Moda kendini ifade biçimi ve evet, cinsiyetler kendilerini farklı ifade ederler. En azından bugüne kadar bu böyleydi. Artık yeni nesil, kendini tanımlarken ya da ifade ederken cinsiyetten bahsetmiyor.
Bir tanıdığınız hamile. İlk sorunuz: “Cinsiyeti ne?” Ve sonra klasik yalan: “Aman sağlıklı olsun, cinsiyetin ne önemi var?”. Önemi olmasa neden ilk sorunuz bebeğin cinsiyeti üzerine olsun? Kabul edelim, cinsiyetin önemli olduğu, kızların hayırlı evlat; ancak erkeklerin “gurur” demek olduğu bir toplumda büyüdük. Dünyada değişen, hatta silikleşen cinsiyet kodlarını belleğimizde sıfırlamak için epey bir uğraş vermemiz gerekiyor.
Giyinmek en yaygın ifade biçimi ve modadaki cinsiyet kavramlarının sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. Kadınlar erkek gardırobuna dadanalı zaten epey bir zaman olmuştu. Onlar için modadaki cinsiyetsizlik çoktan başlamıştı. Erkeklerdeyse durum yavaş yavaş kabul görüyor. Herkesin içinde kadın ve erkek taraflar olduğu kanısı yaygınlaştı. Ve gün bununla barışma günü. 55 yaşındaki, evli ve başarılı tasarımcı Rick Owens, son verdiği bir röportajda “Eşimle mutluyum. İçimde daha naif ve duyarlı; hatta belki feminen bir taraf da var. Ve ben bu tarafımla da barıştım.” diyor.
Moda haftalarının, koleksiyonlar büyüdükçe erkek ve kadın olarak farklı tarihlerde farklı haftalara bölünmesini atlatmışken, birbirinden oldukça beslenen kadın ve erkek giyiminin, şimdi tek defilede iki cinse de hitap eden koleksiyonlarla sunulduğunu görüyoruz. Dünyanın en büyük renk ve pigment otoritesi Pantone, geçtiğimiz yıl, tarihinde ilk kez, yılın rengini iki renk olarak belirledi: Bebe pembesi Rose Quartz ve erkek bebeklerle müsemma Serenity mavi. Kurum, bu seçiminin nedenini yeni neslin normlardan biri olan cinsiyet sınıflandırmalarına karşı çıkmasının altını çizmek olarak açıkladı. Pembenin erkeklerde kullanımı önceki dönemlerde daha yaygındı ve oldukça yakın bir geçmişte, 1950’lerde ABD First Lady’si Mamie Eisenhower ile ilk kez kadınlarla özdeşleşti ve zaman içinde renklerin algısı değişti. Bugün baktığımızda, koleksiyonlarda kadınlarla özdeşleşen pastel tonlarının erkeklerde; militer tonlarınsa kadınlarda sıkça kullanılma sebebinin, bu renk algısını dağıtmak olduğu biliniyor.
Bir rengin kadın veya erkek olarak algılanması ne vahim bir önyargıdır halbuki? İşte günümüz jenerasyonuyla paralel olarak moda markaları; trendleri, renkleri, kesim ve desenleri cinsiyet normları içinden çıkararak giydirdikleri “insan”a odaklanıyor. Markalar bunu yaparak giyinmeyi kendini ifade etmek, kendini keşfetmek olarak gören yeni jenerasyona daha kolay ulaşabiliyor. İşte bu nedenle feminen ya da maskülen olarak tanımlanamayan oversized ve androjen görünümleri sık sık koleksiyonlarda görüyoruz.
Dünya cinsiyet konusunda gerçekten evriliyor. Bir zamanlar bir çırpıda “Cinsiyeti ne?” diye sorduğunuz anneler; artık bu sorudan rahatsızlar. Hatta çocuklarına cinsiyetsiz isimler koyma çabasındalar. İş başvuru formlarından cinsiyet kısmı kaldırılıyor; Facebook yeni versiyonunda cinsiyet bölümünü 2 seçenekten 20’ye yakın farklı seçeneğe çıkarıyor. Covergirl Magazine, ismiyle müsemma, her sayısında kapağına kadınları taşırken geçtiğimiz Ekim ayında kapağında ilk kez bir erkeğe yer verdi: Makyaj Vlogger’ı ve sosyal medya fenomeni James Charles.
Pitti Uomo kapsamında Floransa’da defilesini izlediğim Juun.J, 2016-2017 Sonbahar-Kış koleksiyonunu androjen modeller eşliğinde, iki cins için de kullanılabilir renk ve kesimlerde, “-less” (“-sız”) ismindeki koleksiyonunda, “Genderless” (“Cinsiyetsiz”) gibi mesajları doğrudan yedirmişti.
Kollektif tasarım markası Vetements’ın defilelerinde kadın ve erkek koleksiyonları birlikte sunuluyor. Çoğu zaman modellerden kıyafetlere kadar kadın ve erkek arasındaki çizginin iyiden iyiye bulanıklaştığı, izleyicilerin aradaki farkı anlamakta zorlandığı biliniyor.
Gucci defilelerindeyse Alessandro Michele başa geçtiğinden beri marka bünyesinde kadın ve erkek koleksiyonları arasındaki çizgi hiç bu denli silikleşmemişti. Tasarımcı bu durumu “Dünyayı bugün bu şekilde görüyorum.” diye açıklıyor.
Perakende sektöründe en büyük ses getiren projeyse, Londra’daki Selfridges departmanlı mağazasının bazı bölümlerini, koleksiyonlardan seçtiği androjen parçalara ayırarak oluşturduğu cinsiyetsiz konsept mağazaları ve “Erkek. Kız. Ben.” kelimelerinin üzerini çizdiği, “Sen”e odaklandığı reklam kampanyaları.
Elbette bunun için yıllar içinde ön plana çıkmış erkek hegemonyasını, her ne kadar moda kadın-egemen bir alan olsa da, biraz pozitif ayrımcılıkla yıkmak gerektiği kanısında olanlar da var. Bu da koleksiyonlara feminizm olarak yansıyor. Valentino’dan Dior’a geçen Maria Grazia Chiuri’nin marka bünyesindeki ilk defilesinde, moda evinin ilk kadın kreatif direktörü olarak ne yapacağı merakla bekleniyordu. Valhasıl, Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie’nin 2013 yılında yaptığı “Hepimiz Feminist Olmalıyız” isimli TEDx konuşmasını, tıpkı Beyoncé’nin feminizm marşı “Flawless” gibi, tişörtlere doğrudan taşımıştı. Feminizm, kadınların da erkeklerle eşit haklara sahip olma çabası olarak algılanan bir akım esasında. Ve en güçlü feministler yalnızca kadınlardan değil erkeklerden çıkıyor. Erkekler feminist olduğunda daha adil ve daha doğru ses getiriyor. Belki de bu nedenle Acne Studios, 2015-2016 Sonbahar-Kış erkek koleksiyonunda “Kadın Gücü” ve “Radikal Feminist” sloganlarını kıyafetlerine taşımıştı. Yine Acne Studios tasarımcısı Johnny Johansson, 2015-2016 Sonbahar-Kış kadın koleksiyonu kampanya çekimlerinde 11 yaşındaki oğlunu model olarak kullandı. Kadın koleksiyon parçaları içinde fotoğraflanan oğlu Frasse için tasarımcı “Yeni nesil giyinirken kıyafete odaklanıyor; toplum normlarına değil.” diyor.
Geçtiğimiz ay piyasaya sürdüğü son albümünde Sezen Aksu, “Koca Kıçlı” şarkısında özellikle ülkemiz ev kadınlarının mutsuz evliliklerini, eşleri ve onların aileleri tarafından nasıl ikinci planda tutulduklarını, hayallerinin nasıl bir bir yıkıldığını trajikomik bir şekilde ifade ediyor.
Kısacası, toplumun her alanında bu anlamda bir başkaldırı, bir çaba seziliyor. Ve bir şeyin düzelmesi, salt onu düzeltmekle olmuyor. ABD’de köleliğin kalkması kanunla belirlendi, evet. Ancak akabinde tüm dünya köleleşti dersek yanılmış olur muyuz? Kapitalist düzende paranın kölesi olan her dinden, her ırktan insanları düşünün… Dolayısıyla kadınlara verilen haklar da onları erkeklerle eşit hale getirdi mi sahi? Pozitif ayrımcılık, kadınları yukarılara taşımaya çalışırken bir yandan da onları erkeklerin gözünde “Kadın tabii, yazık, desteğe ihtiyacı var.” diye konumlanmalarına sebep olmadı mı? Kadınların feminist yaklaşımı uzunca bir süre başka taraflara çekildi ve belki de onlara en büyük zararı bu çaba verdi. Bugün esas etkili feminizmin erkeklerin de dahil olduğu feminizm olduğu aşikar. Adicihie’nin Dior tişörtlere kadar konu olan söylemi gibi, gün “Hepimizin feminist olması gerektiği” gündür.