat ve dinlendirici şekilde geçirmek için düzenlese de, Long Island’daki kır evine vardıklarında işler ters gitmeye başlar. Amanda, ailesiyle birlikte dinlendirici bir hafta sonu geçirmeyi hayal ederken, New York’taki elektrik kesintisinden kaçan ev sahipleri George (Mahershala Ali) ve Ruth (Myha’la Herrold) olan bitenlerden sığınmak için kiraya verdikleri bu tatil evlerine geri dönerler. Amanda durumdan memnun olmazken, Clay, George ve Ruth’un kalmalarına izin verir. Bu çatışma, filmin ilk kısmına, filmi daha dehşet verici bir hikayeye doğru iten gergin bir alt fikir olarak öne çıkarken; evlilik, kuşak çatışması, sınıfsal ve ırksal gerilimlerin tümü film boyunca gerilimi tetikliyor.
Leave the World Behind filminin senaryosunu ve yönetmenliğini üstlenen Sam Esmail; Rumaan Alam’ın aynı isimli romanından uyarladığı hikayeyi ABD Eski Başkanı Barack Obama’nın da yer aldığı bir ekiple realize ediyor. Roman, 2016 sonrası Amerika’daki ırk ilişkilerini ve sınıf gerilimlerini gözler önüne seren nüanslarla bezeli hikayesini, yıldız oyuncu kadrosuyla heyecan verici bir kıyamet gerilimine dönüştürüyor. Film, ustaca, önce insanlar arasındaki güven duygusunun kırılganlığını ve tehditleri aynı anda karşımıza getiriyor. Ardından devlete duyduğumuz inancı sarsıyor. Bizi savunmasız, korunmasız bir alanda, en zararsız bildiğimiz karşısında bile aciz bir konuma getiriyor. Korkunç olan şu ki; doğa bizim kurgumuz gibi çalışmıyor. Filmi izledikçe; “Uygarlık olmazsa ne yaparız?” sorusu karşımıza geliyor. Rota oluşturmak, bulunduğunuz yeri anlamak imkansızlaşıyor. Uzun mesafeler giderken alıştığımız bu konfor olmadan geriye sadece yol tabelaları kalıyor. Filmde en dikkat çeken an ise insanların diğer insanlara doğru gitme isteği. Kitap, dünyanın sonunun belirsiz bir tehdit olarak kalmasını tercih ediyor; iklim felaketi mi, siyasi amaçlı kıyamet mi, hatta başka dünyaya ait bir şey mi? Bu belirsizlik, filmin ilk yarısındaki gerilimin çoğunu tetikliyor, ancak sonunda Leave the World Behind’ın cevaplara daha doğrudan işaret ettiği anlaşılıyor.
Kıyametle sınandığımız bir maceranın içinde, iyilik, kötülük, ırk ve sınıf kavramlarının özüne inerken “Leave the World Behind” dünyasına hazırladığımız playlistimizle buluşun.