Rebellion Is a Girl with Deadpan Eyes

Arts & CultureFebruary 10, 2025
Rebellion Is a Girl with Deadpan Eyes

Aşırı filtrelenmiş akışların ve özenle kurgulanmış kaosun çağında, her kare birbirinin kopyası gibi hissettirdiğinde, stolenbesos sahneye bir panzehir olarak çıkıyor—indie sleaze estetiğine bir tutam da lobotomy-chic serpiştiriyoruz. Dağınık grunge’un rüya gibi bir zarafetle buluştuğu bir dünya hayal et; işte stolenbesos’un yarattığı evrene yalnızca bir kalp atışı uzaklıktasın. Erkek bakışının şekillendirdiği, cinselleştirilmiş ve gerçeklikten kopuk fotoğrafçılardan sıkıldıysan, Maya’nın başlattığı bu görsel devrim tam da ihtiyacın olan şey—gecenin karanlığında çalan o asi şarkıların kadar ham ve isyankâr.

Şu an hiperfeminen bir meydan okuma çağında yaşıyoruz ve stolenbesos da propogandamız. Kişisel dönüşümünün küllerinden doğan stolenbesos (kameralar kapandığında kendisini Maya olarak bulabilirsiniz) bir zamanlar güvenip kendini teslim ettiği erkek fotoğrafçıların objektifinden sıyrılarak kendi hikâyesini yeniden yazmaya karar verdi. “Fotoğraf çekmeye başlamadan önce erkek fotoğrafçılar için modellik yapıyordum. Bana hissettirdikleri şeyi sevmedim. Çektikleri fotoğraflarda kendimi tanıyamıyordum.” İşte bu yüzden, kendini gerçekleştirme arayışında, fotoğraf makinesini eline aldı.

Maya’nın bu yakıcı kişisel deneyimi, sanatsal misyonunun fitilini ateşledi: Kadınları gerçeğe en yakın, en yumuşak ama bir o kadar da güçlü bir şekilde fotoğraflamak… Objektifin önünden arkasına geçişi, geleneksel güzellik algıları tarafından küçümsenmiş herkes için bir isyan çağrısı. Görsel dünyanın tekdüzeliğe gömüldüğü bir dönemde, Maya’nın işleri farklı bir alan açıyor—kırılganlığın güç olduğu ve her karede bir nevi kendini tanıma yolculuğunun yaşandığı bir dünya.

stolenbesos’un kalbinde hiperfeminen bir vizyon yatıyor: Yumuşak detayları cesur bir duruşla harmanlayan bir estetik. “Sanırım fotoğraflarım hiperfeminen,” diyor Maya, görüntülerine sinmiş kurdeleleri, dökülen saçları ve gecenin sessiz kollarında titreşen mavi tonlarını betimlerken. Fotoğrafları düşük kontrast ve sert flaş kullanımıyla şekilleniyor—bu kombinasyon, sıradan anları hikâye kitaplarından fırlamış ya da zamansız bir film karesi gibi hissettiren hatıralara dönüştürüyor.

Lobotomy-chic’ kasabasının dibindeyiz. Özenle planlanmış, kısıtlayıcı moodboard’lar yerine Maya, çekimlerini oyun seansları gibi tasarlıyor. Evet, oyun seansları doğru duyuluyor. Çekimler genellikle modellerin evinde gerçekleşiyor; dolapları karıştırıyor, kıyafetleri deniyor ve birlikte yaratmanın verdiği özgürlükle hareket ediyorlar. Ortaya çıkan kareler bir rüya gibi—yumuşak, samimi ve gecenin mavi tonlarında süzülen anlar.

Ve artık bir şey çok net: Eski hikayeler fazla fazla anlatıldı. İşte bu yüzden stolenbesos, kendi hikâyesiyle geliyor—kendi istediğini söyleyen, kendi yolunu çizen bir sesle. Indie sleaze’in ham gerçekçiliği ile lobotomy-chic’in naif zarafetini harmanlayarak, akılda kalıcı ve düşündürücü kareler yaratıyor. Bir anı gibi, diyor çekimleriyle ilgili. Şimdi söyle, bir film rulosuna kaç besos sığar dersin?

Author: TUNGA YANKI TAN

RELATED POSTS