Analog film kareleri, gerçek üstü tasarım ögeleri, janra dönüştürücü video oyunları, dijital hikaye anlatıcılığı, yürüyen bas notaları, yapay zeka akıl oyunları – çağdaş sanatın ve kültür öncülerinin yanında, sıradışılığa adanmış bir alandayız. Mubi, Chanel ile bir araya gelerek yaratıcılığı ve sinema sanatlarını kutluyor. Küratörlüğünü MUBI’nin üstlendiği “Next Prize Koleksiyonu”, 2022 ve 2024 yıllarında ödül kazanan yedi filmden oluşuyor.
Kreatif bir aradalıkların bizim için farklı bir yeri var, hep de öyle oldu. Yaratıcılığın kutlanmaya değer olduğu fikrini paylaşarak Chanel ve Mubi bir araya gelerek dünyanın dört bir yanından sinematografi tanımını yeniden tanımlayan öncü isimleri merceğine alıyor. Tilda Swinton ve Cao Fei’nin jüriliğinde, iki yılda bir ödülleri kazananlarıya buluşuyor. Film kürasyonu 1 Eylül’den itibaren Mubi’de bizimle buluşacak, bu sırada gelin birbirinden benzersiz bu 7 bakış açısına yakından bakalım:
SKATE STORY: SHORTPLAY DEPTH I (2024) – Sam Ang
Sam Ang görsel sanatla hikaye anlatımını birleştirerek kaykay kültürünün ham ve dinamik enerjisini dijital bir bütünde yakalıyor. Kişisel ve toplumsal deneyimlerin katmanlarını keşfeden bu çalışma, kaykay yapma sürecinin duygusal ve fiziksel derinliklerine dair çarpıcı bir bakış açısını da yanında getiriyor. Geleneksel anlatıları zorlayan eser, parçalı ama derinlemesine bir hikâye anlatımı ile izleyiciyi etkilerken, minimalistik ve güçlü bir görsel stil ile ön planda. Eser bir video oyunun görsel anlatılar ile bütünleştiğinde nasıl bir karma sanat dalına dönüşebileceğine dair güçlü bir izlenim olarak karşımızda.
GUTS AND GLITZ (2024) – Foxx Maxy
Ham ve filtresiz gerçeklik… İhtişamın cazibesi ve günlük hayatın zıtlığı arasındaki kışkırtıcı zıtlığa adanmış bir davetiye olarak tanımlayabiliriz Gutz and Glitz’i. Cesur, içgüdüsel imgeleri yüksek moda ve gösteriş unsurlarıyla yan yana getiren eser, modern kimliğin karmaşıklığını yansıtan bir gerilim yaratarak izleyiciyi çağdaş kültürde bir arada var olan güzellik ve vahşetin genellikle göz ardı edilen alt akımlarıyla yüzleşmeye zorluyor. Foxx Maxy 15 yıldır topladığı görsel-işitsel materyalleri katmanlar halinde kolajlayarak sunuyor, tam anlamıyla sıra dışı bir deneyim!
MOOR MOTHER: JAZZ CODES (2022) – Cyrus Moussavi
Cazın derin sularında gezintiye çıkmak ister miydiniz? Dalgalanan suların arasında sallanırken cazın kültürel ve politik anlamlarına doğru bir keşifteyiz. Sesin ve anlatının sınırlarını yeniden çizen, cazın köklerini ve tarihini radikal bir perspektifle inceleyerek zaman ve mekânda bir yolculuğa çıkaran eser, cazın sadece bir müzik türünden fazlası; bir direniş ve ifade biçimi olduğunu güçlü bir şekilde hatırlatır. Moor Mother’ın müzikal janraları birbiriyle harmanlayan vokalleri ve free-jazz yaklaşımıyla film eterik bir deneyime dönüştürüyor.
BEANPOLE (2019) – Kantemir Balagov
1945, İkinci Dünya Savaşı’nda çıkmış bir Leningrad. Savaş sonrası hayatta kalma mücadelesi veren iki kadın, onların üzerine yağan dehşetin yıkıcı etkileri, ve insan ruhunun en kırılgan bölgeleri… Film, tarihsel bir bağlamda bireysel acıları keşfederek, savaşın yarattığı derin travmalara dikkat çeken çarpıcı bir anlatıyla minimal ve oldukça etkileyici bir dil benimsiyor.
I AM NOT A WITCH (2017) – Rungano Nyoni
Modern toplumda cadılık mı? Peki, tam olarak kimin modern toplumundan bahsediyoruz? Zambia’da, sekiz yaşında cadılık suçlamalarıyla karşılaşan Shula’nın dünyasına konuk oluyoruz. Gerçeküstü bir atmosferde, masumiyetin ve geleneklerin çarpıştığı bir dünyayı gözler önüne sererken, aynı zamanda baskı ve önyargının derin köklerini sorgulayan güçlü bir anlatıyla trajikomik anlar, modern hayat ve geleneksel inançlar üzerine bir duruşmaya davetliyiz.
THE HUMAN SURGE (2016) – Eduardo Williams
Bütün bu küresel izolasyonun, dijital sosyalleşmenin arasında sizinle aynı fikirleri paylaşan biri olduğunu hiç hissettiniz mi? Apayrı coğrafyalarada, apayrı sürülüp giden hayatlar hakikaten birbirinden farklı mı? Film; mekanlar, zamanlar ve hayatların arasındaki görünmez köprülerden geçerek akışkan bir hikaye anlatımıyla soruları cevaplıyor. Belirsiz bir zaman ve mekân anlayışıyla izleyiciyi içine çeken bu deneysel eser, modern yaşamın monotonluğunu ve teknolojinin yarattığı yalnızlığı derin bir şekilde sorgulayan bir manifesto.
HERE (2009) – Ho Tzu Nyen
Kendine katlanmak ve içindeki senle barışma süreci, geçmiş, gelecek ve en önemlisi şimdi ile barışmak… Toplumsal bellek, kimlik ve varoluşun sınırlarını sorgulayan derin bir meditasyon içindeyiz; zamanın ve mekânın belirsizliğinde bir yolculukta. Görsel olarak zengin ve düşünsel olarak yoğun ve bolca her anlamıyla duyusal; gerçek ile hayal arasındaki ince çizgiyi keşfederek, film bireysel ve kolektif kimliğin inşasını çarpıcı bir şekilde ele alıyor.