Toplumun uç köşelerindekileri fotoğraflarken korku duymuyor. 80’lerin New York’u sadece fotoğrafçı Miron Zownir için değil, ayrıca fotoğrafladığı özneler için de bir keşif, hayatta kalma ve geçiş zamanıydı. Seks işçileri, uyuşturucu bağımlıları ve “tüm engellere rağmen savaşmış” kaybedenler, onların hisleri, hassaslığı ve güçlerini yeni kitabı NYC RIP’te ele alıyor. New York bir zamanlar olduğu şehir değil ve Miron onu toplumun dışına ve içine itenleri bizler için anlatıyor.
1980’de New York şehrine taşınmadan önce Berlin ve Londra’da yaşadım. Düzenli bir gelirim olmadığı için fakir mahallelerde yaşadım ve düşük ücretli geçici işlerle hayatta kaldım. Bu zamanlarımda, sokaklarda gezip fotoğraf okuyan kız arkadaşımdan ödünç aldığım kamera ile evsizleri, uyuşturucu bağımlılarını, seks suçlularını fotoğrafladım. Yani New York şehrine öyle saf ve deneyimsiz gelmedim. 26 yaşındaydım, sokak bıçkınıydım, açık kafalıydım ve maceraya hazırdım. Herhangi bir finansal arka planı veya işi olmayan bir fotoğrafçıydım. Hiç bir güvencem yoktu ve kimse benim fotoğraflarımı yayınlamak için beklemiyordu. En başından beri ilgimi çeken ve bana yeni olan özneleri seçtim ve başından beri medyanın bambaşka şeylerle ilgilendiğini biliyordum. Öznelerim kadar ben de yabancıydım. Varoluşsal bir güvencem yoktu ve geleceğim belirsizdi. Ama korkusuzdum ve yaptıklarım için tutkuluydum. Bir başka deyişle, fotoğrafladığım insanlara dair şokta, etkilenmiş veya rahatsız hissetmektense onlara dair bir kardeşlik hissettim.
Bahsettiğim gibi bu, ortak olan eşikte yaşam, kurum karşıtı, otorite karşıtı, hükümetlere karşı şüphecilik, neredeyse hukuksuzluk hissiydi. Bu insanların çoğu ya çok aşağı ve dışarı düşmüştü ya da yenilmişlerdi ama bende hayranlık uyandırıyordu. Onların çoğu altenatif bir yaşam deneyip yapamamışlar. Ama tüm engellerle savaşmış ve kaybetmiş birinden daha da etkileyici ve trajik olan ne olabilir ki?
Yaşadığım her şehir benim için önemliydi ama hiç bir şehir kişiliğimi şekillendirmedi. İlk kez büyük şehre taşınmadan önce meraklı, cesur, akıllı, umarsız, maceracı ve sabırsızdım vs. ve her yeni şehir bana iyi veya kötü, yeni deneyimler kazandırdı. Acımasızlığı, absürdlüğü, güzelliği ve karmaşıklığı kişisel ilişkilerde, kitaplarda, aklınızda veya hayalinizde hatta ormanda veya çölde de deneyimleyebilirsiniz. Ama itiraf etmeliyim ki New York şehri özeldi ve buna rağmen kişiliğimi ve karakterimi şekillendirmedi, ama kesinlikle yaşam tarzımı etkiledi ve orada geçirdiğim zaman için minnettarım.
Benim için her zaman özel olacak bir zamanın ve yerin günlüğü, radikal bir şekilde değişmiş bir yerin belgesi gibi. Be ce 80’lerde New York şehrinin Zeitgeist’ını “manyaklığının zirvesi (Lydia Lunch)”nde benim kadar özgür, vahşi ve ham ele alan yok.