“Sanki her şey daha önceden yapılmış, bize yapacak bir şey kalmamış gibi. O yüzden bazı fikirlerin ilk defa ortaya çıktığı dönemlerde; 40’larda, 50’lerde üretmeyi çok isterdim.”
Her zaman giyilmeye değer tasarımlar üretmek! Yüksek kalite dikiş ve tasarım anlayışı olan, kolay giyilebilen giysilere olan ihtiyacım kendi tasarım anlayışımın da temelini oluşturuyor. Yaratma özgürlüğü de tüm bu sebeplerin en başında geliyor.
Kişileri özel günlerine hazırlamak, onlarla daha özel bir ilişki kurmanıza sebep oluyor. Sınırlarınız daha geniş, tasarımlarınız daha özgün oluyor. Hazır giyim ise daha büyük kitlelere ulaşabileceğiniz,bir matematiği olan, bütünü görmeniz gereken daha buüyük bir resim. Sektörde her ikisine de ihtiyaç var. Ama son yıllarda ortaya çıkan “Pret-e-Couture” anlayışı, haute couture’den rol çalmaya başladı. Bir çok markanın koleksiyonlarında fiyat olarak daha kolay ulaşılabilen ve daha kolay taşınabilen lüks, tasarım elbiseler hazır giyim olarak tüketiciyi cezbediyor. Artık tüketici seçkilerini oluşturuken, daha hızlı, ulaşılabilir olmasını önemsiyor.
M.O.F.C kadını hayatın içinde olan, aklını ve bedenini önemseyen, sosyal, bilgi düzeyi yüksek, gusto sahibi, özenilen, dünyalı bir kadn.
Lüks, bir güç gösterisidir. Lüks giyim bir tavırdır. Luks giysi ise iyi kalite kumaş ve yüksek dikiş tekniği ile yapılmış tasarımdır.
Tasarım süreçlerimi oluştururken çoğunlukla içsel olarak mutlaka bir detaya sürüklenmeye başlıyorum. Bir süre bu detayı bulup çıkarmak için teknikler ve dokular araştırıyorum. Tüm içerik oluşunca da markamın disiplinlerine göre tasarımlarımı ortaya çıkarıyorum. Tüm dünyada tasarımcılar artık aynı kokuyu alabiliyor. Zaman zaman markaların koleksiyonlarının birbirini anımsatması hatta çok benzerlikler göstermesi, ortak olduğumuz dünyaya aynı pencerelerden bakmamızdan, ortak bir yaşam anlayışımızdan kaynaklanmakta.
Pilise ve drape uygulama tekniklerimin bana özel oldugunu dusunuyorum. Bu sebeple görüldüğünde hemen tanınması bir imza niteliği taşıyor.
Şehirde artık bir profil oluştuğunu düşünüyorum. Cihangir, Nisantaşı, Beyoğlu gibi semtlerin kendi dokuları olduğu gibi kendi insan profilleri de var. Hatta bunlar birbirine karıştığı zaman çeşitlilik, bir sürü ifade görebiliyorsunuz. Çeşitlilik (her konuda) ülkemizde çok ihtiyacımız olan bir şey.
Asla diyeceğim bir trend olduğunu zannetmiyorum fakat, bir markanın her parçasını üzerimde taşımaya asla diyebilirim. Ayakkabısı, kemeri, çantası tek markadan giyinen kişileri görünce hiç hoşlanmıyorum.
Zamansız olma durumu, benim tasarım anlayışım. Bir tasarımı son kullanma tarihi ile yaratmak, ona bir zaman koymak onu asla geleceğe taşımıyor. Vintage giyimde büyük moda evlerinin tasarımlarının ilham kaynağı olmasında ki en önemli ilke zamansızlık.
Özgünseniz, bir imzanız varsa ve tasarım unsurlarınız iyi bileşenlerden oluşuyorsa her zaman giyilmeye değer bir marka oluyorsunuz. Ve tüm bu koşulları iyi bir marka yönetimi ile istikrarlaştırmak da çok önemli.
Bazen tıkandığımız noktalar oluyor. Hiç yapılmamış bir şeyi yapmayı, ilk siz keşfetmeyi o kadar istiyorsunuz ki… Sanki her şey daha önceden yapılmış, bize yapacak bir şey kalmamış gibi. O yüzden bazı fikirlerin ilk defa ortaya çıktığı dönemlerde 40’larda, 50’lerde üretmeyi çok isterdim. Tabii ki günümüzde de keşfedilen yeni kumaş teknolojileri var ama stilize edilen çok yeni bir keşif olduğunu sanmıyorum. Yeni dünyada, eskiyi ve yeniyi ya da birçok tasarım anlayaşını bir araya koyarak stilize etmek yeni bir kavram olabilir. Bana göre çağımızın en önemli devrimi sneaker’ların hayatın her anında kullanımı.
Yaratıcılık olduğun yerde başlar, büyümek ister. Biz bu ülkeden çıkıp sınırlarımızı aşmak istiyoruz, çok da gerek duyuyoruz. Lokal kalmak tasarımcıyı bi zaman sonra yavaşlatıyor, tembelleştiriyor. Oysa ki bu biraz da milli bir mesele. Bir çok ülkenin milli geliri sahip oldukları moda evleri. Ve dünyada çok tercih edilen, çok takdir gören birçok tasarımcı ülkesi ya da özel kurumlar tarafından destekleniyor. Bizim de desteklenmemiz gerekiyor. Bu ülkede tasarımcı, kendi yağıyla kavrulan, küçük ölçekli girişimci pozisyonunda. Dünyada çok iyi bir yer edinebiliriz, oldukça yeterliyiz!
Kesinlikle özgün olamalılar. Bu yolculukta sürekli gelişmek ve öğrenmek çok önemli. Bilgi en kiymetli şey. Gelmiş geçmiş tüm dönemleri bilmek, geleceği anlayabilmek, tüm tasarım unsurlarına, teknik ve uygulama yöntemlerine hakim olmak sizi başarıya ulaştırır.
Bir tasarımcı tek başına başarılı olamaz. Bizim işimiz çok kollektif. İyi bir ekibi istiyor. Dünyanin en iyi tasarımını da yapsanız, onu istediğiniz gibi kalıba dökecek ve dikecek kişi olmazsa tasarımınız varolamıyor. Yolculuğuma başladığım zaman, bugün sahip olduğum tecrübe ile tüm organizasyonu ve ekibi yönetebilmeyi daha iyi bilmek isterdim.
Ben sosyal medya hesaplarımda biraz daha sakin duran biriyim. Biraz utangaç olabilirim hatta. Ama yeni markam M.O.F.C ile ve bu marka için kurduğum yeni ekip ile birlikte markamızın hikayesini sosyal medyada daha iyi ifade edeceğiz.
Moda geleceği hedeflemek zorunda olan bir sektör. Ve gelecek çok hızlı değişiyor. Dünyadaki disiplinleri önemsemek gerektiğine inandığım için evet anlamlı buluyorum.
Benim için sırada M.O.F.C markasını sınırlarımız dışına çıkarmak, ona dünyada bir yer açmak ve bu ülkeye bir gurur kazandırmak var.