Sarcastic Baby Chronicles

Arts & CultureApril 4, 2023
Sarcastic Baby Chronicles

Melih Çebi, içimizden biri. Günümüz dünyasının popüler mizahi unsurlarını kullanarak alışkın olduğumuz tüketim çılgınlığına ait medyumlar arasında hayatının tam da içinden getirdiği sarkastik bir bakış açısını kullanarak ilk kişisel sergisinden kameralara el sallıyor. Kameralar diyoruz; zira, sergi boyunca yüzeysel ve sahte dünyamız içerisinde kimlik arayışında olan karakterlerin yanı sıra çoğu eserinde bulunan güneş ve ay gibi dairesel yüzler bizleri her anımızda takip ederek; sergi boyunca yalnız bırakmıyor. Kendinizi dış dünyadan soyutlayıp, Melih’in dünyasını keşfedin.

‘Baby on Board’un sende uyandırdığı üç duygu nedir? 

Hayatta kalma, uyumlanma ve gerçekleştirme. Duygudan ziyade dürtüler demem lazım sanırım.

Eserlerindeki karakterleri neden ‘bebek’ olarak tanımlıyorsun? 

“Bebek” biraz içimdeki merkez noktayı temsil ediyor gibi. Bir meyvenin göbek kısmı gibi. Veya benlik gibi. Tam olarak tanımlayamıyorum. “Yetişkin”in içinde de onu yöneten bir bebekten başka bir şey yok. Uzaktan şöyle bir durup baktığında, sanki herkes yetişkin sorumluluklarını üstlenmiş, ama ne yaptığı ile ilgili tam olarak da bir fikri olmayan, dürtüleriyle hayatta kalmaya çalışan bebekler gibi gözükmüyor mu?

Günümüzde çoğu şey sıradan… Peki senin, sıradan olmasına rağmen yapmaktan vazgeçemediğin aktivite nedir? 

Tam gaz yürümek. Öğrendiğim ilk şeylerden biri olduğunu düşünürsek bence artık  oldukça sıradan bir aktivite olarak tanımlayabilirim. Bazen “speed walk” halinde  şehirleri dolaştığımı hayal ediyorum. Super Mario gibi düşünebilirsiniz. Herhalde böyle bir turun sonunda içimde baya bir şeyi çözmüş olurdum.

“Her şeye kahkaha atmak biraz histerik bir sahne veriyor belki ama bir şeyleri anlatırken gülümsemek bence üzerimizdeki yükü biraz hafifletiyor.”

-Melih Çebi

‘Baby on Board’un yaratım süreci boyunca unutamayacağın bir anın var mı? Varsa, bizimle paylaşabilir misin? 

Ağırlıklı olarak 2D işler çalışan bir sanatçı olarak, Pilot Galeri ile birlikte sergiye dahil etmeye karar verdiğimiz duvar maskeleri ve piyon heykellerin yaratılış ve üretim süreci hafızamda. Özellikle işlerin finalize halleri ile buluştuğumuz ilk an ve Halil (Altındere)’in piyonların üzerindeki koruyucu paketleri itinayla, sanki bir insanı yüzünü ve vücudunu kaplayan bandajlardan kurtarıyormuşçasına açtığı, ve yarattığım karakterlerimden biri ile 3d dünyada göz göze geldiğimiz an her zaman aklımda kalacak.

Eserlerinin arkasında mutlak bir ilham kaynağın oluyor mu yoksa bilinç akışı yöntemi ile mi eserlerini yaratıyorsun? 

Motivasyon ve ilham kaynağım genelde dijital ekranlardan uzakta başıma gelen hemen her şey olabiliyor; tek başıma şehirde yaptığım gezilerden, arkadaşlarımla offline muhabbetlerimden, kitaplardan, şarkılardan, çoğu zaman da gördüğüm rüyalardan yola çıkarak bir şeylere başlıyorum.

Çizim tarzını ilk ne zaman ve nasıl keşfettin? Tarzını keşfederken sana ilham olan eserler ve kişiler var mı? 

Çizdiğim karakterlerin şu an gördüğümüz final formunun oluşması 6-7 yıl kadar önceydi. Öncesinde de buraya doğru bir yolculuktaydım. Çocukluğum boyunca  okuduğum hikayeler, izlediğim ve o dönemin popüler kültürüne ait olan her şey; çizgi filmler(özellikle 1930lardan itibaren üretilen bir çok vintage cartoon movies), MTV’de tekrar tekrar izlediğim yüzlerce müzik klibi, bitirebilmek için gecelerce gizli gizli sabahladığım bir dolu atari oyunu, yediğim ve içtiğim her tüketim ürününden gözlerini bana dikmiş maskotlar ve bunun gibi tüketim toplumunun seni ve beni maruz bıraktığı diğer birçok şey yarattığım bu dünyanın oluşmasında bana yardımcı oldu bence.

Yarattığın dünyada seni en çok içine çeken şey nedir? 

Yarattığım dünyada beni içine çeken en güçlü unsurlar sarkazm ve gizem. Bu ikisi arasındaki paslaşmaları bazen benim bile işleri bitirdikten çok sonra keşfettiğim anlar oluyor. Bu da bir çeşit oyun oynama hissi gibi. Yoğun ve güçlü hisleri anlamlandırmaya ve bir şekilde somutlaştırmaya çalışırken kişisel hayatımda da her zaman sarkastik bir bakış açısında kalmaya ve az da olsa dalga geçmeye çalışıyorum. Bu bir savunma mekanizması da olabilir belki ama böyle yapmazsak her şey daha zor olur sanki. Her şeye kahkaha atmak biraz histerik bir sahne veriyor belki ama bir şeyleri anlatırken gülümsemek bence üzerimizdeki yükü biraz hafifletiyor.

“Uzaktan şöyle bir durup baktığında, sanki herkes yetişkin sorumluluklarını üstlenmiş, ama ne yaptığı ile ilgili tam olarak da bir fikri olmayan, dürtüleriyle hayatta kalmaya çalışan bebekler gibi gözükmüyor mu?”

– Melih Çebi

Eserlerinin yaratım sürecinde olmazsa olmazın var mı? 

Biraz komik bir cevap mı bilmiyorum ama ben çoğu zaman yeni bir işe başlarken sanki bir date’e hazırlanır gibi mumlar yakıyorum, itinayla dinlemek istediğim müziği seçiyorum. Hatta, bazen aklımda canlanan ve kullanmayı planladığım o renklerle bilinçsizce uyumlu giyinmeye çalıştığımı fark ediyorum veya kendime yiyecek bir şeyler hazırlıyorsam mesela tabağımı benzer renklerle hazırlarken yakalıyorum kendimi. Evet biraz komik.

Eserlerinin bir dili olsa sana diyecekleri ilk kelime ne olurdu? 

Korkma.

Çalıştığın medyumlar arasında favorin var mı? 

Daha çok canvas üzerine akrilik ile çalışıyorum. Yaptığım işlerin genelinde tüketim toplumu ve dijital çağın getirilerine göndermeler var. Bu anlamda ifade ettikleri anlamlar ile paralel olarak renkleri ve oluşumuna ait de bir “pop” hissi var.  Akrilik boyaların bu “hızlı” hissi desteklediğini  düşünüyorum.

Peki, sanatını kişisel bir yolculuk olarak mı görüyorsun? 

Bence herkesin sanatı oldukça kişisel bir yolculuk olarak başlıyor. Ama sonrasında  bu yolda birçok şeyin bireysellikten çok uzakta olduğunun farkına varmaya başlıyoruz. Bilinçli veya bilinçsiz olarak kullandığımız dilin ifade ettiği evrensel anlamları keşfe çıkmaya başlıyoruz yol halindeyken. Benim rotamda baya değişiklikler oldu diyeyim ya da bu yolculukta. 

Eserlerindeki karakterler için hayatından ilham aldığın oluyor mu? 

Tabi ki oluyor. Önce ben, sonra sen, daha sonra herkes.

Melih’i gelecekte neler bekliyor? Bizle paylaşabilir misin? 

Umarım yaratıcı güçten beslenen daha fazla insanla bir araya geldiğim veya geldiğimiz, özgür ve sansürsüz bir gelecek hepimizi bekliyordur. fingers crossed.

Melih Çebi’nin ilk kişisel sergisi “Baby on Board”u Pilot Galeri’de 22 Nisan tarihine kadar ziyaret edebilirsiniz.

Author: Ceydanur Demir

RELATED POSTS