Reinventing Values Created by Humans

Arts & CultureApril 9, 2023
Reinventing Values Created by Humans

Harald Schaack için teknoloji bir düşünce, duygu ya da fikri işlemek için kullanılabilecek herhangi bir araç. Çalışmalarında yaşadığımız gerçekliğin bir yansımasını olabilecek en düşsel şekilde yaratıyor. Sanatçı, başkalarının geride bıraktığı içeriklerle çalışırken; yapay zeka tarafından oluşturulan sanat eserleri, insanların yarattığı değerleri yeniden şekillendiriyor ve ufak kavrayış anlarının oluşumuna olanak tanıyor. Teknoloji ve sanatçılar, yeni fikirlerin iletilmesi için birbirlerinin sınırlarını zorluyorlar. Sanat her zaman bir yaratma yolu olageldi ancak Harald’ın yaptığı sanat türü, insani olanı duygusal bir mevcudiyete dönüştürüyor.

Yapay zeka teknolojilerini sanatına nasıl entegre etmeye başladın? 

Harald Schaack: Fotoğrafçı ve yönetmen olarak çalışmadan ve sonunda kendimi generatif sanatta bulmadan önce BT ve müzik prodüksiyonu alanlarında eğitimler veriyordum. Ancak Corona döneminde değişen düşüncelerim sonucunda, eski ve yeni ilgi alanlarımı, bunun yanı sıra sahip olduğum bilgi ve eğitimi bir araya getirirsem neler olabileceğini göreyim dedim. 

YZ ile çalışmak sanatsal vizyonunu hayata geçirmene yardımcı oldu mu? Olduysa, nasıl?

Harald Schaack: YZ ile çalışmanın bana yardımcı olduğuna kesinlikle inanıyorum ama rolü, bana şimdiye kadar eksikliğini duyduğum bir araç vermek olmadı. Benim için daha ziyade, kendimi anlama, ilgi alanlarımı keşfetme ve beni harekete geçiren şeyi bulma yolunda atılmış bir adım oldu. Bence her zaman akışınızı takip etmelisiniz. Generatif sanat, uyum içinde olduğum bu akışın mutlak bir parçası ve kendimi ifade etmemin şu anda sevdiğim bir yolu. 

“Sanatın insanlara, kendilerine ait bir bakış açısı kazandırmak için kullanılması gerektiğine inanıyorum. Sayıca çok olabiliriz ama her birimiz kendimize ait, özel deneyimlerin toplamıyız. Ve bu toplamı benzersiz buluyorum.”

– Harald Schaack

Yaratıcı bakış açını nasıl tanımlarsın? Bu perspektifini işlerine nasıl yansıtıyorsun?

Harald Schaack: Yaratıcı bakış açım, sanıyorum, oldukça asi. Sadece meydan okuma olarak tanımlayabileceğim hayli çekincesiz bir yaklaşım geliştirdim. Çoğu zaman bir fikir ya da projenin kural ve parametreleri çok dar kalıplar oluşturacak şekilde belirlidir – “onu yapamazsın” ya da “o öyle yapılmaz” gibi sinir bozucu ifadeler kullanılır. Ben de bunları söylememeye, hatta düşünmemeye çalışıyorum. 

Teknoloji ve sanatçılar arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsun? Bu spektrum içinde kendi işlerini nereye konumlandırıyorsun? 

Harald Schaack: Teknoloji ve sanatçı arasındaki ilişkinin, diğer herhangi bir araç ve sanatçı arasındaki ilişkiden daha özel olduğunu düşünmüyorum. Muhakkak bazı yeni teknikler büyük ya da küçük adımlar anlamına gelebilir ama nihayetinde teknoloji de bir düşünce, duygu ya da fikri işlemek için kullanılan herhangi bir araç. Dolayısıyla herhangi bir aracı özellikle öne çıkaramam ancak fikir üreticisiyle kullandığı araç arasında daha içten ve duygusal bir ilişki olduğunu veya olması gerektiğini söyleyebilirim. 

YZ gibi teknolojiler kullanmanın sanatı deneyimleme ve yorumlama şeklimizi değiştirdiğini düşünüyor musun? Bu bağlantıyı kurmak kolaylaşıyor mu yoksa zorlaşıyor mu?

Harald Schaack: Araçlardaki büyük çeşitliliğin genel olarak sanata yaklaşımı kolaylaştırdığını düşünüyorum ama bence YZ – ya da herhangi bir başka araç – sanata yönelik birincil düşünceleri ya da saygıyı basite indirgemiyor. Sanatın insanlara, kendilerine ait bir bakış açısı kazandırmak için kullanılması gerektiğine inanıyorum. Sayıca çok olabiliriz ama her birimiz kendimize ait, özel deneyimlerin toplamıyız. Ve bu toplamı benzersiz buluyorum. Dolayısıyla, kişinin kendi vizyon ve düşüncelerini oluşturup iletmesi için hâlâ özel bir araç ve yaklaşım seçkisine ihtiyaç var.  

 ”Genellikle bir çeşit anlayışı – ya da en azından onu içeren kısa bir anı – bulmak ya da tetiklemek çabası içindeyim.”

– Harald Schaack

Çalışmalarınla ne tip duygu ve düşünceleri harekete geçirmeyi amaçlıyorsun? 

Harald Schaack: Aslında özetlemek zor ama genellikle bir çeşit anlayışı – ya da en azından onu içeren kısa bir anı – bulmak ya da tetiklemek çabası içindeyim. Yani herkesin özgün bakış açısını sanatımla ortaya çıkarıyorum gibi. Herkes onu yargılayabilir, bu beni ilgilendirmez, ama en çok istediğim şey, benim bakış açıma dair küçük bir içgörü yakalamaları.

Sunduğu sonsuz olasılık nedeniyle YZ ile çalışmanın biraz karmaşaya açık olduğunu düşünüyorum. Üretim sürecinde düşüncelerini toparlayıp ayaklarının yere basmasını nasıl sağlıyorsun? 

Harald Schaack: Doğrusunu söylemek gerekirse, bir fikrin başlangıç aşamasındaki sonsuz olasılığın var olmayan kavramsal çerçevesi dahilinde izleyecek net bir yol bulmakta hâlâ zorlanıyorum. Aslına bakarsan hâlâ terk edilip tek başıma bırakılmışım gibi hissediyorum ama muhtemelen bunun nedeni kendimi eşzamanlı olarak bin tane yönde düşünmeye bırakmam. Genellikle düşüncelerimi soyut ve canlı betimlemelerle şekillendirmeye çalışıyorum ve ardından, vidalara ince ayar çeker gibi, sonuçları tekrar tekrar inceleyip yavaşça tekil parametreleri düzeltiyorum. 

Sence eserlerin gerçeklikten tamamen kopuk mu yoksa kehanet benzeri nitelikler taşıdıklarını mı düşünüyorsun?

Harald Schaack: Kendi işlerimin ya da bu tarz çalışmaların gerçeklikle bağlantısız olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Aksine, toplumumuzun ve buna bağlı olarak gerçekliğimizin son derece ilginç birer yansıması olduklarına inanıyorum. Veri grupları büyük ölçüde insanların yarattığı değerlerden ve geride bıraktığı veriden meydana geliyor. Geride bıraktıkları veri derken sanat, metin, görsel, selfie gibi temelde veri olarak adlandırılan her şeyden bahsediyorum. Bizim tarafımızdan üretilen ve ardımızda bıraktığımız içerik, yeni veri gruplarının temelini oluşturuyor. Sonra benim gibi sanatçılar gelip o veri grubunu dürtüyor ve ondan, bizden neler öğrendiğini göstermesini istiyor. Soyut gelebilir ve her zaman kolayca görülemeyebilir ama bu tarzdaki sanatın son derece gerçek ve insanca olduğunu düşünüyorum.

Bir sanatçı olarak kendine nasıl meydan okuyorsun?

Harald Schaack: Sanırım tekrar tekrar yüzleşmek zorunda kaldığım ve yüzleşmeyi de istediğim sınav, kendimi çok çabuk bir şekilde yeniden şekillendirme isteğim oldu. Bu durum bazen usandırıcı olabiliyor ama nadiren bir fikir ya da tekniği tamamen paramparça etme isteği duyuyorum. Bazı yaklaşımlarımı daha uzun süre kullanıp birden fazla projeyi onlarla uyguluyorum ama genellikle çabucak sıkılıp çalışmanın farklı yollarını aramaya başlıyorum. Bu, benim için tek başına büyük bir meydan okuma.

Sanatı adım adım ileri taşıyan teknolojik gelişme potansiyelini düşündüğünde seni en çok heyecanlandıran ne oluyor?

Harald Schaack: Gelişim, yarattığı olasılıklar ve onlardan doğan fikirler konusunda çok iştahlı olmamın yanı sıra bence kaynağını bu bütünlükten alan kişiler arası diyalog ve gelişim de olağanüstü heyecan verici bir unsur. Fikirlerimi iletme şeklimin evrimleşmesi ve etki alanının genişlemesi harika ama daha güzeli, tüm bu olasılıkların herkesin kullanımına açık olması. Her tür ilerleme, bir yerde birilerinin fikir ve duygularını nihayet bir gerçekliğe dönüştüreceği ve insanlara iletme yolunu bulacağı anlamına geliyor. Ve bu müthiş önemli çünkü herkesin bunu yapma fırsatı olmalı.

“Umut olmasaydı her şey öyle bir oluruna bırakılmış halde kalırdı ki, ne sanat hakkında bu konuşmayı yapabilirdik ne de üzerine konuşacak bir sanat söz konusu olurdu.”

– Harald Schaack

Senin için umut ne anlama geliyor?

Harald Schaack: Bence umut, nihai iyimserlikten ve bildiğimiz her şeyin olmasını sağlayan itici güçten başka bir şey değil. O olmasaydı her şeyi oluruna bırakırdık – her şey öyle bir oluruna bırakılmış halde kalırdı ki, ne sanat hakkında bu konuşmayı yapabilirdik ne de üzerine konuşacak bir sanat söz konusu olurdu. Bu nedenle her zaman sanat yapacak insanlar olmasına dair umudumuzu korumalıyız – aksi takdirde bir gün yaratılan son sanat eserini göreceğiz. 

In Conversation with Dilan Günaçtı

FROM BASED ISTANBUL NO41: HOPE ISSUE 

Buy your copy now!


Author: Based Istanbul

RELATED POSTS