Yasemin’in kendi markasını kurma macerası, öncelikle modaya olan ilgisinden geliyor, sonra da tekstilci olan babasıyla geçirdiği zamandan. Mezun olduktan sonra kendini “marka kursam acaba nasıl olur?” diye düşünürken bulan Yasemin, bu süreci şöyle anlatıyor “Çok tökezliyor insan, hatalar yapıyor, çabuk inanıyor hatta bazen çok çabuk pes ediyor ama bu sektörü bilen birinin desteğini arkanızda hissetmek büyük bir şans. Çünkü bir kadın olarak bu ülkede herhangi bir sektörde işinin patronu olmak deli işi…”
Markasının adı ise, Yasemin’in köklerinden geliyor. Bute’nin Arnavutça bir kelime olması, Yasemin’in Arnavut göçmeni olan babaannesi ve dedesine olan sevgi ve saygısının bir göstergesi. ‘Sakin, yumuşak kişilik- durumlar karşısında sükunetini koruyabilen’ anlamına gelen Bute, tasarımları ile bu sakin, ağırbaşlı ve zamansız karakteri yansıtıyor.
Tek bir ürün için bile verilen emeğin ne kadar fazla olduğunu kendi gözlerinizle görmek ve bilmekte çılgınlığın içerisinde sakinleştiriyor insanı. Bu yüzden markamı bu tüketim çılgınlığının bir parçası olarak konumlandırmıyorum. Hizmet ettiğimiz gaye bunun tam tersi.
Bute tasarımlarının giyenlere ne vadettiğini sorduğumda; “En büyük önceliğimiz müşterilerimize yıllar boyu kullanabilecekleri kalitedeki ürünleri sunmak. Tüketim çılgınlığının bir parçası olmak değil hedefimiz, tam tersine akıllıca yapılan alışverişlere teşvik etmek. Ürünlerimizin bir güzel özelliği hem gündelik kullanıma hem de özel zamanlarda kullanımına ayarlanabilir oluşu.” diye yanıtlıyor Yasemin. Tasarım aşamasında ise kendi fikir ve beğenilerinin devreye girdiğini belirtirken, koleksiyonlarının temel taşını o sırada kendisini etkileyen bir olay, renk, kişi veya bir tablonun oluşturabildiğini söylüyor. Koleksiyonlardaki nakışların hepsi de aslında Yasemin’in boş zamanlarında çizdiği eskizlerden parçalar, Bute’un ne kadar kişisel bir marka olduğunu buradan anlayabiliyoruz.
Kendi markanı kurmak, işin tüketim değil de üretim tarafında bulunmak; kişisinin moda ile ilişkisini değiştirebiliyor. Bu süreç de Yasemin’i buzdağının görünmeyen kısmıyla karşılaşmaya itmiş. “O zaman ilişkim tamamen değişti, çünkü dünyaya ne kadar büyük bir zarar ve kirlilik ürettiğimi(zi) anladım. İhtiyacımızın kat ve kat üzerinde tüketiyoruz, üretiyoruz. Ne insanlığın bu kadar ürüne ihtiyacı var ne de dünyanın bu tüketimi kaldıracak gücü.” diyor Yasemin. Tek bir ürün için verilen emeği gözlerinizle görmenin de bu çılgınlığın içerisinde kendini sakinleştirdiğini anlatırken, Bute’u bu tüketim çılgınlığının bir parçası olarak konumlandırmamak ve yavaş, üzerine düşünülmüş parçalar üretmek markanın temelinde büyük bir öneme sahip.