‘Bohem’ muhtemelen Paula Goldstein’i anlatmak için kullanacağınız kelimedir. Londra’dan, New York’a, Los Angeles’tan şimdi San Francisco’ya Goldstein, Voyage d’Etudes adlı yeni gezi dergisini çıkarmak üzere. Dazed and Confused’dan gelen bir eğitim ve doğal bir moda farkındalığı ile, Paula’ya dikkat vermenin uygun olduğunu hissettik.
‘Bohème’ is probably the word you could use to describe Paula Goldstein. London, NYC, LA and now San Francisco, Goldstein is about to launch her new travel magazine Voyage D’Etudes. With an education coming from Dazed and Confused and a god-given fashion awareness, we felt it was appropriate to pay attention to Paula.
Geçen yıl hiç bir şehirde 3 haftadan fazla zaman geçirmedim, harikaydı ama şu aralar tüm giysilerimi aynı yerde toplamayı umuyorum – 2016’da yapmak istediğim bu. Bavulunuzdan yaşamak sizi hem daha yaratıcı olmaya hem de giysilerinize daha az özen göstermeye itiyor, bu da benim için bayağı özgürleştirici bir his. Şu anda San Francisco’da, Voyage d’Etudes’ün ilk sayısı üzerine çalışıyorum. Görünen o ki, neredeyse her yerde bulundum.
Last year I didn’t spend more than 3 weeks in the same city, it was fantastic but I’m currently hoping to reunite all my clothing in one place – that’s my ambition for 2016. Living out of your suitcase makes you become both more inventive and much less precious about your clothing, which to me is pretty liberating. I’m currently in San Francisco working on the first issue of Voyage D’Etudes in print. I have been, it seems, just about everywhere.
Dünyayı görme ihtiyacı. Bence rutin, öğrenme yeteneğini kısıtlıyor. Sürekli seyahat etmek beni şaşırtıyor, merakımı canlı tutuyor. Heyecanlı bir hayat yaşamanın sadece hayal ile olmayacağına karar verdim. Yapmak zorundaydım.”
Kesinlikle yeni şeyler için daha cesaretliyim, ayrıca şu an tek başıma zaman geçirmekten de mutluluk duyuyorum. Şimdi bir restoranda memnuniyetle tek başıma yemek yiyebilirim – bu bana hep vahşice bağımsız gelirdi. Önceleri bilinmeyen yerlerde vakit geçirirken içime kapanıktım, yalnız görünmekten çekinirdim; şimdi bunu takdir ediyorum.
Muhtemelen San Francisco.
Burası sakin bir kasaba gibi ve yürüdüğüm en şehir kokan sokaklara sahip. Evsizlik problemi beni her gün sosyal olarak düşünmeye ve sahip olduğum ayrıcalıklar için şükretmeye yöneltiyor. Diğer yandan insanlar gerçek anlamda burada dünyayı değiştiriyor, şirketler güçleriyle hükümete rakipler. Burası yatırımcı dolu, yatırımcılar ve zanaatkatler. Ukala değil, içine kapanık değil.
Biraz garip biriydim, sessizdim ve tüm arkadaşlarımın R&B sevmesine ve altın halka küpeler takmasına rağmen punk’tım. Sanata ve tarihe gerçekten çok ilgiliydim, öğrenmeyi seviyordum. Ama okuldan öyle nefret ediyordum ki bir süre sonra neredeyse hiç gitmez oldum – 16. yaş günümde beni okuldan attılar, kötü erkek arkadaşlarım oldu, her şey vardı. Ama sonunda resme olan aşkım ve ailemin bana işlediği eğitim dayandı ve sanat okuluna gittim.
Sanırım öyle, bir çok yönden o kadar da cesaretli değilim – hostellerde kalmadım veya hiç bir bağlantımın ve amacımın olmadığı bir şehirde bulunmadım. Bir çok yürüyüşte düşüp öleceğimden korkuyorum – ve bir kaplumbağa hızında kaykay öğreniyorum.
20 yaşımdayken babam birden öldü, böylece üniversiteyi bırakıp bir iş edinmeye karar verdim. Hayatımın çoğunluğunda olduğu gibi bu iş de şanslı bir kazaydı; bir arkadaşımdan duydum, başvurdum ve başladım. Pek sanatsal Yayıncımız Robert Montgomery’nin özel asistanı olarak başladım. Kendisi kişisel olarak Dazed’in yanı sıra gözlerimi bir fikirler dünyasına açtı, burada gençliğin ve modanın heyecanını hissettim… Sonunda kendimi dahil hissettiğim garip bir aile oldu.
Evet, hem Dazed hem de Purple dergilerinin çalışanları ailem gibi – dünyadaki en iyi arkadaşlarımdan biri Dazed’de asistandı.
Sadece farklı. Önceden yaratıcılıkta özgürlük daha fazlaydı. Hikayeleriniz trafik veya sosyal medya beğenileri için ‘’performans’’ göstermek zorunda değildi. Her şey daha sübjektifdi.
Los Angeles’a taşınacağım ve muhtemelen San Francisco’dan bir yer satın alacağım. Ama her zaman İngiltere’de köklerim olacak. Geleceğim Londra – Los Angeles arası gibi gözüküyor.
Londra fikirlerin doğduğu, New York ise işe dönüştükleri yer.
Şuanda ilk sayı üzerine çalışıyorum ve bir kaç ay içinde çıkacak, korkutucu ve uzun, her sayfayı daktiloda el yazımı yapıyorum. “Çok seviyorum gibi, çok seviyorum! Çok kötü, oh iyi, rezalet” gibi hislerim oluyor. Ama şimdi neredeyse tamamlandı ve gerçekten sadece kendimle değil ama aynı zamanda bir şeyler yapmak için ekstra yol almış arkadaşlarımla bu kalpten bol uhulu ve boyalı işi yaptıkları icin gurur duyuyorum.
Gerçekten (özellikle kadınlar için) çok da belirgin olmayan, insancıl ve samimi hikayeler anlatmak istiyorum. Eskiz defteri maceraları paylaşmak için en samimi yol çünkü her yaratan için eşsiz tutarlılıkta.
Moda işlerim ve Voyage d’Etudes arasında bir denge bulmayı umuyorum. Ayrıca başarıyla bir TV projesi yaratmak ve yönetmek istiyorum… Ama şimdilik bu bir sır!