Hazar Ergüçlü: Heyecanını kaybetmemek çocuklukla bağdaştırılır. Onu korumaya odaklı olarak, büyümekten korkmanın yanlış bir sey olduğunu düşünüyorum. Çocukluk ruhu diye tanımladığımız şey; büyüyerek, sorumluluk alarak yok olan bir şey değil. Aksine kendimizin ne kadar farkına varırsak; salt biz daha da ortaya çıkacaktır. Bu da bir bölünmeye neden olmayacaktır, farkındalığın bunu diri tuttuğuna inanıyorum. “Çocukluk” diye tanımladığımız o heyecan, tutku, aşk adına ne derseniz deyin sizinle büyüyor.
Hazar Ergüçlü: Bildikçe, öğrendikçe daha çok korkacağız, bu hep böyle devam edecek. Hiç bitmeyecek. Korku da yaşamın temel motivasyonlarından biri benim için. Ne ki hayat? Bundan daha fazla ne olabilir ki… Karşına bir şey çıkar, seni korkutur. Ya durursun ya da dönüşürsün.
Hazar Ergüçlü: Asla pişman olmam! Kendimi azarladığım, suçluluk hissettiğim olur, ama hırpalamam.
Hazar Ergüçlü: Feci şekilde yüzleştiririm kendimi, kimsenin beni yüzleştiremeyeceği kadar sert… Gitgide daha katı dümdüz olma nedenim budur belki de…
Hazar Ergüçlü: Daha net oluyorum. Mesela artık sevilmemekten korkmuyorum umursamıyorum bunu.
Hazar Ergüçlü: Ebat olarak bunları somutlaştırırsak ikisi de büyük duygular. Kocamanlar, çok yer kaplıyorlar, fakat yönleri apayrı. Sevgi kanımıza girdiğinde biz de büyüyoruz, şiddet ise küçültüyor, sıkıştırıyor. Vücuda yansıması böyle oluyor; sevgi hafif ve uyumlu şiddet ise yıpratıcı ve yorucu. Zehir gibi günlerce atılamıyor vücuttan.
Hazar Ergüçlü: Telkin yolu ile… N’aptığımı fark ediyorum, kendimi frenliyorum.
Hazar Ergüçlü: O kaybolabilen değil gizlenebilen bir şey.
Hazar Ergüçlü: Gizlemeye alışmıştım, açmayı öğreniyorum.
Hazar Ergüçlü: Bu soruyu kendime hiç sormamışım. Yakınlık derecemizden bağımsız, olarak bana her şeyi yaptırabilirdiniz. Sıradan biri de gelip benden bir şey isteyebilir yapmak zorunda hissederdim. Psikoloğum bir gün; “Ne olabilir ki seni sevmezse?” diye sordu ve bunu hiç düşünmediğimi fark ettim ve evet aslında bu insanlar benim için önemli degil. Küsseler hiçbir şey kaybetmem bu hiç aklıma gelmemiş.
Hazar Ergüçlü: Evet, çünkü her şeyin suçlusu benim zaten bu duyguyu çokça hisseden biriyim.
Hazar Ergüçlü: Bu; sabahları beni uyandıran şey.
Hazar Ergüçlü: Evet, zehir gibi… Hayatımı zehir ediyor, hem de gereksiz yere ve biliyorum ki bu aslında yanlış ve bu kadar kaygılı olmak da kendini fazla önemsemekten geçiyor. Evet, hepimiz toz zerresi bile değiliz ama buradayız. Bakkal bana “Günaydın!” demediği zaman benim canım acıyor ve ben bunu kafaya takıyorum. Evet, merkezde değilim bunları düşünmemem lazım diyorsun ama merkezdesin. Çünkü yere düştüğünde canın acıyor, o an evreni ve senin burada ufak bir toz olduğunu değil canının ne kadar yandığını düşünüyorsun. Dolayısıyla evet, kaygılarım var.
Hazar Ergüçlü: Huzur. Kaygılardan kurtulmaya çalışıyorum. Duş alırken bile sette ne yaşadığımı, dışarıda ne konuşulduğunu ya da insanların bana nasıl baktığını düşündüğümü fark ettim. Bunları düşünmek istemiyorum. Duş alıyorsam, duş almak istiyorum. Çok basit aslında.
Hazar Ergüçlü: Feci şekilde!
Hazar Ergüçlü: Okumuyorum, duymuyorum bakmıyorum. İlgilenmiyorum, hiç bir şekilde ne övgü ile ne de yergi ile kendimi onların yargıları üzerinden tanımlamıyorum, evimde oturuyorum dışarı çıkmıyorum. Ünlü olma durumu olmasaydı nasıl olurdu, öyle yaşamaya çalışıyorum.
Hazar Ergüçlü: Öncesinde çok korkaktım ve bu konuya dair derinlemesine fikirlerim yoktu. Ne yaptığımı tam olarak bilemiyordum. Herkesin ünlü olma deneyimi kendisine… Bunu seçer miydim bilmiyorum %50’im bunu sevip idare ediyor ama %50’im nefret ediyor ve bu durum çok kısıtlayıcı. Bu da hiç bana göre bir şey değil. Bu durumu sahiplenmeyi doğru bulmuyorum ve beni kısıtlamaması için çalışıyorum. Melek olma durumundan da çok sıkıldım. Ünlülerin; güzel, örnek ve ulaşılmaz olması, herkesin hayalindeki hayatı yaşıyorlar yanılsaması çok sıktı. Öyle bir şey yok, bu büyük bir yalan. Aşırı sıkıcı hatta paranoyak.
Hazar Ergüçlü: Ben pek yorum okumayı seven birisi değilim ama mesela oynadığım dizinin ilk bölümü yayınlandığında her şeyi bir okurum. İşim gereği bunu yapmak zorundayım. Filmlerle ilgili de öyle. Yazarların fikirlerini önemserim. Yalnızca yeni bir işe başladığımda yorumlara mutlaka bakarım. Ne diyorlar? Ben ne düşünüyorum? Ne kadar kesişiyoruz? Neyi, nasıl yapmalıyım? Mutlaka Onur’a (Ünlü) fikrini sorarım.
Hazar Ergüçlü: Bu bir meslek. Çok haz alıyorum, yanlışlıkla bu işi buldum ve bu yüzden çok şanslıyım.
Hazar Ergüçlü: Hesapta yoktu, Kıbrıs gbi küçük bir adada yaşıyordum ve tüm bunlar benim için çok imkansızdı, öyle büyük hırslarım ve arzularım yoktu. Oyunculuk benim bütün bu dönüşüm yolculuğumu ifade ediyor. Çok ögretici, çok ağır ve hızlı hayata dair her şey karşında ve bu da tam benlik!
Hazar Ergüçlü: Belki iyi belki kötü ama ben hayatı fazla ciddiye alan birisiyim. Bence yaşım büyüdükçe bu azalacak ama şimdilik durum böyle. Dolayısıyla karşıma gelen her seçeneği de fazlasıyla ciddi değerlendiriyorum. Biraz klişe olacak ama kalbimin sesini dinlemeye çalışıyorum. Ve yaptığım her şeyde sevilecek bir yan, orada beni tutacak bir neden buluyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çaşıyorum. Sadece sette değil, özel yaşamımda da bu böyle. Hayatımdaki iyi her şeyi o dizilere borçluyum. Bana o kadar çok pratik alanı sağladı ki o diziler olmasa tereddütlerimden sıyrılamaz çaylak kalırdım. 10 yıldır bu işi yapıyorum ama yakınım çekilirken hala boynum titrer, o süreçlerden geçmesem mahvolurdum. Çok çalışmak gerekiyor, ne öğrenebiliyorsan öğrenmeye çalışmak ve kendinden kaçmamak.
Hazar Ergüçlü: Bu çok kişisel bir durum, bende çalışan bu. Her kaçmaya çalıştığımda tutuyorum ensemden, geri getiriyorum. Ben zaten kendinden çok memnun olmayan, bu suçluluk mirasiyla yaşayan birisiyim. Fazla kontrollüyüm, riski minimize etmeye çalışıyorum dolayısıyla çok çalışıyorum. Bütün herkesin işini anlamaya kontrol etmeye çalışıyorum. Kendimden memnun bir tip olsaydım bu kadar derinlemesine bakma ihtiyacı duymazdım.
Hazar Ergüçlü: Bazı şeyleri sadece coğrafya ile bağdaştırıyoruz. Evet coğrafya kader ama Türkiye ortalaması da dünyadan pek farklı değil. Küçümsemek dışarıya odaklandığında ortya çıkıyor. Tek başına var olabilirsen küçümsenecek bir şey de olmaz. Başkalarının başarısızlığından kendini işe yarar hissetmek kendinden kaçanların, emek vermekten kaçanların yapacağı bir şeydir. Derdin kendinle olursa belki o zaman huzuru yakalayabilirsin.
Hazar Ergüçlü: Böyle şeyleri planlamaktan korkuyorum. Ben kötü düşünmeye “alışmış” biriyim ve bunu düzeltmeye çalışıyorum. Bu süreçte şunu fark ettim ki akışkan olduğumda daha iyi yerlere gidiyorum ve ben artık katı olmak istemiyorum hayatla birlikte akmak istiyorum.